Translate

Bu Blogda Ara

448-BAŞKA BİR SANAT MÜMKÜN MÜ?-EVRENSEL-15 ŞUBAT 2019 -ÖZCAN YAMAN



BAŞKA BİR SANAT MÜMKÜN MÜ?
Bu hafta yeni yayınlanan ‘’Başka Bir Sanat Mümkün Mü?’’kitabına yer ayırıyorum. Yıllardır Sanat ve siyaset ilişkisi ya da ilişkisizliği konusunda defalarca yazdım, yazıyorlar, konuşuyoruz. Tek kutuplu dünyanın ideolojisi olan kapitalizmin insanlığın son seçeneği olmadığını söylüyoruz. Tek kutupluluğa karşı ‘’Bu Düzen Değişmeli’’ Başka bir dünya  mümkündür diyerek karşı çıkıyoruz. Bu karşı çıkış daha çok siyaset ve ekonomide yaygınlık kazansa da sanat  ilişkisi olmadan eksik kalır. Özellikle İktidar/Güç ile sanat arasındaki ilişki gayet naziktir. Toplum mühendisliğinin sanatla uygulandığı koca dünya da aykırı ve karşı olmak değerlidir.

‘’Atölyealtı Sanat Kolektifi’’ yıllardır karşı dünyada söyleşiler, sunumlar ve sanat atölyeleri yaparak elde ettiği birikimin değerli bir parçasını geçen hafta kitaplaştırdı. Özellikle sanat dünyasının hatta Güzel sanatlar fakülte öğrencileri içinde bir başvuru kaynağı olarak okuyucularına sesleniyor. ‘’Başka Bir Sanat Mümkün mü?...
Sanat-Siyaset ve Estetik olarak üç bölüme ayrılmış olan kitapta; Alaeddin Şenel, Ali Artun, Aylin Kuryel, Begüm Özden Fırat, Ceren Özpınar, Doğan Göçmen, Emre Zeytinoğlu, Ezgi Bakçay, Feyyaz Yaman, Fırat Arapoğlu, Fuat Ercan, Julian Stallabrass, M.Kemal Coşkun, Sungur Savran yer alıyorlar.
‘’Sanat, Siyaset, Estetik ilişkisine Eleştirel Yaklaşımlar’’ alt başlığıyla konulara bakış açımızı sağlıyor.
Atölyealtı Sanat kolektifinin sunuş yazısı şöyle;
"... Sanatın topyekûn piyasaya teslim olduğunu, hiçleştiğini, tüm gücünü yitirdiğini iddia etmiyoruz. Aksine, 'Başka bir dünya mümkün mü? sorusundan yola çıkarak, 'Başka bir sanat mümkün mü?' sorusunu sormanın bir zorunluluk hâlini almış olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Çünkü her şeyin sanat, herkesin sanatçı kabul edildiği günümüzde sanat alanının giderek silikleştiğini görüyoruz. Mevcut dünya ve kapitalist üretim biçimi bir
bunalım içerisindedir. Bu bunalım hayatın her alanında kendini hissettirirken, sanatın tüm dallarında ciddi bir dizi krizin belirginleşmesi, bu krizlerden çıkış yollarının aranmasına yol açıyor. Nitekim elinizdeki kitabın merkeze koyduğu günümüzün sanat tartışmaları da buna işaret etmektedir. Biz de sanattan hayata, 'başka bir dünya ihtimali' içerisinde tüm bu alanların tekrar tartışılmaya açılması gerektiğini düşünüyor, sanatın hâlâ bir
gücünün olup olmadığının tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için kendi üretim alanımızda tartıştığımız bazı soruları yaygınlaştırmak, tekrar gündeme getirmek istedik.
...
Bugün kapitalist üretim ilişkileri içerisindeki sanat ve sanatçı bu ilişkilerden muaf mıdır?
Üretilen her sanat eseri meta mıdır?
Sanatın özerkliği neo-liberalizm koşullarında mümkün müdür?
Avangard sanat postmodernizm koşullarında varlığını sürdürebilir mi?
Herkesin sanatçı olduğunun öne sürüldüğü bir dönemde sanat demokratikleşmiş midir?
Yoksa avangard sanatın,hayatın sanat, sanatın hayat olduğu, herkesin sanatçı olabileceği toplum hayali, bugün piyasanın çağdaş sanat stratejisine mi dönüşmüştür?
Sanatın bu kadar demokratikleştiği, herkesleştiği söylenen bir dönemde neden hâlâ sanat kavramına ihtiyaç duyuyoruz?
Sanatın ve yaratıcılığın kökleri nelerdir?
Sadece yetenekli insanlar mı sanatçı olabilir? Bu gibi soruların önemini daima hatırlamanın ve hatırlatmanın bir zorunluluk olduğuna dair inancımız, bu çalışmayı doğurmuştur..."

Bir Başka Sanat Mümkün mü?
Patika kitap yayınları
254 sayfa
20 Tl.
info@patikakitap



447-RAF ÖMRÜNÜ UZATMAK YA DA KENDİ MUHALEFETİNİ OYNAMAK. EVRENSEL-8 SUBAT 2019-ÖZCAN YAMAN..




RAF ÖMRÜNÜ UZATMAK YA DA KENDİ MUHALEFETİNİ OYNAMAK...

Her malın bir raf ömrü var. Bunu bilen mal sahipleri türlü şekillerde bu süreyi uzatmaya çalışır. İndirim yaparlar, baktılar süre doluyor fakirlere fukaralara bedava dağıtıp imaj yaparlar. Bazen sahtekarlık yapıp etiketleri güncelleştirirler. Kendilerine rakipmiş gibi benzer ürünler piyasaya sunarak rekabet ediyormuş havası yaratırlar, hangi malın süresi dolmak üzereyse ya da stoku çoksa  strateji uygulayıp kendileriyle kendileri rekabet ederler.  Sonunda süresi dolanlardan kullanmadıklarını en aza indirip yok ederler...
Patakonya diye bir ülkede şikayet eden de, şikayet edilen de bir olabilir mi? Patakonya’da son yıllarda bir kara komedi sürüp gidiyor. Mübarek Rabbinalemin öyle bir iktidar nasip etmiş ki; her şeyi biliyor. Kızıyor, tehdit ediyor, tutukluyor sonra kendisi o kızdıklarını tehdit ettiklerini kendisi söylüyor. İroni demek bile yetersiz kalıyor. Bu şartlarda muhalefet ne yapacağını şaşırmış izliyormuş...
Demokrasilerde iktidar hakkaniyetle yönetmek demek ama otokrasilerde  güç demektir. Demokrasilerde muhalefet eleştirmek demektir ama despotik yapılarda iktidarı onaylamak demek oluyormuş. Ya eleştirirsen? Eleştirdiklerini iktidar sahiplenip bir sonraki seçimde muhalefetmiş, kendisi onlarca yıldır yönetmiyormuş gibi yaparmış. Buna iktidarın kendi muhalefetini oynaması denebilir.
Patakonya’nın canım deniz kenarları parsellenmiş ve yat kat limanları yapılmış. Karşı çıkanlar vatana ihanetle suçlanmış, mezarlıklar askeri bölgeler parsel parsel imara açılmış, karşı çıkanlar devlet gücüyle bastırılmış. Ülkenin büyük şehirlerinin dağları tepeleri kentlerin dönüşümü diye 50, 60, 70 katlı gökdelenlerle çevrilmiş. Yine karşı çıkanlar bunu eleştirmişler rantsal dönüşüme hayır demişler, yine devletin gücüyle bertaraf edilmişler. Velhasıl bina dikecek alan kalmayınca o ülkede seçimler yaklaşınca sanki muhalif olanların söylediklerini iktidar söylüyormuş gibi dikey değil yatay mimari esastır denmeye başlanmış. Bu arada imar aflarıyla bir süre geçmiş katları yarım olanlar ve bu arada boşlukları dolduracaklara yol verilmiş. Sonra deprem falan olmadan o kat kat binalar çökmeye başlamış. Çarşı pazar esnaf ekonominin canına okuyor diyerek devlet ÇPE (çarşı pazar esnaf denetimi) adında bir örgüt kurup soğan sarımsak stokçuluğuna darbe indirirken market, bakkal çakkala ayaklarını denk almazlarsa bu örgütün hışmına uğrayacakları deklare edilmiş. Fakat deneyimli olan market, bakkal çakalları enflasyonla mücadele için indirim yapalım derken bindirim yapmışlar.
Patakonya’da bu gelişmeler olurken, bizim ülkemiz üç tarafı deniz ve yılda 4 mevsim yaşıyor.  Bizde her türlü deniz mahsulü ve konserveciliği dünya standartlarında. Ülkenin doğusunda hayvancılık ve tarım organik ve dünya kanserden kırılırken sağlıklı nesillerle onlara nanik yapıyoruz. Büyük şehirlerde ne hava kirliliği var ne trafik ne de iklimi değiştiren koca gökdelenler, Selçuklu nizamında yatay mimari bol yeşillik içinde kayboluyor. Sağlık, barınma, eğitim diye bir sorun yok. Hamdolsun iktidar ve ona yardımcı muhalefet canla başla çalışıyor. Ha emekliler işçiler mi? Öyle bir sorun yok ki. İşçiler bu yıl zam istemediklerini bunun yerine geliri düşük olan memur ve emeklilerin durumlarının iyileştirilmelerini istiyor. Demokrasi var ya, insanlar miting falan da yapıyorlar tabii. Şu sloganlar dikkat çekiyor. “Yatay değil, dikey mimari istiyoruz.” “Her yere köprü olsun metro ne ki”, “Haliç köprüsü ve Atatürk köprüsü paralı olsun”, “Çalışmak ibadettir, öbür dünyada mükafat var”, “Toplu ulaşımlar kaldırılsın hür teşebbüs akıllı otomobiller üretsin”, “Savaş fabrikalarına lüzum çok” “Devlet yardımcımız olsun 5-10 çocuk doğuralım”. 16 yılda bana da artık komedi yazarlığı düştü. Aziz Nesin olamadım ama bu iktidarın raf ömrü bitesiye kadar olacağım inşallah.
FOTO- SABAN DAYANAN