Ressam Nur Koçak’ın Beyoğlu Salt galeride açtığı ‘’Mutluluk
Resimleri’’ sergisi üzerinden foto gerçekçiliği ele alalım istedim.
Sergi iki büyük katta izleyicilere sunuluyor. Türkiye’de
foto gerçekçilik denilince ilk akla gelen isim olan Nur Koçak, çeşitli
dönemlerde gerçekleştirdiği çalışmalarına üç boyutlu ‘erkeklik, erotizm ve
tüketim’i eklemiş. Girişe konan külotlu erkek bedenli üç boyutlu çalışma dikkat
çekerek, ‘gelin içerde daha neler var’ gibi duruyor. Beyoğlu’nda yoldan
geçenlerin dikkatlerini çekerek sergiyi gezmeye çağırıyor diyebilirim. Özellikle
kadınların bu külotlu beden ile selfi çekme meraklarıydı. Genellikle kadın
bedeni ve erotik iç giysiler görmeye alışmışken erkek iç giyiminin de tüketim
nesnesi olarak pazarlandığı bir dünyada yaşadığımızı tersinden gösteriyordu.
Üst katta ise çeşitli renk erkek bedeninde çeşitli renklerde üzerlerinde zafer
işaretinden, süperman, canavar vb. figürlerden oluşan külotlar serisi devam
ediyordu.
Büyük bir salonda kendi hatıralarından aile arşivinden
fotoğrafların resimleri (sergi ismini buradan alıyor) kadın ve tüketim kültürü
ve reklam olgusunu gösteriyor. Sütyen ya da bikini üstü ile öne fırlayan meme
kırmızı bir fonda cinsellikle obje olmak arasındaki ilişkiyi gösterirken, yine
iki kadının grafik etkili renkli iç çamaşırlarıyla siyah fonda cinselliğe
gönderme yapıyor. ‘Fotoğraf gibi gerçek’ dedirten resimler. Parfüm resmi ise
dergi sayfasından çokça büyütülerek reklam nesnesinin sanat nesnesine
dönüştürülebileceğini gösteriyor gibi. Vitrinlerden öne fırlayanlar etkisini
veriyor. Bir anlamda değişen toplumsal yapının detayları gibi. Özellikle
dikkatimi çeken büyük boyutlu sıradan görüntüler diye geçtiğimiz ve bir
dönemlerin tabela reklam örneklerinin yer aldığı arabalı vapur, ÇBS-ÜLKER gibi
reklam ile kamusal alan ilişkilerinin ‘fotoğraf’mış etkili resimler. Panoramik
çekilmiş fotoğraflar üst üste bindirildikleri alanlarla parçalara ayrılmış
gibi. Örneğin Ülkerli resimde insan faktörünün durağanlıkta zaman ve
hareketinin detayını veriyor gibi derken yılların ağırlığının getirdiği
pasların akmaların çürümelerin eskime ve yıpranmanın yaşamın bir parçası olma
halleri. Aynı hisleri ÇBS serisi çalışmada da görüyoruz. Aklıma bir zamanlar
(dijital öncesi zamanlarda büyük duvar resimlerinde kullanılan Marlboro, Camel,
Demirdöküm gibi markaları getirdi.) Değişen zaman ve mekanda nesnelerin
markaların kalıcığı olarakta okunabilir gibi. Şunu sorabiliriz; Aynı çalışma
fotoğrafla yapılamazmıydı? Elbette
özellikle bu teknolojik çağda yapılabilinirdi. Peki ressam aynı fotoğraf gibi
neden aylarca uğraşarak böyle çalışmalar yapar? Belki bu soruyu Nur Koçak’a
sormak en doğrusu. Aynı araç gereçler kullanılarak başka sanat alanlarında bir
sürü çalışmalar yapılıyor.
Görselliğin insanlarda hissettirdikleri gerçeklik
algılarıyla bağlantılıdır. Bilindiği
gibi fotoğrafın gerçeklik algısı insanlarda ‘O an’ yaşananın dondurulması, akıp
giden hayattan bir kare ve doğruluğa ilişkin algı yaratması söz konusu.
Resimlerde ise gerçeklik ile doğruluk arasında ressamın hayal gücünün etkisi
ağırlık taşıdığından inandırıcılık etkisi zayıf olur. Burada sanatta gerçekliği
söylemiyorum. Fotoğrafın ve resimin insanlar üzerindeki etkisinden
bahsediyorum. (Yani Fotoğraftaki gerçeklik ile Foto gerçekliği arasındaki farkı
söylemek istiyorum.) ‘Fotoğraf gibi gerçek, Tıpkı fotoğraf gibi’ cümlelerle
tarif edilen resimlere ‘foto gerçekçi’ resimler diyoruz. Gerçeklik kavramı olduğu gibi anlamında.
Olduğu gibi her şey ne kadar gerçek? Bence soru bu.
İlk fotoğrafçılar büyük oranda ressamlardı. Işığı, rengi,
kompozisyonu bilen üstüne fotoğrafın matematiksel işlemlerini ekleyen ressamlar
fotoğrafçı olmuşlardır. O yüzden fotoğrafı hızla sanat alanına sokmuşlardır.
Dikkat ederseniz neredeyse bütün ressamlar fotoğraf çeker, resim yaparlar.
Fotoğrafı resimlerinin ön hazırlık malzemesi olarak kullanırlar.
Fotoğrafçılarda ise resim yapan yok denecek kadar azdır. Bazı usta fotoğrafçıların ise tercihleri
fotoğraf olmuştur. Örneğin H.C.Bresson gibi. O yüzden fotoğrafçılar dertlerini
fotoğraf karelerini üretirken eklemeyi seçmek zorundadırlar. Teknik-İçerik ve
Estetiği (Gerçekliği ve güzelliği) bir araya getirmeye çalışırlar. Ressamlar
çektikleri ya da edindikleri (dergi-gazete vb) fotoğrafların üzerinde
manüpülasyonlarını yaparak hayal güçlerini katarak çalışırlar. Fotoğrafçılar
aynı şekilde fotoğraf yaparlarken bu manüpülasyonları gerçekleştirirler. (Belki
farkındalar belki değiller) Kompozisyon, ışık renk objektif seçimi fotoğrafın
oluşturulmasında birer manüpülasyon araçlarıdır. Gerçeklik kavramı işte burada
kendini gösterir.
Gelelim yukarıda yarım kalan soruya; Fotoğrafla yapmak
varken neden resimle (Fotoğraf üzerinden resime aktarırken hiçbir oynama
yapılmadığını Fotokopi gibi kopyalama olarak düşünün) Birincisi eğer fotoğrafla
yaparsanız ‘biriciklik değeri’ kalmaz. Sergiden sonra yırtıp atsanız bile
aynısından tekrar bastırabilirsiniz.
İkincisi bir başka sanat dalının (resmin) teknik/zenaatsal
olanaklarını el yeteneği ile birleştirerek uzun günler aylar süren artı emek
sürecidir. Dolayısı ile 2metre büyütüp
bastığınız bir fotoğraf ile fotoğrafa bakarak yada projekte ederek yaptığınız
resim arasında işçilik ve maharet katmanız sanat nesnesi olarak değer
kazanmasına yol açar. Sonuçta bu bir seçimdir. Fotoğrafın doğasında olan
demokratiklik, biriciklik değerine indirilmesini/yükseltilmesine karşıdır.
(Bazı fotoğraf sanatçılarının fotoğraflarını biriciklik değerine indirdikleri
de görülür. Negatiflerin yok edilmesi ya da dijital verilerin baskıdan sonra
yok edilmeleri, noterden tastikletmeleri ve setifikalandırma işlemlerigibi
‘sözde’ sanat eseri yapma uğraşılarını konu dışı tutuyorum. Bu konuyu
fotoğrafın sanat nesnesine dönüştürülme ve kapitalizmin sanat ve sanatçı
üzerinde hakimiyetinin parçası olarak görüyorum. )
Sergiyi Beyoğlu Salt Galerisinde 29 Aralık tarihine kadar gezebilirsiniz.
Not (18 ekim 2019 tarihinde Evrensel Gazetesi Kadraj
köşesinde yayınlanmıştır.)