Translate

Bu Blogda Ara

408-Bir kentin dikey yerleşimi-Evrensel 24 kasım 2017


Bir kentin dikey yerleşimi
24 Kasım 2017
Formun Altı


Çarpık kentleşmeyi düzelteceğiz diye dikey şehirleşmeyi "kentsel dönüşüm" adıyla nitelendirdiler. İstanbul'un sınırlarını neredeyse küçük bir ülke kadar genişlettiler. Artık Gebze'den, Edirne'ye kadar İstanbul. Gecekondulardan arındırıyorlarmış. Depreme dayanıksız binalarda insanlar ölmesin(!) diye İstanbul dışına yerleşime zorluyorlar. Adına da "kentsel dönüşüm" diyorlar. Hiç paradan puldan söz etmiyorlar. Hatta İstanbul'un karası bitti denizine gökdelenleri, rezidansları dikiyorlar hem de dikine dikine. Buyrun Ataköy sahiline bakınız. 
Peyzajmış, doğaymış, tarihmiş, kültürmüş hepsi rantla ölçülüyor. Süleymaniye Camii arkasına fon olarak 16/9 kule binalarını almış post modern bir görüntü veriyor. AKM '70'lerin bina örneğiymiş. "Ne lüzum var canım üstü tiyatro ortası opera; altı katlı otopark kenarları AVM en  üstü de rezidans olsun bak sen paraya, pardon modern sanat kültürüne..." 
Dolmabahçe Sarayı otelleri şahlandırıyor. Tüm kıyı sırtını dikey binalara dayamış yıkım talan sırasının kendilerine gelmesini bekliyor. Kadıköy-Karaköy-Beşiktaş vapur seferlerine katılanlar artık kanıksadıkları görüntüler eşliğinde "hey gidi İstanbul" bile demiyorlar. Katliamları, cinayetleri kısaca ölümleri adaletsizlikleri hukuksuzlukları kanıksamış bir toplum yaratıldı. 
Muktedirler daha iyi bilir...
Yıllar önce Kadıköy'den Haydarpaşa'ya doğru baktığımda bir camii iki minare ve minarelerin arasından sırıtan hastane tabelalı koca bina post modern bir görüntü sergilerdi. Bir başka açıdan da dinle- sağlık ilişkisi olarak da yorumlanabilirdi ya neyse. Yine epey zaman önce baktığımda minareler intihar etmiş, biri toptan diğeri yarım olarak. Arkadaki bina 1-0 kazandım der gibi duruyor. Anlaşılan bu talan ya da kentsel dönüşüme gönlü razı olmayan cami intiharı seçmiş. Yukarıda gördüğünüz iki fotoğraf arasında dört yıl var. 
Sanatın, kültürün ve finansın başkenti İstanbul. Üretenlerin değil, tüketenlerin şehri yapıldı. Metrobüs, metro, marmaray bağlantısı sizi şehrin en uzak en ücra köşesine götürüyor artık. Beyoğlu, Ataşehir sanat ve finansa akıyor, eyy vatandaş sen metrobüse ak...

Tarih:2013                                                                                     Tarih 2017 Kasım



407- Çağının tanığı bir fotomuhabir: YEVGENY KHALDEİ (1917-1997) 10 kasım 2017

EVRENSEL GAZETESİ
Kadraj köşesi
407- 10 kasım 2017
Özcan Yaman

Çağının tanığı bir fotomuhabir: 
                      YEVGENY KHALDEİ (1917-1997)

Sovyet foto muhabiri Khaldei’yi ismini bilmesek de hepimiz tanıyoruz. Faşizmin yıkılışının sembolü olan kızıl bayrağın Reichstag'ın tepesine dikilişini fotoğraflayan, çağının tanığı bir fotoğrafçıdır. 6 Ekim 1997 yılında mütevazi bir şekilde yaşadığı Moskova’da 80 yaşında hayata veda etmiştir. Khaldei’yi  ölümünün 20. Ekim Devriminin 100. Yılında saygı ve sevgiyle anıyoruz.
Sovyet Devriminin sıcaklığında dünyaya gelen Khaldei 10 Mart 1917'de Ukrayna’da doğdu. On iki yaşında bir çelik fabrikasında çalışmaya başlamış. Fotoğrafla burada tanışmış. Ölen anneannesinin gözlüklerinin merceğinden  bir kutu kamera yapmış. On beş yaşında fotoğrafları, yerel gazete olan Sosyalist Donbass'da yayınlanmış. Yevgeni Khaldei, yerel madencileri ve çelik işçilerini büyük ütopyayı yani Sosyalizmi inşa eden öncüler olarak fotoğraflamaya çalışmış.
On sekiz yaşındayken, Moskova Tass haber ajansında foto muhabir olarak göreve başlamış. Hitler SSCB ye saldırınca Khaldei Sovyet ordusunda teğmen olarak görevlendirilmiş. Savaşın 1,481 gününü Tass Haber Ajansı muhabiri olarak SSCB ve Almanya arasında tamamlamış. Çalışmalarının çoğu Pravda'da yayınlanmıştır.
Khaldei tarihte birçok önemli anlara da tanık oldu ve özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Nürnberg Duruşmaları sırasında çektiği fotoğraflarıyla ünlüdür. Khaldei 1949 yılına kadar TASS haber ajansı ile çalıştı. Gündelik yaşam sahnelerine odaklanan özel bir serbest fotoğrafçı olarak çalıştı. 1970 yılında emekli olana kadar Pravda gazetesinde çalıştı.
Khaldei'in en ünlü fotoğrafı II. Dünya Savaşı sonunda Reichstag'ın üzerine Kızıl bayrağın dikilişini gösteren ikonik fotoğrafı olmuştur.

Kızıl Bayrağın hikayesi;
1945 Nisan'ında Kızılordu  Berlin'e girdiğinde Khaldei, kentin Nazilerden temizlenmesinin fotoğraflarını çekmeyi planlamıştı. Berlin’e girildiğinde bu büyük başarıyı simgeleyecek büyüklükte kızıl bayrak olmadığını anlayınca uçakla Moskova'ya döner ve gün boyunca bayrak arar. Resmi etkinlikler için kullanılan  kırmızı masa örtülerinden üç tane bulur  ve terzi olan amcasına masa örtülerini diktirerek Büyük kızıl bayrağı yaptırır.
Berlin'e geri döndüğünde 28 Nisan'da Tempelhof Havalimanı'ndan Büyük Alman Kartalı'nın üzerinde yanında getirdiği kızıl bayrakla çekimlerini yapar. Khaldei, 2 Mayıs'ta Brandenburg Kapısı'na girdiğinde Hitler'in öldüğü söylentilerini duyar. Khaldei kapının merdivenine çıkar ve kızıl bayrağı bronz atların üzerine açarak fotoğraflar. Khaldei, yanında taşıdığı  Kızıl bayrağı Reichstag'ın tepesine yerleştirmeye kararlıdır.
Reichstag binası Almanların Berlin'deki en simgesel binalarından biridir. Fotoğrafın çekilmesi sırasında olanlar, savaş devam ettiği için uzun süre netleştirilememiştir.

Stalin, yaklaşan 1 Mayıs İşçi Bayramı nedeniyle 30 Nisan günü binanın alınması için emir verir.
Böylece 1 Mayıs’ta dünya işçi sınıfına Faşizmin ezildiğinin müjdesini verecektir. 
Binanın kubbesinin olduğu bölgeye çok sayıda kızıl bayraklar uçaklarla bırakılır.
Yine 30 Nisan günü 380. Piyade Alayından M.M. Bondar ve 756. Piyade Alayından Yüzbaşı V.N.Makov'un binaya kızıl bayrak dikildiği yönünde raporları genel karargâha gelmiştir. Raporları okuyan Mareşal Georgi Jukov kendisine bağlı birliklerin binayı ele geçirdiğini ve kızıl bayrağın binadan dalgalandırıldığını ilan eder. Binanın dışında ve içinde yaşanan şiddetli çarpışmalardan sonra 30 Nisan günü saat 22:40 sularında kızıl bayrak Reichstag'a dikilir. 
23 yaşındaki Rahimzan Koşgarbayev Almanya'yı simgeleyen Germania adlı kadın heykelinin bulunduğu yere bayrağı diker. Ancak bayrağın asıldığı saatte hava karanlık olduğu için fotoğraf çekilemez. Ertesi sabah bayrak Almanlar tarafından indirilir. 
Bina 2 Mayıs günü  yeniden  ve tamamen  Kızılordu denetimine girer. 2 Mayıs 1945 günü Khaldei, kontrol altına alınmış Reichstag binasına fotoğraf çekmek için gelir. Yanında amcası tarafından üç adet masa örtüsünün birleştirilmesiyle oluşturulan Kızıl bayrak vardır. Bayrağı Reichstag’a dikmek için iki asker Gürcü asıllı Meliton Kantaria ve Rus asıllı Mihail Yegorov seçilir. Ancak sonradan Kaldei' nin anlatımına göre orada rastgele bulunan askerler bu fotoğrafın çekilmesini sağlamıştır; bayrağı asan 18 yaşındaki Kiev'li er Aleksey Kovalyov, Dağıstan'dan Abdülhakim İsmailov ve Minskli Leonid Goryçev’dir. 
Kaldei hızlıca değişik açılardan bir dizi fotoğraf çekti. İçlerindeki en etkileyici kare hepimizin bildiği “Kızıl bayrak” fotoğrafı olarak ikon oldu.













406- FATİH’İN BEDDUASI vesilesiyle...03 kasım 2017

Evrensel gazetesi
Kadraj köşesi
406- 03 kasım 2017
Özcan Yaman



 FATİH’İN BEDDUASI vesilesiyle...

Yaz aylarında banklarda, köşe başlarında geceyi sabahla buluşturan canlılar, kış gelince başlarını sokacak bir dam ararlar. Yaz bitti soğuklar başladı. Bu arayışlar artacak. Barınma canlıların temel ihtiyacı. Kediler, köpekler ve insanlar...
Son günlerde İstanbul’a bir “ihanet ettik”, “İstanbul’u mahvettik” yatay mimari, dikey mimari falan filan, Kentsel rantsal bölüşümdü derken, barınma ve konut meselesine göndermeler gidiyor. İstanbul’un siluetinin bozulması, bozanların birilerinin arkadaşları olması, rica ile binaların traşlanmasının istenmesi, olmadı bozuştuk demeler... Komedi anlayacağınız. Sonra o “silüeti bozan binaların yapımcısı” vatandaşın bağış ve yardımlarıyla yapılan ve bir büyüğümüzün adı verilen İmam hatip lisesinin açılışında gurur fotoğraflarının çekilmesi... Offf of  Bir yandan itiraflar sürerken şöyle bir tarihi notla karşılaştım.
“... Gün gelecek emlak ve toprak azalacak bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak”
Doğru mudur yanlış mıdır bilmem.  Ben Star Gazetesinin yalancısıyım. Yıllar önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul’un fethi ile ilgili bir ansiklopedi de de yayınlandığını duymuştum. Belki ordaki ‘Türk’ kelimesinin yerinde ‘Osmanlı’ denmiş olabilirJ)
Peki hikaye neymiş? tam alıntılıyalım:
“Fatih, Ayasofya’nın önündeyken bir inilti işitti. Keşişin sesiydi. Konstantin’e fal bakmış ve şehrin Osmanlı’ya geçeceğini söylediği için zindana attırılmıştı. Fatih, bu kez kendisi için fal baktırdı. Keşiş ‘Gün gelecek emlak ve toprak azalacak bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak’ dedi. Fatih de ellerini gökyüzüne açarak “Bu yerleri yabancılara satanlar Allah’ın gazabına uğrasın’  diye beddua etmiş. “
Fatih Sultan Mehmet Hazretleri daha ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında ‘Rantsal Bölüşüm’ü tasavvur edememiş olabilir. Ama sonuçta Fatih'in bedduası ne zaman tutacak bakalım:))
Kaynağı merak edenlere: 
STAR GAZETESİ:))
http://www.star.com.tr/…/fatih-istanbulu-harap-halde-gorun…/
Hakan Ottaş arkadaşın boru içindeki kedi fotoğrafını görünce aklıma barınma sorunu geldi.
Anlaşılan daha çok insanlar kapı önlerinde, Kedilerde su borularında sabahlayacaklar gibi...

Neyse ya, İroni son yılların modası...

Fotoğraf: Hakan Ottaş
Fotoğraf: Özcan Yaman