Translate

Bu Blogda Ara

50-İMAJ YADA GÖRÜNTÜ ÇAĞI-Özcan Yaman-Evrensel-24 ocak 2010


İMAJ YADA GÖRÜNTÜ ÇAĞI

O GÜN GELİNCE
O gün bir gelsin bak, bize artık aç kalmak yok.
Geçeceğiz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden. 
Portakalları yığacağım önüne senin, tepeleme,
şarapları yığacağım, etli börekleri, salamları. 
Elden geçireceğiz hepsini bir bir, unutalım diye
senin çektiğin acıları, benim gördüğüm işkenceleri. 
Sevgili işçi kadın, şapka yapan makine,
artık bu elbiseler kaça diye sorma. 
Kumaşı dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakkın.
Artık kunduracı da yürümeyecek yalnayak karda. 
İpekli gömlekler uçuracak bizi rüzgârda kuş gibi.
Lâfta kalacak sanma, taş çatlasa bunlar olacak. 
Bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,
nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya! 
Çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.
Yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak! 
 

Çeviri:  A.KADİR - Asım BEZİRCİ

‘Çağımız imaj çağıdır!.’ Bu cümleyi duymayan kalmamıştır herhalde. Diğer bir deyişle görüntü çağı. En son tüm Türkiye bu görüntü illüzyonuna tanık oldu. Yani İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti oluşunun görüntüsel şaşalığına . Pop müzikli, Arabeskli, Tasavvuf ve Mevlevi müzikle soslandırılan teknolojik ışıklı dans ve balon gösterileri. Sonuç: Para ve  teknolojinin kullanımının kültür adına sunuluşu. Yedi tepeli şehirmiş İstanbul hemde Dinlerin buluştuğu kardeşliğin olduğu bir şehir. Öyle sunuyordu Sütlüce’den sunucular.
Tasavvuf ve Mevlevilik vardı ama Ermenice, Rumca, Kürtce, Lazca müzikler yoktu.
Ve tabiî ki toplumun sınıfsal konumlanışına göre yapılan dağılım dikkat çekiyordu. Merkezden çevreye doğru da bu seçim kendini gösteriyordu. Taksim dururken Bağcılarda Tarkan neden konser versin değilmi? Mercan dede veya Zara  neden Taksim’de değilde Sultanahmette ve Bağcılarda konser veriyor? Çünkü sınıfsal konuma göre meydanlar, meydanlara göre konser verecekler sınıflandırılmıştır. Neyse lafı uzatmayalım.
Aynı saatlerde Tekel işçileri Ankara’da sokaklarda direniyorlardı.
Bir yanda emek ve ekmek mücadelesi diğer tarafta şaşanın kültür illüzyonu . Ama bir şey unutuluyordu. Gösteri ve şaşanın aydınlığı bir anlıktır ve anlık olan geçicidir. Tıpkı çığlık çığlığa sunulan havai fişekli gürültülü görüntüler gibi.  Haliçi havai fişekleri ile aydınlattılar ama sonra yine karanlığa gömüldü.
Günlük hayatımızda yavaş yavaş  bilincimizi yitirmemize yol açan devasa işitsel ve görsel bombardımanlarını zaman zaman sıçratmayı uygun görüyorlar. Bazen milenyum yılına giriyoruz , bazen yılbaşlarını bazende İstanbul kültür başkenti hikayelerini bahane ederek bilinç bulanıklığını pekiştiriyorlar. Takvimlerde günler bitmez. Yeni bahaneler uydurulur ve şaşaalı görsellik sunulur.. Teknolojik gelişimin, toplumun etkilenmesinde  ve yönlendirilmesindeki para ile olan ilişkisi sanatın ve kültürün piyasalaşması ve ticarileştirilip üst sınıfların becerebileceği işler olduğu bilinci kalıcılaştırılıyor. Ve çağımızda imaj/görüntü dünyasını, kapitalistlerin sunduğu gözlüğün ardından bakarak görmeye çalışıyoruz. Çünkü bu dünyanın imajını onlar yaratıyor. Gerçeği istedikleri gibi gösteriyorlar. Bunları haber olarak, bunları çok ciddi işler/ konular olarak, bunları sanat ve kültür olarak yapıyorlar. Bunlar ideoloik yapılanmalarının gereğidir.Sınıfsal çıkarlarına uygun olan ne varsa  imajlarını ona göre hazırlıyorlar.
Konuyu uzatmayalım.
Neler yapabiliriz diye soralım;
Elimizdeki mütevazi olanakları akılcı bir şekilde kullanmak. Olanaklarımızın kaynağını yaratan işçi ve emekçilerin önünü açmak. İnternetten-Kitaba, Gazeteye-Televizyondan , Dergiye-Sanatdan-Sokağa  kendi gerçeklerimizi haykırmak. Yani kendi imajımızı oluşturmak ve geliştirmek.
Bu satırları okuyan sizler diyeceksiniz ki bunları biliyoruz ve hep söyleniyor zaten. Doğrudur.
O zamanda pratik önerilerimi sıralayayım.
Her ne kadar bu konudaki düşünceler bu köşenin sınırlarını aşsada, belki işitenler olur düşüncesiyle yazmaya çalışayım.
Bugün insanlar, görselliğin anlık algılama gücüyle etkileniyor. Yıllar önce böyle değildi. Broşürler ve kitaplar önemliydi. Öyle bir hale geldi ki okunacak kitap bile görsel reklama ihtiyaç duyuyor. Başınızı sokağa çıkartın ve bakın. Her yer hareketli ve hareketsiz her nesne ayaklı bir reklam vede iletişim aracı. Eskiden belediye otobüslerinde yalnızca belediyelerin ismi ve kurumsal renkleri olurdu. Şimdi parayı verenin düdüğü çaldığı reklam araçları halindeler. Duvarlarda devasa büyüklükte fotoğraflar bize sırıtıyor. Cep telefonlarından kamusal alanlara hep bu kuşatılmışlık içindeyiz. Tüm bunların içinde işçiden emekçiden yana ne var? Hiç. Sabah evden çıkan işçi arkadaş  tüm bu görsel kirlilik içinden geçerek işine gidiyor. Gözünü ne kadar kapasa da  etkileniyor. Okula gitmek için evden çıkan genç aynı şekilde, Gezmeye giden insanlar aynı şekilde. Ancak varoşların sokaklarında ve popüler kültürün olduğu Beyoğlu gibi yerlerde ara sokaklarda Afiş ve Graffitilere rastlıyoruz. Yani aynı kentte yaşayıp iktidarın sokağında yürüyoruz, iktidarın otobüsüne biniyoruz. İktidarım görüntüsü ile yatıp kalkıyoruz.
Şimdi diyeceksiniz ki ne yapalım.? Her şey para. Bizim paramız yok. Yani biz davuluz onlar tokmak. İstedikleri sesi çıkartma gücüne sahipler.
Bir hayal kuralım;
Bizlerin sahip olduğu neler var? Büyük küçük içinde oturduğumuz binalarımız var. En azından emek örgütlerinin ki en başta sendikaların binaları. Araçlarımız var. Otobüslerimiz, minibüslerimiz var. Küçük de olsalar iş yerlerimiz var. Başka ne var? insan gücümüz var. Sanatçılarımız var, yaratıcı reklamcılarımız var. Şimdi bunları birleştirmek kalıyor.
Nasıl mı?
Diyelim TEKEL İşçilerinin direnişleri. Sınıfın ayakta olduğu ve her kesimin bir şeyler yapmaya çalıştığı dönemdeyiz. Öncesinde başlayan ve hala süren İzmir KENT A.Ş işçilerinin direnişi. Ankara dışına bu direnişler nasıl taşınır.? Kampanya yapılır. Öyle alışılmış imza kampanyaları ile basın açıklamaları ile değil. Bizim gerçeklerimizi yansıtan fotoğrafların yukarıda saydığım mütevazi olanaklarımızda kullanılmasıyla işe başlanabilir. Sendika binalarımızı düşünün cepheleri boylu boyunca grafik bir düzenleme ile sunulmuş fotoğraflarla kaplanmış. Sahip olduğumuz araçlar servis araçları aynı şekilde giydirilmiş. Sanat galerilerimiz velhaıl sahip olduğumuz alanlar sergilerle refleks geliştiren bir hızlılıkla gerçekleştirebilsek. Acaba etkili olamazmıyız? Burjuvazinin görmezden gelip geçtiği gerçekleri sürekli kendi sahip olduğumuz olanaklarla göstermeye çalışsak.
Bu konuda biraz örgütlerimizi zorlasak, en azından pilot uygulamalar başlatsak kısa sürede etkisini göreceğimizi düşünüyorum. TUZLA’da öldürülen işçilerle  yada SİLİKOZİS işçilerinin bu şekilde toplumun dikkatini çekecek çalışmalarla sunulması sayfalarca yazmamıza, paneller ve sempozyumlarla yaptığımız etkinliklerden daha fazla etkili olacağını söylüyorum. Ankara’da AFSAD, TEKEL direnişiyle ilgili bir fotoğraf sergisi düzenlemiş. İyide etmiş.
Peki bu sergiyi diğer şehirlere taşımak bu kadar zor mu? Bir sendikanın bu  sergiyi branda baskılı uygun gezici sergi haline getirmesi bu kadar mı zor.? Bence değil. Bu işi bilen biri olarak söylüyorum . Hiç de zor değil. Örneğin bu sergiyi Büyük fabrikaların önünde açalım. Tuzla meydanında açalım birer gün sergileyerek dolaştıralım. Nişantaşına sokakta açalım. Yoksa zaten direnişin ortasındaki direnişçilere ve onlara desteğe gelenlere bu sergiyi açmanın yararı olmaz. Nişantaşı veya Beyoğlunda lüks kafesinde günün moda filmini izleme saatini bekleyenlerin gözüne sokmamız gerekmiyor mu? İşte tamda Avrupanın başkentinde bu gerçekleri sunmamızın zamanıdır. Tersinide yapmamız gerekiyor. Bu rjuvaların yaşamlarından mekanlarından kareleri direnişlerin olduğu bölgelerde sergilememiz gerekiyor. Direnişçilere siz burada direnirken onların dünyası bu diyebilmeliyiz. Bunlar fotoğrafçıların yada sanatçıların güçlerinin üzerinde işlerdir. Bunları organize edecek başta sendikalar olmak üzere emek örgütleridir. Bu örgütler çağrıda bulunacak fotoğrafçılar ve sanatçılar bu çağrıya ses vereceklerdir. Yine pratikte redfotoğraf bunu küçük bir uygulama olarak göstermiştir.
Evet burnumuzu burjuvazinin yarattığı imaj dünyasının içine sokup karıştırmanın zamanıdır.
Kendi gerçekliğimizin imajını oluşturmamız ve burjuvazinin gözüne sokmamız gerekiyor. Hemde onların araçlarıyla. İşçi sınıfının moral motivasyonunu yükseltmek ve görüntünün sağladığı algılama ve düşünme kanallarını geliştirme adına .Ne diyorsunuz imkansız mı?

 FOTOĞRAFLAR

 Fotoğraf: Özcan Yaman
AKEPE hükümetinde Tekel direnince sahip çıkıyormuş gibi davranan CEHEPE ‘ye sormak lazım
İzmir KENT A.Ş’ de direniyor niye görmüyorsunuz?
 

2-)  Fotoğraf: Selçuk Alp (redfotoğraf)
TEKEL Direniyor!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...