Translate

Bu Blogda Ara

479-Taksim Meydan platformu-Evrensel 21 Şubat 2020-özcan yaman

Fotoğraflar:Özcan Yaman
Taksim Meydan platformu
Taksim Meydanı’nın durumu İstanbulluların bir hayli içini acıtıyor. Yolu Taksim’den geçenler İstiklal girişinde Aya Triada Ortodoks Kilisesi’nin önündeki hamburgercilerin arasından utangaç halini, yeni yapılmakta olan cami ile Osmanlı’nın kudretini simgelercesine alana hakimiyet kurdurulmasını görür meydanda. Diğer uçta iktidarın zor kullanarak yıktığı AKM yerine yükselen inşaat ile Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişi sorgulanır. Gezi Parkı ilk fırsatta inşaat alanı yapılmak üzere rezerv halinde tutulduğu izlenimiyle polis merkezi olarak duruyor. Ortada metro girişiyle koca taş meydan. Saksılarda ağaçlarla yeşillik sorunu çözülmüş(!) Meydanda sirk çadırı gibi duran CİB’in (Cumhurbaşkanlığı iletişim Başkanlığı) koca sanat(!) çadırı. Hele bir ara Elmadağ yönündeki panayır çadırları, alanı rezalet ötesine taşıyordu. Nasılsa panayır çadırı (Zannediyorum önceki belediyenin kurdurduğu) kaldırıldı.
Meydanlara bu zevksiz çadır/konutlar nasıl, hangi kurumların kararıyla konur bilmiyorum. Yazın meydana döşenen taşların yaydığı sıcaklığın rahatsızlığıyla, kışın soğuğuyla; üstüne görselliğin rezilliğinde yaşamak zorunda olan İstanbullular benim gibi ‘Ne olacak bu meydanın hali’ diye soruyorlardı.
‘Her şey güzel olacak’ diyerek milyonların desteğiyle iş başına gelen Ekrem İmamoğlu’nun icraatlarının Taksim ayağı merak ediliyordu. Bazı arkadaşlara ‘Ara Güler sanat çadırı ne zaman kalkacak’ dediğimde ‘Belediyenin gücü yetmez, o çadır CİB’in’ demişlerdi.
Bir hafta önce meydanın ortasına bir şey yapılırken görünce pek anlamamıştım. Yapı bitince estetiğiyle, mimarisiyle bir platform olduğu ortaya çıktı. “Kavuşma Durağı” adı verilen ‘İstanbul’un kalbi Taksim’ sloganıyla İstanbulluların ziyaretine açıldı. Merak ettim dolaştım. Taksim Meydanı’nın ne olacağına İstanbulluların karar vereceği bir platform ve mini bir dokümanter Taksim Meydan tarihi sergisi gördüm. Üstü merdiven biçiminde oval amfi tiyatro havasında insanların oturup dinlendiği, konuşmaların yapılabildiği ve dileyenin selfi çekip, merkezden çevreyi panoramik izledikleri bir platform. Diğerlerinden (çadırlardan) farklı mimariyle, estetikle, alışılmışın dışında bir anıt havasında olmasını sevdim. Gerçekten alanın kaderini Taksim’e yakışan bir estetikle tartışacak bir platform fikrinin yaratıcı olduğunu düşünüyordum ki beklenen oldu. Koruma kurulu acilen toplanıp sit alanı üzerine izinsiz yapıldığı gerekçesiyle 15 gün içinde yıkım kararı verdi. Şimdiye kadar konulan çadırları görmeyen kurulun Taksim platform yapısını ya da Kavuşma Durağını daha inşa aşamasında görmesi manidar geldi. Acaba kalıcı bir anıt mı zannettiler diye iyi niyetle yorumladım. Fakat onunla birlikte miadı dolmuş olan CİB çadırının da kaldırılmasını istemiş. Bakın ne kadar eşitlikçiler. Yazıyı yazdığım gün baktım çadır kaldırılmaya başlanmış. Platformu, çadırsız meydanda görmek güzel olacak gibi. Cami ile AKM arasında görsel bir zevk. İmamoğlu, bir oba çadırı, Osmanlı çadırı gibi bir şey yapıp üzerine yüz ünlü Türk büyüklerini assaydı, ya da padişahlarla birlikte Atatürk fotoğrafını koysaydı yıkım kararı verilir miydi? Hiç zannetmiyorum. Ama o zaman bu yazı İmamoğlu’nu eleştiren bir yazı olurdu.  Ben İmamoğlu’nun bu girişimini beğendim. İstanbul halkının, göstereceği direncin de arkasında olacağını düşünüyorum.
Meydanlar bir kentin hatta bir ülkenin hafızalarıdır. Toplumsal hafızaları meydanları kullanarak yok etmeye çalışırlar. Gidin 1980’lerdeki Taksim Meydanı fotoğrafını görün. Sergideki fotoğraflar nereden nereye gelindiğini özetliyor.
Bu yazıyı okuyanlara birkaç gün içinde yıkılması emredilen böyle bir çalışmayı ortadan kalkmadan görmelerini öneriyorum. Ekrem İmamoğlu’na bir karşı koyuşu gerçekleştirdiği için de teşekkür ediyorum.













478-Cenk Mirat Pekcanattı ve çağrı- Evrensel 14 şubat 2020-özcan yaman

Cenk Mirat Pekcanattı ve çağrı

Geçen hafta fotoğrafçı bir arkadaşımla fotoğraf dünyası, fotoğraf kurumlarının durumu, fotoğraf yarışmalarını konuşurken, konu son haftalarda yazdığım fotoğraf dünyamızın ustalarıyla olan anılara geldi. Sabit Kalfagil, Fikret Otyam, Yılmaz Kaini’yi bir kez daha anıp, Cenk Mirat Pekcanattı’nın kampanyasını tartıştık. Aslında tartışılacak bir şey yok. Cenk Mirat olması gerekene destek istiyordu. Neyse o akşam hem Sabit Hoca’nın hem de Beşiktaş Belediyesinin başlatıp yarım bıraktığı Fotoİstanbul Festival çağrısına destek kampanyasına imza attım.
Ben imzamı Cenk’e destek olmak için attım. Biliyorum ki ne fotoğraf kurumları (Güçleri, konumları / olmayan özerklikleri itibariyle) ne de devlet (üniversiteler, Kültür Bakanlığı) bu işlerle ilgilenir. Ancak bir sermaye şirketi yatırım sonucu kâr edebileceğini görürse o ay bu mesele gerçekleşir. Sonra devlet ülke ülke dolaştırır, hava artar. Gerçekleşmiş örnek var mı derseniz Ara Güler mevzuu…
Neden mi bu kadar umutsuz, ya da ters düşünüyorum. Çünkü mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu ve benzeri meselelerin düzelmeyeceğini biliyorum. O zaman da sermaye şirketleri bari işe el atsın hiç demiyorum. Bu konularda yine Nâzım Hikmet mevzunda yazmıştım oradaki fikrim sabit, özneleri değiştirin fotoğraf dünyasına uygulayın. 
“Ooo, devrim olup mülkiyet ilişkilerinin düzelmesini beklersek...” Doğru daha çok bekleriz. Demokrasi mücadelesi, sınıf mücadelesi yalnız işçilerin değil, aynı zamanda kültür alanındaki kurumların, bilim-sanat insanlarının da mücadelesidir. Bu alanları temsil ettiğini söyleyen siyasi partilerin kültür kurumlarının da meselesidir. Örgütlü toplum olmadan bu sorunların çözülmeyeceğini düşünüyorum.  Şimdi bu saydıklarım ne durumda ona bakmak lazım. Gördüğüm daha çoook yol katedeceğimiz, bu arada güncel sorunların ağırlığı işin çabası. Bir sürü gazeteci, bilim-sanat insanı hapiste ya da oto sansürle zamanı geçiriyor. Grup Yorum ölüm orucunun nirengi noktasında, savaş kapıda. Diğer yanda mütevazı en doğal istekler (Ülkenin yetiştirdiği değerli fotoğraf ustalarımızın eserlerinin korunup kollanması) talepler gerçekle ne kadar örtüşüyor diye düşünüyorum. Özerk olmayan YÖK bu talepleri ne kadar talep edebilir? Oysaki Yunanistan darbesine karşı direnen bir ‘Politeknik’ üniversitesini düşünün rektörüyle, öğrencisiyle… Merak edenlere; Costa Gavras’ın ‘Ölümsüz Z’ filmi tavsiye olunur. Üniversitesi özerk bile olamayan bir ülkenin vah geleceği demekten başka bir şey elimden gelmiyor…
Gelelim yazımın başlığı Cenk Mirat Pekcanattı arkadaşıma. Kendisiyle şahsen tanışmıyorum. Uzun zamandır çeşitli mecralardaki çalışmalarını takip ediyorum. Kendisi bir kurum gibi tek başına bir sürü işin altında üretiyor, yazıyor çiziyor, öneriyor. Foto fanzinden (Gölge Fanzin), podcaste, blogdan, sosyal medyaya fotoğraf adına ne varsa yapmaya çalışıyor. Birçok fotoğraf kurumundan daha faydalı ve işini dirayetle sürdürüyor. Gerçekten takdir ediyorum. İmza kampanyalarına da o yüzden katıldım. En azından denedik demek için bile olsa dedim. Umarım Cenk Mirat bu noktada beni anlayışla karşılar… Cenk Mirat gibi Sabit Hoca’nın en azından öğrencisi olmuş, birlikte gezilere gitmiş, evine misafir olmuş ve fotoğraf üzerine tartışmış olan ben de en az Cenk Mirat kadar değerli miraslara sahip çıkılmasını ziyadesiyle istiyorum.  Keşke yukarıda saydıklarımda yanılsam. Sözün özü kendi gücümüzü ortaya koyarsak başarabiliriz, yoksa devletin, resmi mirasçıların, kapitalist çıkar hesapları arasında daha birçok ustamızın ezileceği açık.
Ne diyordu Marx, ‘Kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser!’ Ya bu mirasların çok para veya prestij getireceğine inandırılacak sermaye şirketleri tavlanacak (Ki ben onlara karşıyım) ya da devlet halkın devleti olacak. Bu durum sanatın siyasetle nakış gibi işlenmesi demektir. Bu imza kampanyalarını da demokratik talepler olarak görüyorum.
Cenk Mirat’ın çağrılarını paylaşarak bu demokratik sorumluluk girişimine köşemden destek olmak istiyorum.



477-Üniversitelerde fotoğraf eğitimi-Evrensel 07 Şubat 2020-özcan yaman

Fotoğraf: Özcan Yaman

Üniversitelerde fotoğraf eğitimi

2006 yılından geçen yıla kadar Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde zorunlu ve seçmeli fotoğraf derslerinde eğitmenlik yaptım. Fotoğraf bölümü yoktu. Grafik bölümünde zorunlu ders olarak okutuluyordu.
Rektör rahmetli Ahmet Serpil’e demiştim ki, hocam neden fotoğraf bölümü açmıyorsunuz? "Gerek yok, günümüzde fotoğraf tıptan, mimarlığa, matematikten güzel sanatlara her bölümün ihtiyacı. Hatta elinde telefon olan herkesin ihtiyacı. O yüzden bence bütün bölümlere seçmeli olarak konulsun daha iyi" demişti. Rektör Ahmet Bey, fotoğraf eğitimini teknik bir konu olarak algılıyor, güzel sanatlar kültürüyle verilecek bir eğitim olarak düşünmüyordu.
Meseleyi fotoğrafın teknik olarak (zanaat açısından) öğrenilmesi olarak düşünürsek dört yıl lisans eğitimi bence uzun. Yalnızca fotoğraf için değil diğer resim, tekstil, seramik gibi alanlar için de uzun. İki yıllık bir eğitim yeterli.
Ama meseleyi güzel sanatlar kültürü olarak düşünürsek az bile sayılır. Ben eksikliğin burada olduğunu düşünüyorum. Güzel sanatları bitirip “insanlık tarihini” bilmeyen sanatçı adayları teknik elemanlar olarak hayata atılıyor. Böyle bir eğitim sisteminde gerçekten dört yıl uzun. Meslek lisesi bilgisiyle üniversite mezunluğu bizim ülkeye mahsustur herhalde.
Geçen haftalarda “Okullu fotoğrafçı olmak” başlığıyla kendi zamanımızdaki eğitimden örnekler vermiştim. Daha iyi olacakken daha da kötüye giden bir güzel sanatlar eğitimi var maalesef. Özel/vakıf üniversitelerinin derdi para, iktidarın derdi üniversite mezunu işsizler yaratmak olunca muhafazakar eğitim sistemi diye iki oda bir salon üniversitelerin açılmasıyla kalite düştükçe düştü. Öncelikle ciddiyet eksikliği var.
fotoğraf: Özcan Yaman
Fotoğraf bölümüne girmek isteyenlere şunu öneriyorum.
Hiç gerek yok. Gidin felsefe, sosyoloji, psikoloji bölümlerinde okuyun. (Güzel sanatlara oranla en azından daha tercih edilebilir diye düşünüyorum). Fotoğrafın teknik beceri kısımlarını öğrenmek için bir yıl yeter onu da kurslar sağlar. Çünkü fotoğraf demek düşünmeyi, sorgulamayı bilmek, öğrenmek demektir. Önceliğimiz beyni geliştirmek olmalı. Maalesef güzel sanatlarda artık reklam piyasasına eleman yetiştirilmeye çalışılıyor. Grafiker bilgisayar operatörü, fotoğrafçı Instagram’a ürün fotoğrafları çekecek eleman olarak düşünülüyor. Sanatçı adaylığını unutun gitsin. Alternatif eğitimlerle kendinizi yetiştireceksiniz. Bu düşüncelerim bugün için geçerli tabii ki. Bir zaman gelir de GSF’ler hak ettiği kaliteyi verirse tabii ki sevdiğiniz ve istediğiniz bölümü seçin.
Fotoğrafçı kimdir ya da kim olmalıdır dersek, teknik birtakım değerleri makineye yüklemenin dışında, düşünceyi objektifin süzgecinden geçirerek ifade eden kişidir diyebilirim. Eğer GSF’de okuyorsanız alternatif yollardan (felsefe, sosyoloji, psikoloji ve sanat tarihi gibi) eksikliklerinizi doldurmaya çalışınız.
Okullu olmak “sanat kültürlü” olmak demektir. Hangi bölümde okursanız okuyun sanat kültürünüzü geliştirin sonrasında iyi bir fotoğrafçı olabilirsiniz.
Fotograf özcan yaman