Translate

Bu Blogda Ara

79-GENÇ FOTOĞRAFÇILARA FISILTILAR-Evrensel-22 Ağustos2010- Özcan Yaman




GENÇ FOTOĞRAFÇILARA FISILTILAR



“…Ben bir fotoğraf çekmek için aylarca dolaştığımı bilirim. İspanya’yı çok severim.
Bu ülke içerisinde istediğim pozları çekebilmek için 10 bin kilometre yol kat ettim. Madrit’te fotoğraf çekebilmek için öncelikle İspanya tarihini iyi bir tarihçi kadar öğrenebilmek gayreti ile yüzlerce eser okudum. Toplumu, insanları, yaşayışlarını araştırdım. Ondan sonra fotoğraf makinama elimi attım ve bir foto muhabiri olarak çalışmaya başladım. Başarının sırrını öğrenmek istiyorsanız siz de bu yoldan yürüyünüz...”
W. Eugene Smıth

 












Fotoğraf: Alaattin Timur
60 yıl sonra turkcel kızıJ)
Belki bu turksel kızını hep görüyoruz ama kağıt toplayıcısı nineyi bazılarımız görüyorduk. Alaattin öyle bir görmüş ki bravo demekten başka söz bırakmıyor. Hayatın çelişkisi karşımızda


Genellikle kendi yaptığımız iş dünyanın en zor ve yorucu işidir. Başka işler hep kolay gelir. Genel yaklaşım böyledir. Halbuki kolay iş yoktur. Her iş emek ve çaba ister. Bazıları işlerin zorluğunu dışarıya sezdirmez ve didişir ha didişir. Çünkü yaptığı işi seviyordur. Bazıları abartır ha abartır. 
Fotoğraf; Bir kere sanat dünyasının üvey evladıdır ve bir o kadar da vazgeçilmezi. Diyelim içinize ışık düştü ve fotoğraf yapma dürtüleri sardı. Öncelikle, bir fotoğraf makinesi almaya kalkarsınız. Sonra zaman harcayıp, fotoğraf çekmeye çalışırsınız. Bu arada bir şeyler olur; “Bir zamanlar bende fotoğrafla uğraşmıştım.” dersiniz, (Hafif bir tebessümle). Acaba ne olmuştur da böyle dersiniz? Ya da fotoğraf alanında ustalaşırken yeni dünyalar ve birikimler edinirsiniz. İşte sözüm bu tipten arkadaşlara:
Sizde başlarken belki de basite almıştınız. Ama dalmayı yeni öğrenen dalgıçlar gibi güzelliklere ulaşmaya başladıkça daha derinlere inmektesiniz. Bu arada çevrenizde değişmekte; sizi anlayanlar ve anlamayanlar. Çünkü onlar suyun üstünde kalmışlar ve ancak başlarını suya sokarak sizi görmeye çalışmaktadırlar. Ve bir türlü akıl sır erdiremezler bu denli fotoğrafla uğraşmanıza ve fotoğraf üretmenizi küçümseyebilirler…
Daha somut mu anlatayım? Peki o zaman;
Diyelim sizin de sıradan bir hayatınız var. Hafta içi okul iş güç ve hafta sonları bu fotoğraf denilen hobi. Bir de arkadaş grubunuz ve içinde yer aldığınız sosyal çevreniz. Siz fotoğrafla uğraştıkça yavaş yavaş çevreniz de değişmektedir artık, hafta içleri de fotoğrafla uğraşır olmuşsunuzdur. Maazallah bir de geçim kaynağı ve sanat alanına yükselttiniz mi, işte hapı yuttunuz. Herkes tatil, gezi, piknikler, bayramlar ve seyranlar derdinde iken, siz bu sosyal ilişki-lerden fotoğraf yapıp yapamayacağınızı düşünürsünüz. İçine fotoğraf giren hiçbir gezi, tatil, bayram seyran çevrenizdekilerin düşündüğü gibi olmaz. Fotoğraf, onlar için hatıra fotoğrafları çektirmektir. Fotoğrafçı dediğin karısının, kocasının çocuğunun velhasıl eş dostlarının fotoğraflarını çeker (!) Fırsat bulursa çevresinin fotoğrafını çeker ve bol bol dans edip, tatilin, eğlencenin tadını çıkartır. Çünkü filancalar yaz geldi mi bilmem nerede tatil yapıyordur.
Fotoğraf çalışmalarının iki aşaması vardır: Birincisi üretim aşaması ki, o bir karenin çekilmesi için geçen süre. İkinci aşaması o bir tek karenin kullanıma hazırlanması, Yani bilgisayarla olan bağıntısı. İşte iletişimsizliğin kaynağı…
Bir fotoğrafçının ya da fotoğraf sanatçısının işi hiç de öyle kolay değildir. Oysa ki her şey dijitalleşti ya, kolay sanırlar. Dedik ya Fotoğraf deklanşöre basıldı mı bitti sanılır. Halbuki yeni başlıyor. Sorumluluk sahibi her fotoğrafçı deklanşöre her basışının ağırlığını duyar. O bir kare, o fotoğrafçı için çok önemli bir karedir. Artık o bir karenin demlenmesi gerekir. (Bazen de sıcağı sıcağına kullanılması söz konusu olabilir) Bilgisayara yüklersin arşivlersin. Photoshop ta saatlerce uğraşırsın ki her fotoğraf nihayi kullanım için mutlaka photoshop’tan geçer. Yapacağın çalışmalarda kullanılmak üzere gruplandırırsın. Bu arada fotoğraf alanında sana yetecek kadar da bilgisayar teknolojisini öğrenip geliştirirsin. Ama dedim ya dışarıdan bakanlar için boş şeylerdir bunlar… Çek bırak, fotoğrafçı dediğin çeker ya, Doğrudur bizler çekeriz:) Ama çekmek kadar, işlemek de kaçınılmazdır. Bazen bir kolaj yapmak için 3 gün beynimi yediğim ve bilgisayar başında uğraştığımı hatırlıyorum. Bir sergi hazırlamanın zahmetini -hem düşünsel, hem bilgisayar başında sabahlayarak- çok çekmişimdir. Ama dedim ya, siz artık bilgisayar ve hatta internet manyağı (!) olarak nam salmaya başlamışsınızdır. Düşünüyorum da ya ressam olsaydık ne olacaktı? Tuvaller, boyalar ve haftalarca süren çalışmalar. Havaleli döküntüler. Evde on tane basılı fotoğraf dergi araç gereç yer kaplıyor diye kopan fırtınalara ressam olsaydık nasıl katlanacaktık? O zaman da herhalde, “Sen ressamsın ne işin var bilgisayarla falan” denilebilirdi herhalde. Öyle boyalar tinerler, tuvaller, olmaz, öyle kukuman kuşları gibi de düşünmek yok. Al bir resim defteri karakalem eşinin dostunun portrelerini çiz mi diyeceklerdi acaba?” Çünkü onlar bizim işlerimizi bizden iyi bilirler(!) Evet arkadaşlar; tüm bu zorlukları yenebilirim diyor musunuz? Eşinizin, anne-nizin, babanızın veya sevgilinizin bu yaşam biçiminizle olan ilişkisine sınır koyabilirim diyebiliyorsanız hodri meydan. Yok olmaz diyorsanız, bence hiç başlamayın. İşinize gücünüze gidin. En iyisi gezin tozun hayata gelmenin tadını çıkartın (!)
Bazı arkadaşlara rastlıyorum. Kendisi fotoğraf tutkunu ya, istiyor ki sevdiği de fotoğrafla uğraşsın. Sepet gibi yanında dolaştırıyor ya da o dolaşıyor. Sonra iki cami arasında kalıp ne yapacağını şaşırıyor. (Seviyor ya), ya fotoğrafı seçer ya da fotoğrafa elveda deyip o bildik sözleri söyleyen potansiyel arasında yerini alırlar. “Ben de bir zamanlar fotoğrafla uğraşıyordum”

EVRENSELİN İŞGALİ:) *
“Fotoğraf bir lekedir aslında’ demişti kurstaki eğitmen. Sanırım doğru söylüyor. Lekeleye lekeleye yaşıyoruz, iz bırakıyoruz hayatta. Sanatın kurslarla öğrenilemediğini öğreneli çok oldu elbette, ama yine de bir ışık gerek insana, ışıksız olmuyor, dünya da, fotoğraf da. Neyse konumuza dönersek, şahsen işgallere, ilgalara karşıysam da fotoğrafın ve sizin kaleminizin evrenseli işgali bence gerekli diye düşünüyorum... Öyle ya, zorunlu işgaller de varmış hayatta. ‘Digital makina çıktı mertlik bozulduysa da’ bizim gibi belleksiz bir toplumda, giderek varsılların ekipmanlarını yarıştırdığı bir alan olsa da, boş bırakmamak gerek buraları. Onun için bir bilenden okumak, duymak gerek. Eylem ve etkinliklerde eline digital makine geçen cümle vatandaşın fotoğraf çekmesi beni çok mutlu ediyor. Zira kaydediyoruz, olanı-olmayanı, geleni-gelmeyeni.
En önemlisi de, hani derler ya; “Biz burada bunları yaptık, sen nerelerde ne hesaplar peşindeydin”. İşte bunu, en çok da bunu demek için… Fotoğrafı sizden dinlemek, okumak çok güzel, elinize emeğinize sağlık...”

*Bu hafta sevgili okurumuz Macide Boymul’dan gelen e-postayı
paylaşıyorum.













Fotoğraf: Doğancan heperler
Gençlik kampından…
Gençlik kampından yansıyan fotoğraflar içinde en başarılı bulduğum bu fotoğrafı paylaşmak istedim. Doğancan’dan çalışmalarını beklediğimi hatırlatmak isterim.


 







Fotoğraf: Murat Germen
Murat Germen’in İstanbul Modern’deki YOL sergisindeki “ertelenmis arzular” isimli kavramsal çalışması.







Fotoğraf: Özcan Yaman














78-OFFF HAVALAR ÇOK SICAK …Evrensel 15 ağustos 2010-özcan yaman





OFFF HAVALAR ÇOK SICAK …
Havalar bugünlerde çok sıcak ve yapış yapış. Birçok fotoğrafçı çantalarını bırakarak yalnızca makinalarıyla sokağa çıkıyor. Hayat bazen insanları sınar, dayanıklılıklarını ölçer. Bazen de havalar bir soğur ki, yine fotoğraf çantaları bırakılır ‘makinayı tutamıyorum ki niye taşıyayım’ denir. Fotoğrafçılar için hele belgesel/enstantene fotoğrafçıları için bunlar birer sınamadır diyorum. Acaba bu sıcakların hayata etkilerini çalışan fotoğrafçı var mı? diye düşünüyorum. Bence kaçırılmaması gereken fırsat bu günler. Mayışmış insanlar, kediler, köpekler…Yalnızca bu günler mi? Yılbaşları, bayramlar veya yağmurlu havalar hep birer fırsat aslında. Herhalde belgesel deyince hep çatışma veya olumsuzlukları mı düşünüyoruz . Acaba hebercilik yada gastecilik damarımız mı kabarıyor? Yağmur yağar fırtına olur sel basar, insanlar mağdur olur ve yüzlerce hatta milyonlarca fotoğraf çekilir. Havalar sıcak.  Yangınlar çıksa, yollarda ayılıp bayılan insanlar haber kanallarının başında yer alsa, eminim fotoğrafçıların çoğu gastecilik hevesiyle yine milyonlarca kare fotoğraf avcılığına çıkarlar. Peki fotoğraf hele hele belgesel fotoğrafçılık bu mu? Yani basın fotoğrafçılığı, belgesel fotoğraf deyince akla tek gelen fotoğrafçılık mıdır? 
Fotoğrafçılar yada fotoğraf meraklıları diyelim, yazın veya kışın gelmesiyle tatile  mi giriyorlar? Kuşkusuz çalışanlar da var ama ortaya ne koyuyorlar yada koyacaklar merak ediyorum.
Bu sıcakların, kent yaşamına etkilerini, çarpıcı fotoröportajlar la  ortaya koyacak arkadaşlara ihtiyaç var.  Tatile, kampa giden fotoğrafçıların gittikleri yerlerde buna benzer çalışmalar yapmaları önemlidir. Çünkü fotoğrafçı bulunduğu her ortam ve şartta fotoğrafçıdır. Bu anlamda fotoğrafçının tatili olmaz, tatilde bile görevi fotoğraf üretmek olmalıdır diye düşünüyorum. Güzel sanatların fotoğraf bölümüne girecek gençler harıl harıl portfolyo hazırlamak için koca kentte fotoğraf çekmeye çalışıyor.
Evet fotoğraf yapmamız , üretmemiz lazım. Yaz-kış demeden, sıcak-soğuk demeden. Sahilde denize atlayanları, otobüslerde bunalanları, yük taşırken terleyenleri çekelim…

Son zamanlarda ‘belgesel fotoğraf; sanat mı değil mi? ’ diye tartışırken bir es verip sıcaklarla ilgili bir şeyler yazayım istedim.

Bir arkadaş “ fotoğrafın ‘diyalektik materyalizm’le ne ilgisi var” diye soruyordu.  Demek ki yazdıklarımız boşa gitmiyor diye düşündüm. Bazı sonuçlar çıkarılıyor.  Oysa ki önceki yazılarım da yer vermiştim. Demek ki zaman zaman yenilemek grekiyor. Önümüzdeki günlerde yine bu konuyu işleriz…

Aslında yeni anayasa  diye sunulan yamayasaya ilişkin yazmak ve fotoğrafla neler yapabilirizi konuşmayı düşünmüştüm haftaya belki…
Bence, sizler ne düşünüyorsunuz? Fotoğraf tartşması sıkıyor mu? Evrensel’in arka sayfasını fotoğrafla işgal etmem sizlerde ne gibi düşünceler yaratıyor? Paylaşırsanız sevinirim. Maillerinizi ve fotoğraflarınızı beklerken tatilde olanlara iyi eğlenceler. Çalışmak zorunda olanlara kolay gelsin ve hastalara acil şifalar diliyorum…

Marmara depreminin 11. yıldönümüne geldik. Bildiğiniz gibi 17 ağustos 1999’da yaşamıştık deprem şokunu. Koskoca on bir yıl geçti. Oğuz Gündoğdu hoca’nın deyimiyle  DEPREM İÇİN SAAT ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR!..Gerçekten deprem gerçeğini tüylerimizi ürperterek hatırlatan bir cümle… Neredeyse, deprem gerçeği unutturuldu. Fotoğraflar ve videolar nostaljik  birer görüntü haline dönüştürüldü. Hatta, sanki Irak savaşından kalma görüntülermiş gibi kanıksattırıldı. Görüntüleri, inşaat şirketleri reklamların da kullanacakları birer malzeme haline getirdiler… “Şu kadar bin hatta milyon doları verin, depreme çoook dayanıklı garantili yapılarda oturun!”…Evet  DEPREM İÇİN SAAT ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR!..diye uyarıyor Oğuz hoca. Tik takları duyuyormusunuz.? O çoook güvenli milyon dolarlık evlerinizin dışında da depreme yakalanabilirsiniz beyler, bayanlar …


 














Fotoğraf: Zafer kutlu Bayhan
  


















Fotoğraf:Sevgen bengi kıran                                                                                     

Fotoğraf: Özcan yaman


 









Fotoğraf:Paşa irmek




























77-FOTOĞRAF VE SANATA DAİR-3- Evrensel- 8 Ağustos 2010-özcan yaman




FOTOĞRAF VE SANATA DAİR-3-

“…Fotoğrafa akıl, tarih Ve diyalektik gözüyle
bakmayan kimse, o bir tek kareyi yeryüzünün büyük fotoğrafı içine
yerleştiremez. Bunun boş gözlerle boşluğa bakmaktan farkı yoktur.
Boş bakış fotoğraf karşısında YOKSULDUR!.” ( TEVFİK TAŞ)
Murat Yaykın, önceki yazısının devamını bu hafta “Burjuvazi Belgesel Fotoğraf’ı”…başlığı ile yazdı. Yaykın son yazısında “…burjuvazi belgesel fotoğrafın tarihi tanıklığından rahatsız olur ve çeşitli yöntemlerle  de manüple etmeyi sisteminin sürekliliği için zorunlu görür. Sanat alanına kaydırma gayretleri subjektif olana kaydırma gayretleridir.” diyerek bitiriyor.
Geçen haftaki  yazımda 4. madde olarak yazdıklarımı teyit eder biçimde. Ne demişim:. “Neo liberal politikalar ve onun ekonomik etkilerinin, Kültür ve sanatı da etkilediği, Küresel Kapitalizm tek merkezli bir yapıyı hayatın her alanına dayatırken “sanatçıyı”da özneliğinden koparıp sistemin bir parçası haline getirip “hakikati” de iktidarın bakış açısına göre sunmaya çalışıyor…”

Yani burjuvazi kendi sanat tarifi yada kavramı içinde belgesel fotoğrafı hakikiliğinden koparıp, Murat’ın deyimiyle subjektif olana kaydırmak istiyor. Doğrudur, doğaldır…

Hatta salt ‘belgesel fotoğraf ‘ için değil, bir çok alan için de böyledir. Muhalif ve alternatif sanat için de geçerlidir diye genişletebiliriz diyorum.

Ve tekrar ediyorum,tartışmaya konu olan “Belgesel fotoğraf sanat değildir” düşüncesi de  yanlıştır. Ve bunu şöyle açıklamıştım: “Fotoğrafçı, azınlığın çoğunluk üzerindeki iktidarında, muhalif ve alternatif  ise; üzerine düşen, kendi dilini dahası kendi ideolojik literatürüyle kavramları anlamlandırıp görünürlüğünü sağlamak zorundadır. Sanat kavramını burjuva literatürüne göre değerlendirmek ve fotoğrafı muhalif diliyle ve gerçekçiliği ile özellikle ‘belgesel fotoğrafı’ işlevi bakımından tanımlamak ve ‘sanat değildir!” Demek bana doğru gelmiyor.

Belgesel fotoğrafı burjuvazi çıkarları için niye kullanmasın ki ?  Her şeyi sisteminin işine yarayacak şekilde örgütleyen ve Marx’ın deyimiyle; “ Gölgesini satamayacağı ağacı keserken”  niye belgesel fotoğrafı kendi sanat kavramları içinde eritmeyi düşünmesin?

Burjuvazi belgesel fotoğrafı kendi sanat kavramları içinde yok etmeye  çalışacak diye belgesel fotoğrafın da sanat  olarak kabul edilebileceğini red etmek ne kadar doğru olacaktır .
Bu anlamda sorun yalnızca Belgesel fotoğraf için değil, tüm sanat dalları için de geçerlidir.

Burada sanatı ‘öznelliğin’ birinci planda tutulması dolayısı ile ‘nesnelliğin’ önünde olduğu için  subjektif yargının baskın olduğu, ama belgesel fotoğrafta ‘nesnelliğin’ ‘öznelliğin’ önünde olmasının ‘sanat’olmasının önüne geçtiği gibi bir yargıya varmak ne kadar doğrudur? Ortaya çıkan fotoğraf öznel öncellikli ve subjektif ise “Sanatsal fotoğraf” - Objektif ve nesnel ise  belgeseldir ve burjuvazinin ideolojik tuzağına düşmemek için de ‘sanat’ tuzağına düşmemek gerekiyor gibi ortaya çıkan düşünceyi kabul edemiyorum.  Şimdi Murat ben böyle söylemedim diyebilir. Son yazısında ve öncekilerden de ben bunları çıkarıyorum. Fotoğrafta ‘sanat fotoğrafı’ tanımı bence yanlıştır. Fotoğraf ya vardır ( Kültürel birikim tarihsel ve toplumsal kalite kazanıp kazanmadığı) yada yoktur ( biçimsel olarak var olması, içerik olarak yetersiz olması). Bu tanım burjuvazinin sanatsal olanı gerçeklikten ayırma tanımıdır ve burjuvazinin fotoğraf alanında  sanat anlayışını anlatabilir. Bizler için böyle bir tanımlama olamaz. Yani fotoğraf ya vardır ya da yoktur. Varsa sanat da olabilir biçiminde yorumlanmalıdır  diye düşünüyorum.

İdeolojik yaklaşımlar doğaldır ve her sınıf kendi açısından karşısındakini yok etmek için türlü yol ve yöntemleri kullanır. Aksi ise Murat’ın söylediği gibi “Fotoğraf sanat değildir” gibi bir anlayışa götürür. Burjuvazi sanatı kendi ideolojik yapısı için de kullanıyor diye sanat kavramını terk etmek mümkün değildir. Tam tersine sanatı işçi sınıfı ideolojisi doğrultusunda burjuvaziye karşı korumak ve geliştirmek gibi bir sorumluluğumuz vardır.

Şimdi gelelim ‘Belgesel fotoğraf’ üzerine görüşlere;
Bu konuda ne kadar fotoğrafçı varsa o kadar da tanım var diyebiliriz. Fotoğraf doğası gereği belgeseldir. İster sıradan enstantene bir kare olsun, ister bir projeye bağlı üretilmiş dizi fotoğraflar olsun, Yada son yılların icadı mobese kameralardan elde edilen görüntüler olsun, Basın ve haber fotoğrafları olsun hepsi belgesel fotoğraf içine girer. Dahası cep telefonlarından tutun, basit makinalar dahil günde milyonlarca insanın öyle veya böyle çekip paylaştığı çocuğunun, eşinin, sevgilisinin, manzara veya herhangi bir fotoğrafı belgesel fotoğraf alanına girer. Burada hangi fotoğrafların daha belgesel olduğuna nasıl karar vereceğiz?

Fotoğrafçılar  arasında konuya çok katı yaklaşanlardan daha geniş yaklaşanlara kadar bir çok tanımlamada çıkarılabilir. Hayatta karşılığı olan ve gerçekliğini bozmayacak derecede müdahale edilmesi olabilir. (Fotoğrafını çektiğimiz konuyu engelleyen bir ağaç dalının kırılması veya işini yapan bir insana işini biraz solda yada sağda yapmasını söylemek gibi) Hatta kullanılan objektiflerin odak uzaklıkları dahi tanımlamalarda farklılıklar ve red edişleri getirebiliyor. Eleştirilerin ana noktası; nesnelliğin, gerçeğin fotoğraf olarak ortaya çıkışındaki algılanmasındaki hakikiliği olabilir. Örneğin S.Salgado’nun her bir karesindeki estetik kimi arkadaşlara göre ‘yoksulluğun estetize edilmesi’ gibi değerlendirilmesi ve red edilmesi. Bu gibi tartışmaların sonu gelmez. Yorumsuz yalnızca nesnelliğin geçerli olduğu bir kayıt olamaz. İster fotoğraf ister müzik ister video olsun. Meseleye salt yaşanan gerçekliğin o anda durdurulması olarak bakarsak ve böyle değerlendirildiğinde ‘belgesel’ bir zanaat yada sanat dalı yoktur denebilir. Yani ‘belgesel filmler’ olamaz. Belgesel müzik olamaz vs vs. böyle yaklaşımlar yanlıştır. Dolayısı ile ne kadar fotoğrafçı varsa o kadar da belgesel tanımı da ortaya çıkar.
Son söz olarak;
“Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, Sorumluluğumuz bu denli büyük” ANNA SEGHERS

Fotoğraf: Sabastio Salgado: Madenciler çalışmasından

Salgado’nun bu fotoğrafı belgesel bir çalışmadan alınmıştır. Biçimsel olarak incelendiğinde Kompozisyon ve estetik açıdan artılara sahip bir fotoğrf olduğu şüphesiz. Peki nesnel olduğu ölçüde öznel ve subjektif bir fotoğraf değil mi?Fotoğrafın kadrajlanmasından karar anına kadar fotoğrafçının seçimini sergilemiyor mu? Sanatsal olarak değerlendirilemez mi? Yoksa ‘sanat fotoğrafı’ olur diyerek yalnızca belgesel fotoğraf demek doğru mu?

Fotoğraf: Özlem Alkurt, Tekel direnişi

Özlem’in fotoğrafı da bir belgesel çalışma. Bir çok belgeselcinin yaptığı gibi siyah beyaz da olabilirdi. Bu gibi yaklaşımlar fotoğrafın etki ve anlatım gücünü arttırmak içindir. Ayrıca alan derinliğine müdahale edilmiş. Oysa ki gerçekte biz böyle görmeyiz. (Her tarafı net görürüz) Yani nesnel gerçekliğin fotoğrafçı tarafından yorumlanıp yeniden sunulduğunu görüyoruz. Ne kadar nesnel ve ne kadar öznel?


76-FOTOĞRAF VE SANATA DAİR-2- Evrensel 1 Ağustos 2010-özcan yaman





FOTOĞRAF VE SANATA DAİR-2-

Murat Yaykın’ın Mayıs ayındaki (Zanaat sanat olunca, Belgesel fotoğraf/çı ) yazısına getirdiğim eleştiriler üzerine, geçen haftaki yazıma ( Sanat ve Fotoğrafa dair, 25 temmuz 2010) Murat Yaykın BirGün’deki köşesinden (Belgesel fotoğraf ve sanata dair, 29 temmuz 2010) yanıt verdi. Öncelikle nazik ve düzeyli yaklaşımı için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bazen dünyaya aynı pencereden bakıp farklı yorumlayabiliriz. Yorumlarımız ve önermelerimiz başta bizleri bağlarken,  paylaşıldıktan sonra sorumluluğu da getirdiğinin bilinciyle yaklaşmak kazançlı çıkmamızı sağlar. Sevgili dostumun iyi niyetli temennilerine katılarak, ortaya verimli bir tartışma çıkmasını sağlamayı umuyorum. Hem Murat hem ben bu tartışmaya katkı sunmak isteyenlerin görüşlerine yer vermek istediğimizi de belirttik. İlgilenen arkadaşlar BirGün ve Evrensel’in web sitesinden yazılara ulaşıp tartışmanın öncelini edinebilirler.

Gelelim bu haftaya. Fazla uzatmadan kısa yanıtlarla geçeceğim ki düşünceme yer kalsın.
Murat’ın cevap olarak söylediklerinin ortak noktalarını maddelersem:
1-Yazısından alıntılara yer vererek yaptığım eleştiriler için, “onun söylemediği sözleri söylemiş gibi yaparak eleştirdiğim” konusunda; Bir metin okunur ve okuyucuda bıraktığı izlenimle açıklanır.
2- böyle yaklaşmamın nedenini olarak “ Belgesel fotoğrafa sanat ürünü gözüyle” baktığım için böyle olduğunu söylüyor. Başka türlüsü nasıl olacak? Bende senin gibi “Belgesel fotoğraf sanat değildir!” desem karşı çıkmamın anlamı olmaz ki. Oysa ki ben -Belgesel fotoğraf da sanat olabilir- diyorum, (her belgesel fotoğraf sanattır demiyorum)
3- Benzeri fikir ayrılığının Dem TV’deki programda da ortaya çıktığını, zaman kalmadığı için tartışamadığımızı söylüyor. Evet doğrudur hatırlıyorum. Hatta stüdyo çıkışında Özcan Yurdalan “Diyarbakır’da sanatçı deseler sevinirim, İstanbul’da sanatçı dedikleri zaman düşünürüm yada korkarım..” gibi bir söz ettiğini de hatırlıyorum ve bizde onaylamıştık zannediyorum.(ya da ben onaylamıştım) O tarihlerde Kadraj köşesinde konuyla ilgili yazdım. (25.10.2009 Fotoğraf’ta öznellik-nesnellik)
4-“Fotoğraf ideolojisi” kitabını okuduğumu ve beğendiğim de doğrudur. Kesin çizgilerle net bir görüş ayrılığım yoktur. Özellikle Belgesel fotoğraf ile ilgili bölümü “Neo liberal politikalar ve onun ekonomik etkilerinin, Kültür ve sanatı da etkilediği, Küresel Kapitalizm tek merkezli bir yapıyı hayatın her alanına dayatırken “sanatçıyı”da özneliğinden koparıp sistemin bir parçası haline getirip “hakikati” de iktidarın bakış açısına göre sunmaya çalışmasına karşılık bir Belgesel fotoğraf meselesi olarak algıladım. “– Dediğim gibi yine aynı mantıkla yazılarına yaklaşıyorum.
Yani hangi sanata karşı belgesel fotoğraf sanat değildir? Diye soruyorum. Gazetedeki yazında  toptan sanat kavramına karşı bir olumsuzlama var. Bütün eleştirim de buradan başlıyor.
5- Marx’ist sanat ve estetik üzerine fikir ayrılığımız yoktur diyor. Doğrudur. Ama Belgesel fotoğrafın tanımlanmasında  bir yöntem olarak yorumlamada fark var demek ki.
6-Merakla ,“Burjuvazi ‘Belgesel Fotoğraf’ı sanat düzlemine çekme gayreti içindedir.” Notunun önümüzdeki hafta açıklamasını yapacağını söylüyor. Aslını isterseniz bayağı ürperdim. Ama başlı başına bir tartışma olacak bu notun açıklanmasını bekleyeceğim, peşin hükum vermemek için sevgili Murat.

Şimdi bir alıntıya sıra geldi:
“Ama hayır! Fotoğraf sanat değil, ama Kertesz bir sanatçıdır.
Resim bir sanat değil, ama Bonnard bir sanatçıydı.
Müzik bir sanat değil, ama Erik Satie bir sanatçı olarak kalmaya devam edecek.
”Sanatçı kavramı” bir meslek değil, bir kalite göstergesidir. Eğer bir insan bir şeye tutkuluysa ve yeteneklerinin farkındaysa bu kişi kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın benim gözümde taşıdığı ve hizmet ettiği sıfattan çok daha önemlidir. Fotoğraf çekiyor yada heykel yapıyor olsun, bu önemli değil. JEANLOUP SİEFF ( İlker Maga, Fotoğrafçıya fısıltılar kitabından)
Eğer devam edecek olursak;
Ara Güler “Fotoğraf Sanat değil diyor” doğrudur. Ama bence ve bir çok kişi tarafından bir fotoğraf sanatçısıdır.
Henri Cartier-Bresson bir belgesel fotoğrafçıdır. Ama bir fotoğraf sanatçısıdır.
Sabastio Salgado bir Belgesel Fotoğrafçıdır Ama bir fotoğraf sanatçıdır.
Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Her sanat dalı özünde zanaattır. O zanaat dalında kültürel birikimin tarihsel ve toplumsal birikime kattığı kalite/nitelik  sanatçı ünvanını kazandırır. Bu ünvanı hak edende o sanat dalının sanatçısı olur. Diyerek haftaya buluşmak üzere derken bu hafta iki arkadaşımızın fotoğraflarını paylaşıyoruz.  

Not:Daha geniş olarak Sanat ve Fotoğraf sanatı üzerine düşüncelerimi önceki yazılarımdan okuyabilirsiniz. Evrensel Gazetesi web sitesinde Evrensel Hayat menüsü içinde bulabilirsiniz.(3 mayıs 2009 Zanaat ve Sanat,- 10 mayıs 2009 Zanaat ve Sanat-2, -19 temmuz 2009 Dünya tarihi ve fotoğraf ,- 25.10.2009 Fotoğraf’ta öznellik-nesnellik,-15 kasım 2009, Kültür,Sanat, Estetik ve Fotoğraf, - 6 aralık 2009 Hangi fotoğrafçılık,hangi sanatçılık?)

1-    Fotoğraf: Seyit Aslan- Portre Bu fotoğraf üzerine bir çok şey yazılılabilir.İnsanların açlık ve yoksulluk karşısında ifadeleri nerdeyse hep aynı vakur ve gururlu. Hangi ulustan olursa olsun hep ikinci planda kalıyor. Seyit arkadaşımız konuya odaklanmış, Kadrajlamış ve yavaşca deklanşöre basmış. Işığı ve kompozisyonu yerli yerinde eline sağlık diyebiliyorum.






2- Fotoğraf: Seyit Aslan – Çocuklar  Meselenin görmek ve göstermek demek olduğunu okuduğum bu fotoğraf ta, bilgi ve birikimin görsel dile aktarımından söz edebilirim. Fotoğraf tekniklerini öğrenip geliştirdikçe daha da iyi olacaklarını söyleyebilirim. Fotoğraf çekmeye devam Seyit Aslan…









3-Fotoğraf: Ömer Erten- Portre
Işığın fotoğraftaki önemini gösteren güzel bir örnek.Kontür gelen ışık fotoğrafa hem hacim vermiş hem de fotoğrafa anlamlar yükleyebileceğimiz yalın ve duru dinginlik yaratmış,







 4-Fotoğraf: Ömer Erten- enstantene
Çelişki, yorgunluk ve dinginlik. Oturan kadının fonla karışıp var olmakla olmamak arasındaki görüntüsü, hızla giden kadının öne çıkışı ve hayata yetişmeye çabalaması, Ömer’e de eline gözüne sağlık…