Translate

Bu Blogda Ara

452-GÖRÜNÜŞ VE GERÇEK-EVRENSEL 19 NİSAN 2019-ÖZCAN YAMAN



GÖRÜNÜŞ VE GERÇEK

Genellikle gördüklerimizi gerçek olarak nitelendiririz. Bu anlamda fotoğraflar gerçektir. Peki gösterdikleri? Fotoğrafçının göstermek istedikleridir. Bu gerçek de olabilir, sahte de olabilir. Ama fotoğrafta görünenler gerçek olarak algılanır. Bu fotoğraflar medyada yayımlanır ve altına yazılar yazılır. Sonuç; toplum mühendisliğinin uzmanlığı olarak ortaya çıkar.
Görünüşler kanaat uyandırır ama gerçek olmayabilir. Görünüş karşısında karar verici olan sensin. Bu kararı neye göre vereceksin? Bilgi birikim ve sorgulayıcı bir bakış açısına göre tabii ki. İnanç, çıkar veya saflık görünüşlere, aldanmaya yol açabilir.
Bir ülke düşünün görünüşlerin ve gerçeklerin karmakarışıklığı içindesiniz. Her şey varmış gibi ama yokmuş. Demokrasi varmış, ekonomi tıkırındaymış, özgürlükten geçilmiyormuş, seçim geçim derdiymiş, kısacası gelsin toplum mühendisliği...
Fotoğrafta iki ağaç görüyorsunuz. Soldaki ağaç heybetli sapasağlam. Sağdaki ise koflaşmış, erimiş ve çürümüş. Soldaki ağaç üzerine sağlamlık üzerine çokça yazılabilir. Sağdaki için de kurumuş ve çürümüşlüğe ilişkin çokça yazılabilir. Aynen Türkiye gibi yani. Mesele ne tarafından baktığınıza bağlı. İktidar bize hep soldaki ağacı göstermeye çalışırken, diğer ağacı yok saymamızı istiyor. Oysa ikisi de aynı ağaç. Geçen gün yolda rastlayınca bu yazıyı yazmak aklıma geldi. Ağaca bir açıdan bakınca sapasağlam, diğer açıdan bakınca çürümüş içi oyulmuş. Bu ağaç bir gün kendini taşıyamayacak ve yıkılacak. Rastlarsam o gün de fotoğrafını çekip bu yazının devamını getireceğim. Çürümüşlük arttıkça ağacın sağından solundan yeni filizler çıkmaya başlıyor. Belki yakında çökecek ama filizlerden yeni ağaçlar yetişecek, bu kesin.
Bu yazıyı yazarken nihayet İstanbul’daki mazbata tantanası bitti. Ekrem İmamoğlu hak ettiği mazbataya on yedi gün sonra ulaştı. Görünen o ki AKP inatla türlü yol ve yöntemler denemeye devam edecek. Umarım siz okurken kayyım atanmış olmaz. Ne demişler elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür. Şimdi demokrasi mücadelesini gelecek fırtınalara karşı güçlendirmek gerekiyor. Evet genel anlamda kazanılan büyük başarıdır. Mesele bu başarıyı taşıyıp yükseltmekte. Önümüz 1 Mayıs. Seçimlerde gösterilen birlik ve dayanışmayı ileriye taşımak ve demokrasi mücadelesinin büyütülmesinin manivelası yapma fırsatı veriyor.

451-Ankara'dan Suruç'a, Hatice Çevik'e- Özcan Yaman- Evrensel- 5 Nisan 2019


Ankara'dan Suruç'a, Hatice Çevik'e

Özcan YAMAN
“bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
Şiir: ADNAN YÜCEL
Seçim sonuçları açıklandığında en güzel haber Suruç’tan geldi. Belediye başkanlığını Hatice Çevik kazandı. Sonrasında İstanbul, İzmir derken İstanbul... Katliamlar ve seçimler bu ülkenin özdeşleşmiş kaderi olarak yaşanıyorken sanki karanlığa atılan bir çizikten ışık sızar gibi oldu. Gelişmelere bakarsak iktidar her türlü devlet gücüyle sonuçları değiştirmeye çabalıyor. Sonrası ne olacak şimdilik bir muamma.
Ama aklıma ilk gelen katliamlar oluyor. Roboskî’nin (28 Aralık 2011) 84. ayı, Suruç’un (20 Temmuz 2015) 45. ayı, beş gün sonra Ankara Katliamı’nın (10 Ekim 2015) 42. ayı; ve niceleri... Binlerce insan katledilirken binlercesi yaralı ve tanık olarak hayattalar. Hatice Çevik ve eşi İzzeddin abi bu tarihin canlı tanığı. Hem de canlarından can verdikleri bir tanıklık. Adnan Yücel’in şiiri aslında bu durumu çok güzel yorumluyor. “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.” Hatice Çevik’i yaşatan bu aşk ona sorumluluğu da yüklüyor. Bizlerin inançlarını pekiştiriyor ve umut veriyor. Ne mutlu barış ve kardeşlik adına dövüşenlere...
Hatice Çevik, başkanlığa seçildiğinde yaptığı açıklamada; Ülkede yaşanan büyük katliamlardan birinin Suruç’ta yaşandığını ve yine bir başka katliamda kızını kaybedip, aynı katliamda kendisi de ayağından ve gözünden yaralanan Çevik, o görüntülerin hâlâ insanların hafızalarında taze olduğunu dile getirerek, “O bahçeyi patlamada yaşamını yitirenlerin ailelerine açacağız. Bunun için mücadele edeceğim. Biliyorsunuz sonra Ankara’da 10 Ekim Katliamı gerçekleşti. Ben orada kızım Başak Sidar ve kızımın halası Nilgün Çevik’i kaybettim. 103 canımızı kaybettik. Daha sonra insanlar bodrum katlarında öldü. Aç susuz bırakıldı. Taybet Ana’nın yerde bırakılan cenazesi, buzdolabında bir anne çocuğunun cenazesini bekletmek zorunda kaldı. Bir annenin daha acı çekmesine dayanamıyorum artık...
Başta evlat acısı yaşayan anneleri kucakladığını, Türkiye topraklarına artık barışın gelmesi gerektiğini söyleyen Çevik, “Artık bu ülkeye barış gelmeli. Bizim çocuklarımız ölüyor. Asker ölüyor, polis ölüyor. Biz barış derken tüm halklar için barış istedik, istiyoruz”
Belediyeyi halkla birlikte, şeffaf bir şekilde yöneteceğiz diyor. En önemlisinin Suruç’ta katledilen 33 gencin anısına anıt diktirmek ve kültür merkezinin hayata geçirilmesi olacağını söylüyor. Hayatta kalmanın sorumluluğunu bizlere gösteriyor Hatice Çevik.