Translate

Bu Blogda Ara

384-MOR TABUTLAR-Evrensel 24 mart 2017- özcan yaman



'Mor tabutlar'   
8 Mart’a yetişen kendi minik, içeriği çok ağır “MOR TABUTLAR” kitabı Ozan yayıncılıktan çıktı. Topu topu 80 sayfa. Yazarı Caner Temiz. Görseller Atilla Atala’ya ait. Kitabın ağırlığını yazmaya kalksam bu köşe yetmeyecek. Zaten yazının başlığından ya da kitabın isminden sizler anladınız meseleyi. Öldürülen/katledilen kadınlar...
    Caner şöyle diyor; “Veriler dikkate alındığında görülmektedir ki ülkemizde kadın cinayetleri gün geçtikçe artmaktadır. Modern dünyada tarihe gömülmüş olması gereken bu olgu günümüz Türkiye’sinde can yakıcı bir sorun olarak yüreklerimizi acıtmaya devam ediyor...”
Katil koca;
(Mahkemeye takım elbise ile geldi.)
İyi hal indirimi.
Katil baba;
(Namaza başladı)
İyi hal indirimi
Katil sevgili
('Kıskançlık' dedi)
İyi hal indirimi
Katil kardeş
(namus dedi)
İyi hal indirimi...“
Devamını kitabı alıp bir solukta okuyacak ve Atilla’nın  çizimleriyle daha bir etkilenerek bir başkasına tavsiye edecek ya da hediye edeceksiniz zaten. 
Ben biraz da bu kitabın doğuş hikayesinden bir kuple bahsedeyim. Dertleri ortak olanların mücadeleleri de bir yerde kesişiyor. Dileğim bu kesişmelerin artarak sürmesi. Caner bir bankada memur. O da bu toplumda yaşayan ve hepimiz gibi derdi olan biri. Uzun zamandır  kadın cinayetlerine odaklı bir kitap tasarlıyor, notlar alıyor, çalışıyordu. O sıralar, daha sonra eşi olacak Burcu sayesinde redfotoğrafla ve redfotocularla tanışıyor. Redfotoğrafın grafik ve tasarım sorunlarını da çözen Atilla Atala ile tanışması Mor Tabutlar kitabında somutlanıyor. Redfotoğraf yıllardır toplumsal sorunlara fotoğrafla sözünü söylerken Caner ve Atilla yazı ve çizimle bu sorunun, ortak bir mücadelede nasıl geliştirileceğine örnek oldular. Redfotoğraf ailesi de Caner’le biraz daha büyüdü. Mesleklerimiz ne olursa olsun içimizi acıtan ya da çoşturan bir şeyler varsa sanat tek kurtarıcı olarak yanımızda. Yeter ki inancımız ve paylaşarak çoğalmak olsun derdimiz. 







383)13 mart 2017--“Ya değilse”, yeniden sorgulayın!

Evrensel gazetesi
kültür/sanat
Özcan Yaman
13 mart 2017



“Ya değilse”, yeniden sorgulayın!

Redfotoğraf grubundan arkadaşlarla birlikte sergiyi gezdiğimizde sanat, kavramsal sanat, soyutlama ve fotoğraf üzerine epey tartışmalı bir ziyaret yaptık.
Fotoğraf tekniğinin olanaklarıyla, fotoğrafın öznesi olan ışığın nesnelerden süzülürken ki hallerinden soyutlamaların lirik anlatımlarından oluşan derinlikli bir sergi ile karşılaşıyoruz. Aslında alıştığımız türden fotoğraflar görmüyoruz. Yani makro çekilmiş ya da alan derinliğinin nimetlerinin sergilendiği veya nesnelerin ne olduğu belli değil.  Ama insanın o anki ruh hali ve duygusallığı bu anlamsızlığı bir şekilde anlamlandırıyor. Daha çok sanatsal okumayı gerektiriyor. Resimsel tadlara dayandığını söylemek gerekiyor. Fotoğraf tekniğiyle soyut resimsel çalışma diyebilirim.
Her bir fotoğraf kendi içinde sürekli bir hareket sunuyor. Siz o hareketleri çözmeye çalışırken tahminler ve imgeler oluşuyor. Dönüp dolaşıp yeniden baktığınızda yeni imgelere ulaşıyorsunuz. Zaman zaman içinde bulunduğumuz ruh halleri değişik şekil ve renklerde bizleri etkiler. Sanki nesnelerin ruhları gidiyor ya da geliyor gibi görünebilir. İşte bu sergi bütününde üstümüzde bir ruh çözümleme etkisi yaratıyor. Fluluğun aralarından sızan netlikler, buharlaşma etkisi yaratan sislenmeler renklerin bazen renksizliğe doğru giderken bir başka çalışmada renkliliğe doğru gitmesi kendi içinde denge kurduruyor.
Gördüğümüz şeyler ne kadar gerçektirler. Gerçeğin mikrolar dünyasındaki yanılsamaları acaba nasıl görünürlerdi? Bir buz kalıbının erirken ki buharlaşması ve eriyene kadarki değişimlerinden hangi anı kalıcıdır? Işığın buzun erime anlarındaki kırılması ve renk değişimleri nasıl imgeler oluşturur? Alın size bir yığın soru ve bir sergi.
Ümit baştan söylüyor “ya değilse”  O zaman başa dönün ve yeniden sorgulayın diyor.

Ümit Kıvanç’ın “Ya Değilse” adlı fotoğraf sergisi 6 Mart-15 Nisan tarihleri arasında Beyoğlu Asmalımescit’teki Sanatorium Sanat Galerisi’nde görülebilir.


*****
Serginin tanıtım metni şöyle:
Daha çok siyasi ve toplumsal içerikli yazıları ve belgesellerinden tanıdığımız Ümit Kıvanç, algılamanın bütününe nüfûz etmenin zorluğuna işaret eden bir sergiyle karşımıza çıkıyor. Bu zamana kadarki görsel ve yazılı üretimlerinde anlatıcı konumunda gördüğümüz Kıvanç, Ya Değilse? sergisinde bu durumu tersine çeviriyor: Kıvanç’ın 2013-2014’te çektiği, o zamandan bu yana işlediği ve bugüne kadar kendisinden görmediğimiz türden fotoğraflarını biraraya getiren sergi, izleyiciyi anlatıcı konumuna çekiyor. Seçme ve yorumlama macerasına çağırıyor. Bir eleme-ayıklama işlemi olarak görme eylemi, görememe hali… Eğlenceli de olabilir ürkütücü de. Özgün mekânsallık ve bağlamından koparılmış ayrıntı kendini mekân olarak sunuyor. Geçerseniz karanlığa düşebileceğinizi hissettiren aralıklarla, kaynağı belirsiz ışıklarla, algılama, görme, bilme, tanıma iddialarımız hakkında bizi şüpheye düşürüyor.
Ya kolektif hafızamızı, yanıbaşımızda oldukları halde göremediklerimizi de görerek kurabilseydik?

Adres: Asmalı Mescit Mah. Asmalı Mescit Cad. No:32/A Beyoğlu, İstanbul

Ümit Kıvanç kimdir?
1956’da İstanbul’da doğdu. Basın-yayın mezunudur. Milliyet, Cumhuriyet, haftalık YeniGündem dergilerinde çalıştı. Birikim, Radikal, Nokta ve Taraf’ta yazdı. Roman ve hikâyeleri uzun yıllar çalıştığı İletişim Yayınları’nca basıldı. Küçük yaştan itibaren fotoğraf çekiyor. Hareketli görüntüyle çalışmaya 1990’ların ortalarında başladı, kısa filmlere, daha çok da belgesel sinemaya yöneldi. Toplumsal-eleştirel ve deneysel filmlerini internetten yayımlıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne belgeseller, ders ve eğitim filmleri yaptı. Halen P24 gazetecilik platformu sitesi ve Duvar gazetesinde yazıyor. Fotoğraf, yaklaşık on yıldır yine aslî uğraşlarından.

 

382) 10 mart 2017--“ÖTEKİ YARIM”, SOKAKLAR VE FOTOĞRAF

Evrensel gazetesi
kadraj köşesi
382) 10 mart 2017
özcan yaman



“ÖTEKİ YARIM”, SOKAKLAR VE FOTOĞRAF

Fotoğraf çeken herkes fotoğrafın bir yerlerine tutunuyor. Kimi belgeselciyim diyor, kimi sokak fotoğrafçısıyım kimi doğa... Çok daha çeşitleri var tabii. Ama en çok sokak ve belgesel fotoğrafçı olduğunu söyleyenlere rastlıyoruz. Sonuç olarak çekilen her görüntü bir fotoğraf olarak bir yerlerde kalıyor. Soru şu olmalı bence; Bu fotoğrafları çeken kaç fotoğrafçı kalıyor?
Bu sorunun karşılığı ise çok az fotoğrafçının kaldığıdır. Eğer hayata karşı bir derdiniz yoksa, söylemek istediklerinizi, itirazlarınızı fotoğrafın diliyle söylemeyi bilmiyorsanız ve hepsinden önemlisi fotoğrafı hobi olarak görüyorsanız fotoğraf yapamazsınız. Dikkat! Yapamazsınız diyorum, çekemezsiniz demiyorum.
Fotoğraf bir yaşam biçimidir. Sözün, itirazların, sevinçlerin ve hüzünlerin fotoğrafla söylenmesidir. Kurgulamaktır, hikaye anlatmaktır. Duygu ve düşünceleri paylaşmaktır. Fotoğrafın konusu olan bu içerik ise sokaktadır. Hayat sokakta can bulur. Sokaklar toplumun aynasıdır. Fotoğraf ya da sokak fotoğrafı/belgesel neyse artık bu ayna halinin yarına kalmasını sağlayan önemli bir araçtır. Bu işi başarmak içinde sokakta, hayatın içinde olmak ve hikayeler oluşturmak gerekir.
Ankara katliamının 2. duruşması için Şubat ayında Ankaraya gittiğimde Belgesel fotoğrafçı arkadaşım Emine Kart geçen yıl çıkarttığı “Öteki Yarım” Albüm/kitabını hediye etti. Zaman zaman göz gezdirdim, zaman zaman yazılanları okudum ve ancak yazmaya fırsat bulabildim. Belki kitabı tanıtmak için geç olabilir ama Belgesel özellikle sokak fotoğrafçılığı üzerine zamanlamanın geçerli olduğunu düşündüm. Gerçi yıllardır sokaklar hareketli ama bu günlerde daha bir hareketli...
Yanlış düşünceler kafanızda oluşmasın. Emine Kart’ın fotoğraf albümünde sokak fotoğrafları yok. Ama bu fotoğraf albümü bir sokak kitabı. Sokağı sokak yapan insandır. Sokağın özneleri olmuş insanlar vardır. Hak alma mücadelelrinde, Adalet arayışlarında onlar hep ordalardır. Biliriz onları tanırız. Kimimiz imrenir özgürlüklerine ve özgünlüklerine hayran oluruz. Kimimiz acır zavallılar der geçeriz. Onlar sokakların temsilcileridir. Emine işte bu açıdan yaklaşmış. Sokakları sokak yapan bu insanları konu etmiş.
Albümün sol sayfası öykülere, sağ sayfası portrelere ama yarım portrelere ayrılmış. Çünkü onları tamamlayan bir öteki yanları var. Öteki yanları sokak olan kişiler neden sokak sorusuna cevap veriyorlar. Bir anlamda ülkenin bu yıllarının dertlerinin yarına kalıcılığı. Sokakla tanışma Gezi Direnişleri, Barış istemleri, Katliam mağdurları, işçi, öğrenci, Ev kadını, Akademisyen her kesimden portreler...
Bir bakıma Emine’de kendi yarısını sunmuş. Uzun zamandır kendini sokaklarda eylemlerden mitinglere, bir kaldırımda demli çay içmeye derken, hak alma mücadelelerinin belgecisi olarak yarısını tamamladığını düşünmüş. Çoluk çocuk sahibi emekli bir kadın ne demeye bu işle uğraşır? İşte fotoğraf böyle bir şey. İnsanın kendini ifade etme aracı olabiliyor. Eğer fotoğrafçı olmasa dahi albümüne konuk ettiği öznelerden biri olarak sokaklarda olmaya devam edecekti. Çünkü sorgulayan   ve daha güzel bir yarın için, toplumsal sorumluluğun gerektirdiği muhalif kimliğin bilinci bence Emine’nin öteki yarısı olarak karşımıza çıkıyor. Emine bu çalışmasıyla yarına önemli bir belge bırakmış. Bu gün ne için sokakta olduğunu anlatanlar bir anlamda ülkenin bu gününün panoramasını sunmuş olacaklar.
“Öteki Yarım” albüm/kitabını bir yerlerde bulursanız alın ve okuyun bu fotoğrafları. Eminim kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Mesele; hayatınıza anlam katmak olsun. Şiirle, resimle, müzikle veya fotoğrafla.
Özellikle bu yılın 8 mart emekçi kadınlar günü vesilesiyle üreten yaratan anlam katan kadınları adına Emine Kart’a eline gözüne sağlık diyorum. Herkesin öteki yarısıyla barışık bir mücadele içinde itiraz hakkını kullanmasını, zorlamalara, zorbalığa, dayatmalara karşı sokağın diliyle “HAYIR” diyebildiği günlerde de buluşmak üzere...