Translate

Bu Blogda Ara

17)31 mayıs 2009-- DIŞARDAKİLER, İÇERDEKİLER GELİN FOTOĞRAF YAPALIM…

EVRENSEL HAYAT eki
 KADRAJ
17)31 mayıs 2009
Özcan Yaman


" Fotoğraf gözle çekilir; gözün ardında oluşan birikimle, görgüyle, izanla çekilir. Makineye teknik değerlerin yanında bu değerleri yüklemeyen kimse fotoğrafı yükseltemez…
Yeryüzünün hangi olayına, olgusuna, anına ve insanına ilişkin olursa olsun fotoğraf durgundur. Durgundur o kareye bakanlar onu yeniden üretmiyorsa eğer; o anın, insanın, olayın arkasında, önünde nelerin olabileceğini, nelerin eksik olduğunu düşünceye, harekete çıkarmıyorlarsa…
Fotoğrafa akıl, tarih ve diyalektik gözüyle bakmayan kimse, o bir tek kareyi yeryüzünün büyük fotoğrafı içine yerleştiremez. Bunun boş gözlerle boşluğa bakmaktan farkı yoktur. Boş bakış fotoğraf karşısında YOKSULDUR.”
                                                                                                                      TEVFİK TAŞ

DIŞARDAKİLER, İÇERDEKİLER GELİN FOTOĞRAF YAPALIM…

Geçen bir hafta içinde, sizlerden bir çok yorum ve fotoğraf geldi. Beni en etkileyen Çağlar Mirik’in yanda gördüğünüz fotoğrafı ve kendi yorumu oldu. Gerçi fotoğrafın teknik sorunu ve belgesel açıdan bir çok eksikliği var. Onları da fotoğrafın yanında okuyabilirsiniz.
Bu köşede zaman zaman teknik, zaman zaman da fotoğraf felsefesi üzerine notlar aktarıyorum. Bu gün fotoğraf çekimine ilişkin bir iki şey söylemek istiyorum.
Ben ortaokuldan itibaren fotoğraf çeken, ve hayatının her aşamasında fotoğrafla bir şeyler yapan biriyim. Fotoğraf benim hem kendimi ifade aracım hem de para kazandığım iş alanım. Yıllardır böyle. Şöyle düşündüm, herhangi bir nedenle fotoğraf çekemesem. Dahası cezaevinde olsam ne yaparım.?
Cezaevinden düşüncelerini paylaşan arkadaşımız Tekin Tangül, benim konunun bu yönüyle de ilgilenmemi sağladı. Diğer sanat dallarının bir çoğu bir şekilde becerilebiliniyor. Bir kağıt, bir fırça ve bir kalem bir de tual varsa tamam. Fakat fotoğrafçı iseniz? Sinemanın dahi mutfak bölümü (senaryo vb.)büyük oranda kotarılabiliniyor.Yılmaz Güney bunu gösterdi. Öykü yazmaya çalışırken senaryo yazan Feride Çiçekoğlu bunu (Uçurtmayı vurmasınlar filmi) göstermedi mi? Demek ki, insan yapmak istedikten sonra hatta öğrenmekte dahil kendini ve düşüncelerini hayata geçirebileceği su yolları bulabiliyor. Nazım Balaban’ı yetiştirmedi mi? Orhan Kemal’ler Asım Bezirci’ler, İbrahim Çiftçioğlu, Cahit Aral, Ruhi Su’yun Sansaryan handa bestelediği mahsusmahal hala kulaklarımızdadır.Nice şairler yazarlar ve ressamlar çıkmadı mı? Bu listeyi uzatırsam bana yer kalmayacak.
Ey cezaevlerindeki, içerdeki arkadaşlar dostlar, öncesinde fotoğrafa bulaşmış sevmiş belki biraz veya çok çekmiş arkadaşlar: Kendimi bir an sizlerin yerine koyduğumda hele kırk yıldır fotoğraf yapan biri olarak acaba ben ne yapardım? Nasıl çekerdim?  sorusunu kendime sordum . Fotoğraf yapmaya devam ederdim. Her görüntüyü kadrajlardım. Sonra onları beynime kazırdım. Bir şekilde o kareleri çekmeye devam ederdim. Evet maddeye dönüştürünceye kadar soyut ve bende olurlardı.
Bazen yolda giderken ‘vay be ne güzel fotoğraf ‘ derim. Eşim, ‘hadi Özcan çeksene’ der. Eğer teknik nedenlerle çekilemiyorsa ya da makinem uzağımda ise ‘bakarım ve çektim’ derim. Kendi gerçekliğimde beynime kaydettiğim bir kare olur. Sonra fotoğrafın gerçekliğinde bu kareler hayat bulur. Kolaj yada deneysel tarzlarda çalışırken yararlanırım. Öğrencilerime yada fotoğraf çeken arkadaşlara önce beyinlerinde bu kareleri çekebilmelerinin önemini anlatırım. Fotoğraf, biriktirilen soyutlamaların daha sonra maddeye dönüştürülmelerinin eseri olabilir. Aradaki fark bu birikimleri sağlayınca uygun olan anlatım diliyle sunumudur. Yani fotoğraf bu anlamda bir araçtır. Fotoğrafın oluşabilmesi için makinanın deklanşörüne bu birikimle basmak işin son noktasıdır aslında.. Dedim ya eğer hapiste olsaydım ne yapardım? Proje düşünürdüm. Özlemlerime ilişkin, yaşadıklarıma ilişkin yaşamak istediklerime ilişkin, kareler çizerdim (Layout) bir nevi başlıklar halinde öykü yada senaryo benzeri bir şeyleri başlıklar halinde yazıp,  çöp adam yöntemiyle de olsa çiziktirirdim. Sonra görüşe gelenlere verir, fotoğraf çekmeyi bilen birinden bunları veya benzerlerini çekmelerini isterdim.
Bazı kareler deneysel çalışmayı,bazı kareler hakikatten oluşturulabilinir. Belki yeni bir fotoğraf uygulama alanı olurdu. Hayatı kollektif yaşamanın, fotoğrafta ve sanatta uygulaması olarak da düşünülebilir.
Ben bunları düşündüm ve yazdım.
Hapishanelerde olan, fotoğraf yapmak isteyen arkadaşlar, sizler de alternatifler önerebilirsiniz. Ben ve bu projeye uygulayıcı olarak katkı koyacak fotoğrafçı arkadaşlarla çektiğimiz fotoğrafları sizlerin düşünceleriyle oluşturup yapabiliriz. Yada bi deneyebiliriz. Sonrada sizlere fotoğraf olarak yollarız.,, Sergiler açarız…Ne dersiniz? Başarabilir miyiz? Hadi bi deneyelim mi?

Her zaman söylediğim gibi fotoğraflarınızı ve fotoğrafa ilişkin sorularınızı bekliyorum,
Bu sefer, içerde ve dışarıda fotoğrafla yaşayanlar kendimize su yolu bulmak için devam …




Fotoğraf: Özcan Yaman
Şiir: Manos Loizos-che için-

Malum yazı cezaevi üzerine olunca,
1983 yılında deneysel fotoğraf dersi için üst üste çekim tekniği ile yaptığım ve sonradan bir dörtlük eklediğim fotoğrafı uygun buldum.





Fotoğraf alt yazı :Çağlar Mirik
  
Bedava mı?
Burası İstanbul Vatan Caddesi.
Hani o görkemli devlet törenlerinin, resmi geçitlerin yapıldığı sembol mekânlardan biri. Birkaç yüz metre ileride de İstanbul Emniyet Müdürlüğü bulunuyor. Akşamın karanlığında ise uyuyan bir adam.
İki saat mi yoksa daha mı az bedavadır sokakta uyumak bilinmez ama adamın yatışıyla tavuğun şaşkın bakışının kesiştiği bu karede tavuğu yatıştıran bir başka adam.  Belki de söz gerektirmeyen bir tesadüf; ama yine de şu soru akıllara gelebilir: bedava olan ne?

Benim notlarım:
Öncelikle teknik olarak; yolladığın gibi yayınlasaydık fotoğrafta yatan  adam olmayacak, siyahlığın içinde turuncu ağırlıklı reklam olacaktı. Photoshop’un levels ayarı ve geri alma ayarları ile basılabilecek hale getirdik. Gece olduğu için iso ayarın çok yüksek olduğundan pikseller ortaya çıkıyor. Fakat bu tarz çalışmalarda önemi yok. Kendini biraz bilgisayar ve teknik üzerine geliştir.
Gelelim fotoğraftaki eksikliğe;  Fotoğraf mümkün oldukça kendini anlatmalı. Vatan caddesi olduğunu yazından anlıyoruz. Yine ana cadde olduğunu yazından anlıyoruz. Oysa ki bu fotoğraf İstanbul’un herhangi bir durağından olabilir gibi duruyor. Alternatif olarak gönderdiğin diğer fotoğraf ta bu kaygını paylaşıyorsun ama çok yetersizdi. Bence yine biraz daha sağa kayıp, yoldan geçen otomobillerin farlarının aydınlatmasını bekleyip flu araçlar ve onların sağladığı trafik durumunu verebilseydin. Yada tavuk ve yatan adamın beline kadar olan bölümünü çekebilseydin ikinci bir alternatif olabilirdi. Yine de başlangıç olarak iyi. Çekmeye ve paylaşmaya devam…



16)24 mayıs 2009--FOTOĞRAF VE KULLANIMI

EVRENSEL HAYAT eki
KADRAJ
16)24 mayıs 2009
Özcan Yaman


FOTOĞRAF VE KULLANIMI

Heyecanla çektiğimiz fotoğraflarla, duygusal bir bağ kurarız. Nasıl bu kadar çok fotoğraf çektiğimize şaşırırız. Elimiz silmeye ve atmaya kıyamaz. Bir zaman sonra bilgisayarımız ve makinenın belleği fotoğraflarla dolar. Yavaşça bir soğuma başlar ve fotoğraf çekmekten uzaklaşırız.
Fotoğraflarımız bir yerlerde yayınlanıp sergilenmeye başladığında motive oluruz. Gittikçe daha iyi fotoğraflar çekmeye çalışırız. Artık bizim için yalnızca yayınlanması değil, kaliteli basılması da önem kazanır. Fotoğraflar ne kadar iyi çekilmiş  olursa olsun  fotoğraf işleme ( photoshop) programından geçmek zorundadırlar. En azından dijital kirliliğinin alınması ve temel düzeltmelerin yapılması gibi. Sonra ise yayınlanacak yere göre hazırlanıp baskıya gönderilir.
Bu köşede yayınlanan fotoğraflarınız ise baskı kalitesinin azizliğine uğrayabilmekte. En son geçen hafta yayınlanan fotoğraflar bu teknik sorunla karşılaştılar.
Ayşen Gürbüz’ün Sinop cezaevinin penceresinden fotoğrafı bu anlamda bir örnek olarak sunulabilir. Fotoğraf içeriğini kaybetmişti. Onun için bu fotoğrafı yeniden kullanıyorum.
Gelelim bu haftaya Gül arkadaşımız ‘Acemi fotoğrafçıdan’ diyerek çektiklerini yollamış. Çok düşük çözünürlükte yolladığı için kullanamıyoruz. Ortalama 100 dpi ve 1000 x2000 piksel civarında yollarsanız kullanabiliriz. Yinede kendisine bir iki noktanın altını çizeyim. Elinizdeki teknik olanaklara uygun fotoğraf çekmeye çalışınız.Yani normal objektifiniz varsa geniş açılık yada telelik konuyu çekmeyin. Ya gereğinden fazla tali görüntüler oluyor yada hiç istenmeyen yerde görüntü kesiliyor. Ben Gül arkadaşın anlatım için iyi açılar yakaladığına ama elindeki teknik olanağa göre yanlış yaptığını söylemek istiyorum. Birde aceleci olduğunu düşünüyorum.Sabır sabır fotoğraf sabır işidir. Değişkenlerin yerlerini bulması önemli.
Sevgi Karademir’in Edirne den çektiği fotoğraflardan, hoşuma giden fotoğrafını sizlerle paylaşıyorum.
Her zaman söylediğim gibi fotoğraflarınızı ve fotoğrafla ilgili sorularınızı beklerken, bol fotoğraflı bir hafta diliyorum.

USTALARDAN


Savaş Fotoğrafçısı; Nick Ut

Amerika’nın vahşetini gösteren bu fotoğraf 8 Haziran 1972'de, Kuzey Vietnam'da napalm bombasının sonucunu gösteriyor.. Sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde, çığlıklar atarak kaçışırken foto-muhabiri Nick Ut kendisine Pulitzer ödülünü getirecek olan bu kareyi çekti. Bu fotoğraf Vietnam Savaşı'nın simdesi durumuna geldi. Amerika'yı dünya kamuoyunun önünde mahkum eden bir simge...
Profesyonel Gazeteciler Cemiyeti (Society of Professional Journalists) tarafından
6 Mayıs 2009 tarihindeki törenle 'Yaşam Boyu Başarı' ödülüne layık görülen Fotoğrafçı Nick Ut, dünyanın en ünlü savaş fotoğrafçılarının, ödül aldıkları fotoğraflardaki 'anı' anlattıkları, 16 Mayıs'ta TRT-TURK'te yayına giren 'Ve Zaman Durdu' programının çekimlerine katılmak üzere Türkiye’ye geldi. Fırsat bulanların izlemesi iyi olur.

Fotoğraf: Nick Ut  "Vietnam’lı kız."

Sizlerden…



Fotoğraf: Deniz Gürbüz-Sinop
sinop cezaevi..Sabahattin Ali'nin hücresinden
 ‘…Görmek istersen denizi
Yukarıya çevir yüzü…’ dizelerini çok güzel anlatmışsın. Siyah çerceveleme, Göğü engelleyen siyah kalın demir. Ve yarı yarıya mavi sarı ağırlıklı dış mekan her şey yerli yerinde.





Fotoğraf: Sevgi Karademir – İstanbul
‘Bakışlar’
Işıkla gölge arasında kalan gözler ve objektifin içine bakması çok iyi. Elbisenin beyaz dantelinin üçgen şeklinde birleşmesini biraz daha görseydik daha iyi olacaktı. Ama etkileyici ve dikkat çekici bir fotoğraf. Eline sağlık




15)17 mayıs 2009-- BAHAR VE FOTOĞRAF

EVRENSEL HAYAT eki
KADRAJ
15)17 mayıs 2009
Özcan Yaman



BAHAR VE FOTOĞRAF
 "Bence fotoğraf, eşzamanlı tanımlamadır. Bir saniyeden kesit alınırken konunun önemi, sizin titiz bir organizasyonla şekilleri nasıl ifade ettiğinizle doğru orantılı olarak ortaya çıkar. Foto muhabiri ile fotoğrafını çektiği konu arasındaki ilişki, tıpkı daireye çok iyi bir şekilde yapılan teğet gibidir. zarif, dramatik, tesirli..."
------------------------------------------------------                                      SEBASTIAO SALGADO


Malum mayıs ayındayız. Doğa bizleri fotoğraf çekmeye çağırıyor. Özellikle çiçekler ve doğa konusunda çalışanlar mutluluktan uçarlar. Toprağa düşen tohumlar başlarını gün yüzüne çıkarırlar. Aynı zamanda önemli tarihlerin olduğu bir aydır mayıs. 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramı, 5 Mayıs Karl Marks’ın doğum günü, 6 Mayıs Denizler, 8 Mayıs  Faşizmin yenilgiye uğratıldığı gün ve 18 Mayıs evet yarın 18 Mayıs İşkencede ser verip sır vermeyen bir devrimcinin  İbrahim Kaypakkaya’nın ölüm yıldönümü… Kimi tarihler hüzün, kimi tarihler zaferleri işaret ediyor. Hüznü zafere dönüştürecek olan sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın yaratılması için mücadele edenlere ne mutlu…

Bu hafta sizlerden gelen, birbirinden güzel fotoğraflarınızla ilgili konuşalım istiyorum.
Bildiğiniz gibi her sanat dalının kendine özgü kural ve teknikleri vardır. Bu kural ve teknikler ne kadar başarıyla uygulanmışsa o kadar ‘başarılı’ olunmuş demektir.
Fotoğraflar, ne kadar dikkat edilirse edilsin çekildiği ham hali ile bitmiş sayılmaz. Mutlaka bilgisayar ortamından geçirilmeleri gerekiyor. En azından dijital kirliliğinin azaltılması ve baskıya uygunluk işlemlerinin yapılması gerekiyor. Bu konularda meraklı arkadaşlar internetten ve bilgi sahibi deneyimli fotoğrafçılardan işi öğrenmeye çalışmalılar…
Her zaman söylediğim gibi fotoğraflarınızı beklerken, bol fotoğraflı bir hafta diliyorum.

 Ustalardan…
Fotoğrafın toplumsal işlevini, nakkaş ustalığıyla sunan ve görünenin ardındaki gerçeği bize gösteren sanatçı,  1944 yılında Brezilya’da doğan Sebastiao Salgado, Fransa’nın başkenti Paris ‘te yaşamaktadır.  Aslen bir ekonomist olan Salgado, profesyonel fotoğrafçılık kariyerine 1973 yılında başlamıştır. 1994 yılından bu yana eşi Lelia Warnick Salgado ile birlikte Amazonas Images ajansını kurdu.  Bu tarihten itibaren Salgado,  sadece kendi işlerini sürdürmektedir. Kimi sanatçılar tarafından ‘yoksulluğu estetize‘ etmesiyle eleştirilmektedir. Uzun soluklu projeli çalışmalarıyla ünlüdür.

… Fotoğraflar: Sebastião Salgado / Amazonas Images arşivi..




 “Bu fotoğraflar, bu devasa trajedinin figürleri, umutsuz bir heykeltraşın taşa ya da ağaca yonttuğu heykeller midir? Burada fotoğrafçı yoksa bir heykeltraş mıdır? Ya da tanrı? Ya da şeytanın ta kendisi? Ya da çıplak gerçeğin kendisi?”
(Eduardo Galeano/17 kez Salgado)


Sizlerden…



Fotoğraf: Deniz Gürbüz-Sinop
sinop cezaevi..Sabahattin Ali'nin hücresinden
 ‘…Görmek istersen denizi
Yukarıya çevir yüzü…’ dizelerini çok güzel anlatmışsın. Siyah çerceveleme, Göğü engelleyen siyah kalın demir. Ve yarı yarıya mavi sarı ağırlıklı dış mekan her şey yerli yerinde.





                                                    Fotoğraf: Deniz Kaya – Van
Çocukluk Düşleri
Renkli balonların diyagonal sıralanışı, Arkada karlı dağlar ve bahar havası gayet iyi. Fakat insan olmayışı kötü. Bir çocuk bu kadrajda güzel olurdu. Keşke biraz bekleseydin…sabırla çekilmiş fotoğraflar bekliyorum..





Fotoğraf: Dursun İldem – İstanbul
Hem kompozisyon, hem konunun hızlı olmayı gerektirmesini çok güzel çözmüşsün. Arka fonun açık renk olması sincap’ın algılanmasını kolaylaştırıyor. Divriği kültür derneğinin fotoğraf çalışmaları gayet başarıyla sürüyor.devam…




Fotoğraf: Mahir Şanlı- İzmir
“umudun tam da bittiğini düşündüğüm bir günde…”

Diyerek çektiğin fotoğrafı paylaşıyorsun. Umut sabır ve mücadeleyi gerektiriyor. Bu mücadele içinde olanlar umutlarını yitirmezler.
Fotoğraf bir sabır işidir. Kompozisyon olarak iyi.  Özellikle insanların dikey çizgiler oluşturması ve ufuk çizgisiyle hizalanmaları , yukarıda ışık huzme ve patlaması dengeli. Yalnızlık ve hüznün fotoğrafı olmuş. Çekmeye devam…







14) 10 Mayıs 2009-- ZANAAT VE SANAT – 2 –

EVRENSEL HAYAT eki
KADRAJ
14) 10 Mayıs 2009
Özcan Yaman


Birinci bölümünü geçen hafta yayınladığımız yazının ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
Sizlerden gelen Zanaat / Sanat arasındaki fark ve fotoğrafta nasıl olduğu yönündeki sorulardan hareketle, yararlı olacağını düşündüğüm temel bir bilgilendirme anlamında yada fotoğraf felsefesine giriş diye nitelendirebileceğimiz, biraz uzun bir yazı çıktı ortaya. Fotoğraf meraklıları için yol gösterici olacağına inanıyorum.


ZANAAT VE SANAT – 2 –

Kavramsal boyut
Bilim, kavramlarla ve olgularla açıklanır. İnsanın bilgisel tecrübelerini örgütleme biçimidir. Kavramlar belli biçimlerde kullanılır. Bunlar kategorilerle ifade edilir. Bu kategoriler;

Sanat / felsefe kategorileri: Öz – Görünüş, İçerik / Biçim
Mantık kategorileri: Tekil – Tümel, Özel / Genel
Toplumbilim Kategorileri: İktisat – Siyaset, Tarih / Toplum

Bu kategori ve kavramlar alt başlıklarda daha da uzayabilir. Her yöntemde belirli kavram, kategori ve deyimler vardır. Bu kavramlardan bahsedilirken en başta bilinmesi gereken nokta şudur. Kavramlar, birbirleri ile aynı anlama gelmedikleri halde çeşitli hallere göre birbirlerine tekabül edebilirler.

Özdeşlik: Algı / Faaliyet, Öz / Görünüş, Tekil / Tümel, İktisat / Siyaset
Birlik: Bilinç – Pratik, İçerik – Biçim, Özel – Genel, Tarih – Toplum

Bazı kategorileri açalım:
Algı / Faaliyet, Bilinç - Pratik
Algı kavramını hepimiz biliyoruz. Nedir? Duyumların beyinde kombine edilmesi. İnsanlar algılarıyla bir şeyi anlayabilirler. İnsanın bilgisi ilk başlarda şeylerin / Nesnelerin dış görünüşleriyle sınırlıdır. Bu aşama algısal bilgi aşamasıdır. O halde algı kavramını bir yere oturttuk. Her algının bir tezahürü vardır. Yani her algı bir biçimde tezahür eder, etmemesi mümkündür. Olanağı varmıki; herhangi algının, bizde bir yansıması olmasın? İşte bu tezahür algının faaliyetidir. Demek ki; Algının tezahürü faaliyettir. Bu iki kavram özdeştir. Yani biri diğeri olmadığı halde birbirlerinden ayrı düşünülemezler. Bu iki kavram özdeş oldukları için birbirleri içinde yer değiştirebilirler. Sıraları bizim anlamımızı bozmaz. Sonra ne olur? Biz, algılarımızın faaliyetini bilincimizden geçiririz. Yani bilincimizde biçimlendiririz “forme ederiz”. Bunu da pratiğe dökeriz. Burada da bilincin yaşam içerisinde yer bulduğu pratik ortaya çıkar. Dolayısıyla bir birlikten söz edebiliriz. Aralarında bir çelişki vardır.

Özetlersek;
Algı / Faaliyet ÖZDEŞ’tir. Bilinç – Pratik BİRLİK’tir.
Özdeşlik ve Birlik “Nesnel Gerçeklik” dediğimiz kavramı ortaya çıkartır.

Bilgi pratik içinde edinilir, teorik bilgi pratik içinde edinilir. Bu bilgi tekrar pratiğe döner. İnsan daha fazla bilgilendikçe şeylerin / nesnelerin özüne inmeyi başarır. Buna USSAL BİLGİ (Mantıksal bilgi) aşaması denir. Algılama düzeyindeki bilgilenmesine ise ALGISAL BİLGİ aşaması denir.

Bir örnekle açıklayacak olursak;

“Çocuğun yürümeyi öğrenirken denge yasalarını bilmesine nasıl gerek yoksa konuşmayı öğrenirken de dil bilgisi kurallarını kavramasına gerek yoktur.” İşte bu aşama ALGISAL BİLGİ aşamasıdır.

Çocuk büyüyüp okula gidince, dil bilgisi kurallarını ve denge kanununu öğrenir. Yani bilinçsiz, doğallığında öğrendiklerinin neden ve niçini ni öğrenir. Buna da USSAL BİLGİ aşaması deriz.


Öz / Görünüş, İçerik – Biçim

Tekil varlık Tümel değişimin özüdür. Değişimde tekil varlığın görünüşüdür.
Öz / Görünüş özdeşliği farkı içerir. Yani Öz / Görünüş ÖZDEŞLİKTİR.
Öz / Görünüş, içerik – Biçim çelişmeli bir birlik gösterir. Bu çelişme bütünlüğü oluşturan kavramların bağımlılığında görülen farklı özelliklerden kaynaklanır.
Öz / Görünüş Özdeşliği var olduğu için bundan doğan bir İçerik – Biçim Birlik’i vardır. Yani İçerik – Biçim BİRLİKTİR.

NESNELLİK – GERÇEKLİK NEDİR?

“Nesnel Gerçeklik” kavramının anlamı:

Nesnellik: Bizim dışımızda var olan, Nesneyi (maddeyi) nesne (madde) yapan özelliklerdir. Özdeşlik, Fark. Nicelik, Kantite dediğimizde nesnellikten bahsetmiş oluruz.
Gerçeklik: Nesneye (maddeye) nesnellik özelliklerinin kazandırılmasıdır. Nesnenin algılanmasıdır. Bilinmesidir. Birlik, Çelişki, Nitelik, Kalite dediğimizde gerçeklikten bahsetmiş oluruz.
Örnek:
Gül dediğimizde herkesin aklına bildiğimiz bitki, çiçek Gül gelir. Gül bir nesnedir. Fakat Gül’ü diğer bitki ve çiçeklerden ayıran ve Gül’ü gül yapan bir takım özellikleri vardır. Rengi, kokusu, dikeni vs. Yani gül nesnel bir gerçektir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Her nicelik, nitelikleriyle algılanır. Gerçekliklerinden bilinir.
Bizler ister fotoğrafta, ister diğer sanat dallarıyla uğraşımızda, ister yaşamımızda bu yöntemi bilinçli veya bilinçsizce kullanırız. Özellikle, sanat alanında bu yöntemi bilinçli bir biçimde kullanmak zorundayız.

Yukarıdaki açıkladığımız kavramlara baktığımızda özdeş’lik ve birlik’ten kurulu olduklarını görürüz. Buradan “nesnel gerçeklik” kavramına varırız.
Fotoğrafa; ancak bir nitelik kazandırıldığı zaman, onun gerçek anlamda, fotoğraf eseri olması söz konusudur. Nesnel olan fotoğrafın, kendi gerçekliğinden ayrılamayacağı da kesindir. Aksi halde ortaya konulan fotoğrafın kalıcı olması mümkün değildir. Fotoğrafın niteliğinin aranması gereken yer tarihsel biçimlenmenin,  toplumda kazandığı içeriktedir. Yada tarih / toplum birlik’inin çelişkisindedir.
Maddi hayatın tezahürüyle oluşan görünüşü, tarihsel sürecinden ayırmadın, toplumda kazandığı içeriği belgelemek fotoğrafın ne olması gerektiğinin yanıtıdır.

Önceki yazılara www.evrensel.net  sitesinden ulaşabilirsiniz.

Fotoğrafa saldırıya Kınama ve protesto:
Galata Fotoğrafhanesi ve Fotoğraf Vakfı’nın desteği ile yürütülen, Fotoğraf Akademisi  Belgesel Fotoğraf Seminerleri katılımcılarının 6. UFAT Fotoğraf Günleri kapsamında açılan 8 Mart Kadınlar Günü ve Yerel Seçimler temalı belgesel fotoğraf sergisine emniyet görevlilerinin müdahalesini ve Uludağ Üniversitesi yönetiminin, sergideki fotoğraflara “sakıncalı”görerek el koymasını kınıyor ve protesto ediyorum.
(NOT: Sergide yer alan fotograflara aşağıdaki sitelerden ulaşabilirsiniz.)



Fotoğraf: Dilare Hançer
8 mart

Bu hafta, Uludağ Üniversitesinde Sergide yer alan ancak serginin açılmasına müdahale eden güvenlik ve üniversite yönetimini  kınayarak  Dilare’nın bu güzel fotoğrafını paylaşıyoruz.


13) 03 Mayıs 2009-- ZENAAT VE SANAT – 1 -

EVRENSEL HAYAT eki
KADRAJ
13) 03 Mayıs 2009
Özcan Yaman




Sizlerden gelen Zenaat/Sanat arasındaki fark ve fotoğrafta nasıl olduğu yönündeki sorulardan hareketle, yararlı olacağını düşündüğüm temel bir bilgilendirme anlamında ya da fotoğraf felsefesine giriş diye nitelendirebileceğimiz, biraz uzun bir yazı çıktı ortaya. Fotoğraf meraklıları için yol gösterici olacağına inanıyorum.

ZENAAT VE SANAT – 1 -

“ İnsanı  insan olarak, dünyayla ilişkilerini de insani ilişkiler olarak kabul ederseniz, sevgiyi yalnız sevgiyle, güveni yalnız güvenle vb değiş-tokuş edebilirsiniz.
Sanatın tadına varmak istiyorsanız sanat kültürü almış biri olmalısınız….”
Karl Marks
1844 İktisadi – Felsefi El yazmaları

Günlük dilde çokca kullandığımız iki kelime Zenaat ve Sanat’tır. Yanlışta olsa, biri diğeri olmadığı halde birbirlerinin yerine kullanıldıklarını görürüz.
Burada bir parantez açalım:
(Bazı yüksek sanat otoritelerine ve kuramlarına  (post modern) göre ise sanat yapmak için zenaatkar olmaya gerek yoktur. Yani, resim sanatçısı olmak için desen , perspektif, boya,renk ve ışık gibi işin temeli olan zenaatkarlık aşamalarını yaşamanız ve öğrenmeniz gerekmiyor. İlle tuale de ihtiyaç yok. Duygularının izini takip et yeter, !... ( Tanrı vergisi dedikleri bu olsa gerek) Aynı şekilde tüm sanat dalları için geçerlidir. Yani müzik için söyle yeter. Fotoğraf için çek yeter.  Ama sunum önemli. İşin ehli birinden yardım alırsın ve asistanım dersin oda dert mi? Hiçbir şey yapamazsan iyi bir çerceve ustası bul. O yüksek sanat otoritelerinden torpili de çaktın mı, ışıltılı bir galeride sergilersin. Olursun çağdaş sanatçı!..)

Yukarıdaki parantezi kapatıp, konumuza dönersek;
Konunun amacı;
İnsan gözüne, oradan da beyine çeşitli yollardan etki etmektir. İnsan beyninde, neyle ve nasıl bir yer tutmak istediğimiz önemlidir. Bu nedenle önce iletilmek istenen fikir, sonrada kime iletildiği son derece iyi bilinmelidir. Gösterilmek istenenin, nasıl gösterileceği ve nasıl bir yer tutacağımız sorusu görsel sanatlarla uğraşan, bütün birimleri sürekli düşündürmüştür.
Bu soru fotoğrafla uğraşan bizler içinde şöyle olabilir.
Fotoğraf neyi – nasıl anlatacaktır?” Bu sorunun yanıtını almak için de
“Fotoğraf nedir? Ne olmalıdır’ın”  açıklamasını yapmak zorundayız.
Bizler insan beyninde fotoğrafla bir yer tutacağımıza göre, iletilmek istenen fikirden önce; fotoğrafın bütün teknik özelliklerini iyi bilmeliyiz ve uygulamalıyız.  İşte zenaat kısmı… Demek ki ilk adımda fotoğrafı teknik anlamda uygulayabilir bir konumda olmalıyız. Daha sonra fotoğrafı görsel sanatlar genel kültürü içinde değerlendirebiliriz.
Fotoğraf sanatının konusu ise, yapılan fotoğraf uygulama ve tekniklerinin düşünsel yönüdür. Konulara bakış açısı ve yöntemidir.
Konulara bakış açısının yöntemi ise asla kişisel değildir. Bu bakış açısının mutlaka bilimsel bir yöntemi vardır. Bu işin subjektif tarafı yoktur. (Yanlış anlaşılmasın kişisel yorumdan bahsetmiyoruz) “Ben böyle yapıyorum, isteyen anlasın – isteyen anlamasın!” diyemeyiz. Bir fotoğraf sanatçısı olmak, konulara yeni bir nitelik getirmekle mümkündür. Yoksa nereden geldiği belli olmayan bir ilhamla sanatçı olabilmek mümkün değildir. Sanatçı doğmak mümkün olmadığı gibi..
Fotoğraf aracılığı ile konulara yeni bir nitelik kazandırmak, öncelikle belli bir araştırma, titizlik ve disiplin sonra da bilimsel bir yöntemle yaklaşmayı gerektirir. İşimiz “yöntem” ile başlıyor. Yani anlatılmak istenen ile fotoğrafın yöntemi. Tüm sanat dalları ve yaşamımızdaki diğer unsurlar bu yönteme göre değerlendirilir.
Öyle ise yöntem nedir?
Yöntem; Neyin gerekli olduğunu, bu neyin nerede olduğunun adıdır. Neye gereksinildiği ve bunun nasıl bulunabileceğini araştırır.
Bulunanı bilim tanımlar ve teknik uygular.
Yukarıdaki bu tanım ve açıklamaların ışığında diyebiliriz ki; Yöntem bir belirleyiciliğe sahiptir. Yani yöntemsiz bir şey yapamayız. Burada bize neyi nasıl yapmamız gerektiğini yöntem gösterir. Yöntem teknik ile de bağlantılıdır. Kendine özgü belirli bir tekniği olmayan bir yöntemde yoktur. Ancak yöntem tekniğin ta kendisi demekte değildir. Çünkü; Yöntem tekniğe değil, teknik yönteme bağlıdır. “Yöntem olmadan teknik uygulanamaz.” Bir tekniği öğrenmekle, söz konusu tekniğin nasıl olabileceğini araştırmak farklı olgulardır. Kısaca insanın “pratik eylemi” ile kopmaz bir bağa sahiptir.


Fotoğrafta yöntem
Fotoğraf (Zanaat, Teknik, Nesnel)
Sanatı (Kültürel Birikim – Kalite – Tarihsel / Toplumsal kalıcılık, Gerçeklik)
Fotoğrafın zenaat kısmı derken;
Fotoğrafın teknik kısmından söz ederiz. Yani  görüntünün iyi bir şekilde duyarlı malzeme üstüne aktarımıdır.. (Filmin pozlanması, yıkanması veya bilgisayara aktarımı, kâğıt üzerine baskı kalitesi vs.) Bu teknik, pratik içinde ve fotoğraf tekniğini bilenlerden öğrenilebilinir. Fotoğrafı teknik olarak, usta-çırak ilişkisi yada kurslarda öğrenmek derken genelde bu kastedilir. Çıplak gözle gördüğümüz cisimlerin, maddelerin kağıda yada bilgisayara aktarmayı becerebilme. O işi yapabilmek için gerekli olan teknik becerilerdir.
Fotoğrafın sanat kısmı yada Fotoğrafçının sanatçı olabilmesi ise;
Fotoğrafın fikir / düşünsel yanı dediğimiz içeriğinin, biçimlendirilebilmesi için soyutlama yeteneğinin kazanılması demektir. Bir nesneye bir anlam katmak, yani anlam atfedebilmektir. Fotoğrafta soyutlama yapabilmek için ise her şeyden önce özümleme yapabilme yeteneği gereklidir. Herkesin baktığından başka bir şeyler görmek. Nesnel gerçeklik dediğimiz gerçeklikten aldığımızı, yorumlayıp yeniden sunmaktır. Buna da soyutlama diyebiliriz. Bir bütünü parça ile anlatmak gibi.
İşte buda bilimsel bir yöntemle olur. Öğreneceğimiz yöntem  bütün konulara bilimsel ve doğru olarak yaklaşmamızı sağlar. Nesnel olan fotoğrafın gerçekliğini vurgulamamız için gereken yöntemin kurulması önemlidir…
Haftaya devam edeceğiz.
Her zaman söylediğim gibi fotoğraflarınızı beklerken, bol fotoğraflı bir hafta diliyorum.



  
Fotoğraf; Arap Çataroğlu
“ Emek”

Kompozisyon ve anlatım olarak gayet başarılı. Emeğin sunucu sepetten, yaratana doğru bir açıdan çekilmesi ve sadeliği yerinde. Eline sağlık Arap, çekmeye devam…