FOTOĞRAF KÖPRÜSÜ
Redfotoğraf ile Görülmüştür ekibi 3 yıl süren Fotoğraf Köprüsü projesinin ikinci bölümünü geçen ay tamamladı. İlk bölümü olan ‘‘Dışarıdan İçeriye Fotoğraf Köprüsü’’ 2 yıl önce tamamlandığında bir çok ilde ve yurt dışında sergilendi.
Tutuklulara şöyle bir soru soruldu; ‘‘Dışarıda olsalardı neyin fotoğrafını, nasıl çekmek isterlerdi?’’ Onlardan gelen betimlemeler, çizimler fotoğrafçılara dağıtıldı ve tutuklular ile mektuplaşmalar sağlandı. Bu aşamada proje ağırlaştı, süreç uzadı. Nihayetinde ocak 2018 itibariyle projenin ikinci bölümü bitirilebildi. 60 tutuklu 60 fotoğrafçı 68 fotoğraf ile ‘‘İçeriden-Dışarıya Fotoğraf- Düşler Tutsak Edilemez!’’ adıyla sergilenmeye başlandı. İlk olarak İstanbul İFSAK’ta açılan sergi sonrasında Mersin’de ve Urfa’da dolaşıyor. Sergi kitapçığı her iki projeyi kapsayacak şekilde çıkarıldı ve dayanışmaya destek olarak dağıtılmaya başlandı.
ZORUNLULUK
Dışarıda özgür, içeride tutsak olmak?
Ya da dışarıda tutsak, içeride özgür olmak?
Peki zorunluluk ne?
Zorunluluğun kapsamı özgürlüklerin de kapsamı oluyor. Zorunluluklarımızı azaltan ya da çoğaltan nedenler tutsaklık alanlarımızdır. Herkes biraz özgür, biraz da tutsaktır aslında. Hayallerimiz, düşüncelerimiz bu sınırları aşan dolayısıyla sınırsız özgürlükleri yaşadığımız alanlardır. Miras ve mülkiyet ilişkileri, eğitim, sağlık ve barınma ihtiyaçları ve bunları elde etme ya da kaybetmemek için verilen yaşam mücadelesi var olma mücadelesidir.
Bu proje (birincisiyle birlikte) bunun örneğidir. İçeriden dışarı, dışardan içeri bir ses verme projesidir.
Projede yer alan Deniz Tepeli’nin betimlemesi ve Fotoğrafçı Emine Başa’nın gerçekleştirdiği fotoğraf...
Deniz TEPELİ’nin çekmek istediği fotoğraf: (1 No’lu F Tipi Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu - Kandıra / KOCAELİ)
“...İki tane minicik (Tüyleri şeklini-rengini almış olan henüz küçük, uçamayan) keklik yavrusu. Bunu nasırlı, kocaman iki el birleştirilmiş ve kıvrımlar içinde... Yakın çekim, sadece avuçlar görünüyor, altta da biraz çimen, yeşillik... Bunda beni çarpan şey o civcivlerin masumiyeti, korunmaya muhtaçlığı ve onları tutan ellerin kocaman, çatlaklarla nasırlarla dolu oluşuydu. İşte emek sevgi hali. O kaba ellere böyle ince, hassas şefkati yakıştırmaz ya çoğu insan, oysa aksine en çok emeği bilenler sevgiyi bilir. O ellere o civcivler çok yakışmış uyumlu durmuştu, işte sevginin fotoğrafı bu demiştim. Böyle bir kareyi görmeyi çok isterim. Benim içimi sevinçle dolduran o minik kuşlar ve o kocaman eller izleyenlere, bakanlara da sevinç verecektir sanırım. Sevgilerle.”