Translate

Bu Blogda Ara

38- FOTOĞRAF’ta öznellik-nesnellik-25 Ekim 2009-Evrensel



FOTOĞRAF’ta öznellik-nesnellik

Hafta içinde DEM TV’de fotoğraf felsefesi konusunda birbuçuk saat konuştuk. Özcan Yurdalan ve Murat Yaykın’la birlikte katıldığımız Düşünce Kervanı proğramında, program yapımcısı ve moderatör Mehmet Akaya ile birlikte güzel bir tartışma yaptık.
Özellikle Murat Yaykın’ın “Fotoğraf İdeolojisi- Algıda gerçeğin bozulumu” isimli yeni çıkan kitabı ve Özcan Yurdalan’ın “Belgesel Fotoğraf” kitaplarında işledikleri konuların günümüz fotoğraf dünyasındaki yansımaları olan ve özetle Fotoğraf nedir? Ne olmalıdır dan- Fotoğrafın sanatla olan bağlantısının Belgesel fotoğrafla sanat arasındaki ilişkisini konuştuk.
Bence sanat’ın ne olduğu ve ne olması noktasında  programın bitmesi bir eksiklik oldu. Belki ikinci bir oturumda bu eksiklik kapatılabilir diye düşünüyorum. Ayrıca fotoğraf alanında bu gibi teorik tartışma programlarının değişik mecralarda sürdürülme gerekliliği olduğunu da düşünüyorum.
Yeri gelmişken Murat Yaykın’ı kutluyorum. Ülkemiz Fotoğraf kültürüne bir katkı olarak değerli bir kitap kazandırdığı için.
Önceki yazılarımda “fotoğrafta gerçeklik ve felsefeyle olan bağı” konusunda yazmıştım. Bugün de Fotoğrafın Sanatla ilişkisi konusundaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sanatın ne olup olmadığı konusunda ciltler dolusu yazı ve yorum yapılmıştır.
Özellikle Özcan ve Murat’ın “belgesel fotoğraf sanat fotoğrafı değildir.” Düşüncelerine kısmen katılıyorum. Basın fotoğrafının yada enstantene fotoğrafının da direkt olarak sanat fotoğrafı olmadığı düşünülebilinir. Aynı şey diğer sanat dalları içinde geçerlidir. Bence burada sanat’ın işlevi ve fotoğrafın işlevi konusu tartışılabilinir. Literatüre göre bu kavramların taşıdıkları anlamlar önemlidir. Marksist literatüre göre ve Burjuva sanat kuramının literatürüne göre bu kavramlara atfedilen anlamlar bizim algılama ve düşüncelerimizi oluşturur. Yani öncelikle hangi literatüre göre sorusu önem kazanır. Tıpkı Özgürlük ve Demokrasi kavramlarının literatüre göre kazandıkları içerik gibi.
Bu konuda Murat şöyle diyor; “ …Belgeselcinin çalıştığı konunun gerçekliği, kendi (fotoğrafçının) gerçekliğinden önce gelir. Sanat fotoğrafında ise fotoğrafçının kendi gerçeği ön plandadır.” Belgesel fotoğrafçı nesnelerin gerçeği/nesnel gerçeklik için kendini aracı kılar. Sanat fotoğrafında, fotoğrafçı kendi fotoğrafında öznel olarak kurar, …  Belgesel fotoğrafçı nesneldir.  (Fotoğraf ideolojisi Sayfa 37,38 )
Bu görüşlere fotoğrafın yapılma/çekilme  aşamasında katılıyorum. Örneklersem; 1 Mayıs’ta 2008 veya 2009 da çekilen fotoğraflar ilk anda belgesel fotoğraf olarak nitelendirilebilinir. Basında ve olayları anlatımda objektif ve nesnelliğin ön planda tutulduğu fotoğraflardır. Fakat daha sonra kullanımda fotoğrafçının öznel duygularıyla sergilenme aşamasındaki kurgulama artık başka bir derdi anlatmaya doğru gidişi zorunlu kılar. Yani sanatsal bir içeriğe bürünür. Çekim aşamasında nesnelliğin ön planda tutulduğu doğrudan anlatım varken Fotoğrafçının dünyaya bakışına göre kullanımda kurgulandığı ve düz anlamından çıkıp taraflı bir bakış açısıyla sunulmasında sanatla buluştuğunu düşünüyorum. Ayrıca fotoğrafçının dışında fotoğraflarını verdiği/kullandırdığı mecranın da  
O fotoğrafları kullanma biçimi nesnelliğinin bitip sınıfsal konumuna göre yeni bir içerik kazandığı, anlatım kazandığı ortadadır. Oysaki fotoğraf aynı fotoğraftır. Bence burada fotoğrafa yan anlamlar kazandırılarak izleyenlerde amaca yönelik yorum kazandırılması önemlidir. Bu algılama ve bu algılanmayı sunma biçimi sanatla olan bağı kurmaktadır. Yani fotoğraf oynanmamış, kendi gerçekliğinde saf bir fotoğraf olabilir. Peki bu fotoğraf kendisini bu belgeselliğin sınırlarında nasıl ve ne biçimde tutabilir? Eninde sonunda bir şekilde kullanılacak işte bu aşamada sanatın etkileme ve yeniden üretilme aşamasına gelmiş oluyor. Bu anlamda belgesel fotoğrafın sanatla bir ilişkisi olmadığına karşıyım. ( Yeri gelmişken sanat tanımının Marksist literatürdeki anlamları çerçevesinde .) Zaten Murat’ta zannediyorum Tiananmen meydanında çekilen tank ve önündeki bir öğrencinin olduğu fotoğrafı örnek vererek anlatımında aynı şeyi söylüyoruz.
Ben ne kadar nesnel olarak çekilirse çekilsin saf duru bir belgesel fotoğrafın olamayacağını düşünüyorum. Bu durum yalnızca o an ve çekildiği andır diyebilirim. İş kullanılmaya başladığında ( İster fotoğrafçı tarafından ister bir başkası tarafından) Artık taraflı ve yorumludur ve bu da sanat dediğimiz alana giriştir. Artık konuşulacak olan da sanatın ne olup olmadığı ve sınıfsal bakıştır.
 Sonuç olarak ister öznel, ister nesnel bakış açısıyla çekelim neye kime hizmet ettiğimiz önemlidir…






  


37-18 ekim 2009- Vayy bu da ne?, Acayip bi yer…Evrensel

Vayy bu da ne?,  Acayip bi yer…

Fotoğraf: Özcan Yaman


Geçen gün Zincirlikuyu metrobüs durağından inip Beşiktaş yönüne doğru giderken fotoğrafını gördüğünüz reklamla karşılaştım. Önce durdum anlamaya çalıştım.
Üç çocuk önündeki paravanı bir şekilde aşıp duvarın arkasını görmeye çalışıyor. Ve gördükleri karşısında vaay bee, acayip bir yer diye ünlüyorlar.
Paravanın arkasında ise yüksek güvenlikli konsolosluk koruması benzeri yapılar yükselmekte…Acaba ben mi yanlış okuyorum deyip fotoğrafladım ve uzun uzun inceledim.
Bu reklamda imza Forum İstanbul. Aklıma hemen İstanbul Sosyal Forumu geldi. Bu bir benzerlik olabilir miydi? Hemen Google sordum. Yanılmamışım benzerlikmiş.
Ortaya çıkış tarihlerine baktım. Forum İstanbul 2006 tarihinde oluşmuş ve kendilerini şöyle tarif ediyorlardı: Eleştirmek, eleştirmek, ve yine eleştirmek... Eleştirilerde yapıcı olmaktan çok fırsatçı olmak, küçük kişisel çıkarlar uğruna, bir toplumun geleceğini ipotek altına almak; yarınlara umutla bakacak kuşaklardan uzak yarınları planlamak....Bırakalım, bu kötü alışkanlıkları... 65 milyonluk ve çoğu genç olan bir ülkeye birlikte vizyon belirleyelim...Eleştiren konumundan yapıcı olmaya geçelim... Bunu sizlerin katılımı ile yapalım... İsteklerimizi doğru platformlarda ortaya koyalım... Düşünerek, konuşarak, tartışarak yarınları birlikte planlayalım... Haydi, Türkiye'ye ve Türk bireyinin gelişim ve mutluluğuna Türkiye ekonomisine 'birlikte' sahip çıkalım...’
Aslında bir şey demeye gerek yok gibi. Kendilerini çok güzel ifade ediyorlar. Dertleri büyük sermayeyle Kentsel Dönüşüm rantından azami ölçüde faydalanmak. Sponsorlarını saymama gerek yok. Sitelerinde oldukça kabarık bir yer işgal ediyorlar. Ülkenin önde gelen büyük sermaye grupları.
Bu fotoğrafını gördüğünüz reklam ise söylediklerinin görsel hali. Bir sınıfın, bir sınıf üzerindeki tahakkümü. Yani Adaletsizliğin ve hukuksuzluğun resmi. Yüksek korunaklı yoksulların dışlandığı rantın ve geleceksizliğin sembolü. Ama dile dikkat edin, benzerliğe dikkat edin. 11. İstanbul Bienalinde kullandıkları dil ve söylemin bir parçası oldukları ne kadar da belli. Dili ve eleştiriyi nasıl da çalıyorlar. Ülkenin %80’i açlıkla ve geleceksizlikle uğraşırken, %20 toplumun yararına imiş gibi her şey mübahtır diyerek koca koca görsellerle dalga geçiyorlar. Her şey Türkiye ve Türkler için!
O zaman direnmek te doğal bir hak değil mi? Mağdur edenlerin vazgeçilmez taktikleri, sorunları bölüp bölüp ayrı alan sorunları imiş gibi önümüze koyuyorlar. Oysaki Diyarbakır’daki köylü ile İstanbul’daki işçinin, Sanatçının sorunu ile Öğrencilerin sorunları ortaktır. Bu işçilerin somut sorunu, bu sanatçıların kendi sorunu gibi olaylara yaklaşmamızı istiyorlar. Kültür ve Sanat insanları, durumun mağduru emekçiler ve işçiler örgütlenmekten ve birlikte olmaktan başka neyimiz var? Hep söyledik, artık dillendiriyorlar; “ zaten İstanbul dünyanın sayılı finans ve sanat merkezi olacak” diye… Brecht’in deyimi ile  … ne uğruna bütün bunlar?
Sonra Türkiye Sosyal Forumuna baktım. Prag’da 2000 tarihinde oluşmuş sonrasında Avrupa Sosyal Forumu kurulmuş ve 2005 tarihlerinde Türkiye Sosyal Forumu oluşmuş. Onlarda kendilerini şöyle tanımlıyorlar:
Biz 2000'deki Prag'da yapılan protesto eylemlerini düzenleyen eylemcilerle dayanışma için Prag kampanyası düzenlemiştik. Ardından geçtiğimiz yaz Cenova'daki G-8 zirvesinin protesto eylemlerine paralel olarak burada bir Cenova kampanyası düzenledik. Bunu düzenleyen bir grup aktivist arkadaşımız zaten süreci takip ediyordu. Bu süreçler içerisinde Avrupa Sosyal Forumu fikri ortaya çıkınca bununla ilgilendik ve bunun çalışmasını Türkiye'de düzenlemeye karar verdik.’ ( www.sosyalforum.org) Daha detaylı bilgiyi sitelerinden edinebilirsiniz
Daha ne diyelim görsellikler çöplüğünde dolaşırken bakalım gözümüz daha nelere takılacak.







36-- 11 Ekim 2009-PROTESTO VE İSYAN-Evrensel

Fotoğraf: Alaattin Timur - İsyan
 Sınıflar olduğu sürece protesto ve isyan da olacak! İş, sınıf bilincini hayata geçirebilen emekçilerin daha aktif olarak protestolara katılması yolunda mücadele yürütmekte… 

PROTESTO VE İSYAN


“Dürüst insan olmaya söz verebilirim ama tarafsız olmaya asla”
Goethe

Geçen hafta içinde bir kez daha iki dünyanın var olduğunu gördük. Sürekli bir tek dünyanın var olduğu ve kardeşçe yaşamaktan söz edilir. Bir tarafta soyguncular diğer tarafta soyulanlar varsa bu nasıl tek bir dünya olabilir? İMF-DB. Gözümüzün içine baka baka yoksulu daha yoksul yapmanın yeni koşullarını yaratmaya çalışırlarken, Bu adaletsizliğe karşı çıkanlar sokaklarda direndiler…
Geriye kalan Selçuk Özbek’in ayakkabı atması ve savaş alanına dönen Taksim ve civarındaki bankaların camlarının kırılması oldu. Oysaki 11.İstanbul bienali'nin reklamlarında “Banka kurmanın yanında, Banka soymak nedir ki,?” diye yazan afişler sokakları kaplamışken bence bir afiş daha yapıp reklamlarını pekiştirsinler. “Banka soymak nedir ki? Banka camlarını kırmanın yanında.” Diye
Beğenelim beğenmeyelim. Başkaldırı ve isyan adaletsizler son bulana kadar sürecektir.
Asıl dikkat çeken ise bazı fotoğrafçıların özellikle foto muhabirlerinin çektikleri fotoğrafları polislere gösterdikleri. Buda yetmez gibi kaçan ve saklanan eylemcilerin yerlerini polislere hosteslik ederek gösteren gazetecilerin varlığının sorgulanması gerekiyor. Nerde basın etiği diye?..
1871 Paris komünü, 1871 lerde  Paris komünü barikatlarında çekilen fotoğraflardan teşhisle yakalanıp öldürülen komünist ve devrimciler. Şili, Arjantin, Yunanistan, Türkiye ve daha bir çok ülkede fotoğraflardan teşhislerle yapılan katliamlar…  
Dünya ve Türkiye tarihine baktığımızda, Kapitalizmin ortaya çıkışı ve gelişiminin sınıfsal mücadelelerin de tarihini oluşturduğunu görüyoruz. Açlık ve yoksulluğun ezilenlerin kaderiymiş gibi sunulmalarına karşılık, gelişen ve mücadele eden işçilerin bunun bir kader değil,  kapitalizmin sömürüsüne karşılık, üretim araçlarına sahip olma mücadelesi olduğudur.
1920 ‘li yıllara oranla daha modern görünselerde aynı sorunları yaşamıyor muyuz.? Kapitalizmin krizleri devam ediyor. Çocuk işçiler yine var, Terörle mücadele adına çocuklar sorgulanıyor hapse atılıyor, Savaşlar emperyalistlerin oyun alanları olmaya devam ediyor. Kredi kartları mağduru insanlar intihar ediyor. Her geçen gün yoksullar daha yoksul, zenginler daha zengin olmaya devam ediyor. Önce vatan,önce ahlak diyerek ezilenleri milliyetçilik, ulusallık batağında yok etmeye çalışıyorlar. Vatan insanın karnının doyduğu yerdir. Yoksulluğun vatanı olmaz. Tarih bizlere bunları gösterir.
Fotoğrafçılar çektikleri karelerden sorumludurlar. Bu sorumluluğun bilinci ile deklanşöre basmalılar.
Daha önceleri söylediğim gibi fotoğraflarınızı ve yorumlarınızı beklerken bol fotoğraflı hafta diliyorum.




FOTOĞRAFLAR
………………………………………………………….



02-Fotoğraf: Alaattin Timur – yaratılan estetik! Bakalım bu tazyikli su hedefine ulaşır mı?


 Fotoğraf: Alaattin Timur – istanbul     Burası İstanbul. (Bu ne sinir böyle?     Ooo bu ne sevinç yahu.)




Fotoğraf: İsmail Durmaz – Strasburg anti nato gösterilerinde (polis aynı polis.)




35)4 Ekim 2009-- KRİZ VE KERİZ





KADRAJ
35)4 Ekim 2009
Özcan Yaman

EVRENSEL GAZETESİ




KRİZ VE KERİZ

Kapitalizm içine girdiği krizi İstanbul’da değerlendiriyor. Bizleri keriz belleyip gözümüzün içine bakarak dalga geçiyorlar. Sonucu baştan belli yoksulluğun arttırılması olarak özetleyebileceğimiz bu toplantıları protesto etmek bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
Emperyalizmi Emperyalistler  değil-İranlılar,Sudanlılar,Türkler,kürtler,Iraklılar, velhasıl
72 milletin emekçileri kurtarıyor.
Nasıl mı? Yeni savaşlarda aslanlar gibi vatanlarını(!) savunarak...
Nasıl mı? Bizim kanımız daha kırmızı diyen şovenistlerle - Neo liberal sözde modern solcuların Kapitalizmi insancıllaştırma kandırmacalarıyla
Nasıl mı? Savunma adı altında milyon dolarlar vererek savaş aletleri alarak.
nasıl mı ? 1929 buhranı sonunda nasıl kurtuldularsa öyle.Bi farkla daha modern ve teknolojik bir şekilde.
Nasıl mı? Yoksulluğu arttırarak....
Yoksulluğu yaratanlar yoksulluğu ortadan kaldıramaz tam tersine daha fazla yoksulluk ve yoksunluk getirirler.

Çözüm mü? -Onlara göre-
Bill Gates'in önerisiydi hatırlanırsa;Gelirlerinden yoksullara pay ayırıp sadaka dağıtma yöntemi.yada kendisi gibi görevlerinden istifa edip kendini hayır işlerine vererek(!)

Yada Gerçekçi çözüm;
Avrupanın üzerinde dolaşan hayaletin, Amerikayı ziyaretinin gerçekte yankı bulmasıyla...

"… Savaşa karşı bir şey yapabilirmiyiz? Sorusunu sormak zorundayız.
Kapitalizm varolduğu sürece savaşı ortadan kaldıramayacağımız konusunda açığız.
Fakat biz bütün gücünüzle Emperyalizme, savaşa karşı mücadele yürüttüğümüzde kapitalizmi yenebiliriz. Bunun için uzun yada kısa vadede egemen sınıflardan bir kitlenin diğer kitleye saldırması çağrısı geldiğinde kitlelerden;Hayır bunu yapmayacağız! Açıklamasında bulunma zorunluluğu olduğunu en son kişiye kavratıncaya dek çalışmak zorundayız.! “…
(4 aralık 1911 Rosa Luksemburg)
...
“* Proleterya, şu anda insanlığın tüm geleceğinin kendisine bağlı olduğunun bilincindedir.
Proleterya, her türlü kitlesel katliam, açlık ve felaket tehlikesiyle karşı karşıya bulunan
bütün halkların yok edilmesini engellemek için tüm enerjisini ortaya koyacaktır....
...şu kritik anda sesinizi duyurmaya çağırıyor.
“ İradenizi her yerde ve her biçimde ortaya koyun.
Protestolarınızı parlementolarda tüm gücünüzle yükseltin,
büyük kitle gösterilerinde ve mitinglerde yığınlar halinde birleşin…
Proleteryanın örgütlülüğünün ve gücünün sağladığı her aracı kullanın.!
Hükümetlerin karşılarında her an, proleteryanın duyarlı ve tutkulu barış talebini görmelerini sağlayın.!
Bu yolla kapitalist sömürü ve kitlesel katliam dünyasının karşısına, proleteryanın barış ve halkların kardeşliği dünyasını dikin!” ...

(* V.İ.Lenin: Kapitalizmin en yüksek aşaması Emperyalizm.24-25 kasım 1912 )

Ustalar yüzyıl önce yolu göstermişler.....Ya özgürlük  yada tutsaklığa devam.....




……………………………………………………………………………………….


 1-Fotoğraf ; Nihat Karadağ
                      Gençlik Geliyor…

 


2-fotoğraf: Eda Kum



 


3-fotoğraf: Paşa imrek