Translate

Bu Blogda Ara

465- ANKARA KATLİAMI VE DAVUTOĞLU- 14 eylül 2019-evrensel-öZCAN yAMAN



    


 ANKARA KATLİAMI VE DAVUTOĞLU


Önümüzdeki ay Ankara Katliamı’nın 4. yılı dolacak. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ağustos ayında “Terörle mücadele defterlerini açıklarsam insan yüzüne çıkamazlar” diye açıklama yaptı, kamuoyu başta Suruç ve 10 Ekim Derneği olmak üzere “Davutoğlu bildiklerini açıkla” çağrısı yaptı. Bugüne kadar bir açıklama yok. Savcılar yok, Meclis komisyonları yok. Zaten böyle bir katliam da yok, basit bir terör olayı var(!)
Bizler katliamda rolü, bilgisi, ilgisi olan kişi ve kurumların yargı önüne çıkarılmalarını, sorgulanmalarını en azından ifade vermelerini istedik. Hakikat ortaya çıksın istedik. Israrla davayı devletten uzaklaştırdılar. 5-10 piyonu öne sürüp insanlığa karşı işlenen suçu basit bir terör olayı diye örtmeye çalıştılar.  Şimdi eski bir başbakan çıkmış ‘... Açıklarsam yer yerinden oynar’ diyor.
Davutoğlu bildiklerini açıklayamaz. Yöneticilerin yalan söylemelerinin önüne cezai yasalar konmadıkça, gerçekleri tahribat sürecektir. Başbakan, bakan konumundaki kişilerin yalanları açığa çıkınca yargılanmalılar... Ben yalan söylediği açığa çıkan bir devlet yöneticisinin yargılandığını görmedim, duymadım. Bu nasıl adalet.
Katliamın hemen sonrasında ben dahil birçok kişi ve kurum bir sürü belge sunduk. Dedik ki ‘O gün basın açıklaması yapan üç bakan ve üstüne başbakan, olayı çarpıtacak açıklamalar yaptılar. Hatırlatayım;
Ankara’da basın açıklaması yapan üç bakan yalan söyledi. Ambulansların on dakika içinde olay yerine intikal ettiğini söylediler, oysa yarım saat sonra geldi. Ambulanslardan önce Akrepler alana girdi. Gaz bombaları attı. İçişleri Bakanı Selami Altınok, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Adalet Bakanı Kenan İpek.  Üstelik Altınok’a ‘İstifa edip etmeyeceği’ sorusu Adalet Bakanı Kenan İpek’i güldürmüştü. Peki Sayın Davutoğlu’na ne demeli? Dışişleri Bakanlığı zamanında IŞİD ve cihatçı örgütleri ‘Ateşli bir avuç öfkeli gençler’ diyerek mazur görmeler.
10 Ekim Derneğinin ve 10 Ekim avukatlarının ‘Davutoğlu’nu bildiklerini açıklamaya çağıran’ basın açıklamasının aşağıdaki bölümü yüzleşmeye ve vicdana çağrı olarak da okunabilir.
Ahmet Davutoğlu’na ve iktidara seslenildiği belirtilen açıklamada, “Ülkemiz sizin iktidar döneminizde tarihin en kanlı cihatçı çetesinin geçiş yolu haline getirilmiş, IŞİD militanlarının ellerini kollarını sallayarak dolaşabildiği, hatta bazı bölgelerde kimlik kontrolü yaptığı, istediği gibi örgütlenebildiği, yargı süreçlerinden kolaylıkla sıyrılabildiği konforlu bir alana dönüştürülmüştür. Dışişleri bakanlığınız döneminde ‘öfkeli gençler’ dediğiniz IŞİD çetecileri öfkesini her nedense Türkiye’nin muhalif kesimlerine kusmuş yaptığı kıyımlar sizin tabirinizle ‘Oylarınızı arttırarak’ partinizin 1 Kasım’da yeniden tek başına iktidar olmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bu katliamların ve saldırıların araştırılması için Mecliste verilen önergeler iktidarınız döneminde reddedilmiş, yargı süreçleri etkin bir şekilde yürütülmeyerek yeni katliamlara yol açılmıştır. Davutoğlu’na soruyoruz. 1 Kasım seçimleri öncesinde yaptığınız Van mitinginde ‘AK Parti iktidardan indirilirse sokaklarda terör çeteleri dolaşacak’ cümlenizdeki terör çeteleri bizi Amed’de Suruç’ta Ankara’da öldüren çeteler midir?” ...
Davutoğlu bu dönemden üzüntü ile bahsetmiyor. Katliamlar oldu çok üzgünüm ben bu dönemin hesabını vermek istiyorum demiyor. 7 Haziran- 1 Kasım arasında ne pahasına olursa olsun iktidarı sağladım, bu yüzden benimle gurur duymalısınız diyor. AKP içindeki kendi siyasi manevrasına, çıkar ortamına yer ve olanak sağlamaya çalışıyor. Kimse bizim acılarımızı ve yerine gelmeyen adaleti kendi çıkarları için kullanmasın. Buna asla izin vermeyeceğiz. Eğer Davutoğlu bu döneme ilişkin hesap vermek istiyorsa buyursun gelsin. 21 Kasım’da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde bizim duruşmamız devam edecek. Çünkü biz hâlâ adalet diyoruz. 10 Ekim, Suruç, Diyarbakır ve o dönemki bütün katliamların siyasal bağlantısı vardır. 1 Kasım seçimlerini kazanmak pahasına bu katliamlar gerçekleştirilmiştir. Davada başından beri gerçek sorumluları yargılayın sözlerimizi bir kez daha söylüyoruz ve mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Evet Davutoğlu bildiklerini açıklayamaz. O üç bakan doğruyu söyleyemez. Devlette süreklilik esastır. Ve devletlerin iki yüzü vardır. Bir görünen yüzleri ki biz onları böyle algılıyoruz. Bir de görünmeyen yüzleri ki adalet ve hakikat o yüzlerin açığa çıkarılmasına dayanır. Görünmeyen yüzleri ‘derin devlet’ olarak aynı amaca hizmet eder. Belki vicdanları yatağa düştüklerinde rahatsız etmeye başlarsa genç bir gazetecisine gerçeği açıklayarak inandıkları Tanrıdan af dileyebilirler.
Dersim katliamı konusunda İ. Sabri Çağlayangil’in 1986 yılında itirafları gibi, 6 Eylül 1955 olayları gibi. O gün saat 13.00’te devlet radyosu Selanik’te Atatürk’ün evinin bir bomba ile patlatıldığı haberini verdi. İstanbul Ekspres gazetesi akşam baskısına haberin detaylarını(!) yetiştirdi. Selanik’teki bombanın Atatürk’ün doğduğu evin bahçesinde patladığı söyleniyordu... 2005 yılında Tarih Vakfı, Fahri Çoker’in 6-7 Eylül Olayları fotoğraflarını ve belgeleri kamuoyuna açıkladı. Tümamiral olarak emekli olan Fahri Çoker’in 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili soruşturma ve mahkeme sürecinde albay rütbesiyle Beyoğlu Bölgesi Sıkıyönetim Mahkemesi Başhakimliği ve Güvenlik Danışmanlığı görevini yürüttüğünü hatırlatalım. Çoker, arşivi ölümünden sonra kullanılmak üzere Tarih Vakfına bağışlamıştı. Olaylar değişse de sonuç değişmiyor. Hakikat er geç ortaya çıkıyor ama adalet yerini ‘Geçmiş olsun’a bırakıyor.
Bizler resmi tarihe karşı kendi tarihimizi ‘gayriresmi’ tarihi yazarak hakikati arıyoruz. O yüzden muhalifiz, karşıyız. Adalet ve vicdan duygularını şan, şöhret, para, makam, mevki nemalanmalarından arındırmayanlar açıklama yapamazlar. Hele Davutoğlu bu açıklamayı hiç yapamaz. Ancak güçlü bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi muktedirlerin sonunu getirdiğinde bu katliamlarda rolleri olanlar, gerçek manada yargılanacaklar.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...