Translate

Bu Blogda Ara

Fotoğraflar gerçekliğin yorumlanmasıdır... FOTOgraf mefsad dergi-nisan 2019-Özcan Yaman



Fotoğraflar gerçekliğin yorumlanmasıdır.
Bu da ideolojidir.


“Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır” Aristophanes

Biliyoruz ki; Homo –Sapiens’i en gelişmiş maymundan ayıran özellik “emek”tir. Yani insanlık emekle başlamıştır. El, insanlığın ilk üretim aracı olmuştur. İnsanın varolmasıyla başlayan, doğayı değiştirici ve dönüştürücü gücüyle, emeğin üretkenliğinin aracılığıyla, aktarılabilen-uyarlanabilen maddi-manevi sonuçlar kültür tanımını oluşturur. İnsanın doğayla olan mücadelesiyle başlayıp sürer, kendini sürekli yeniler ve geliştirir. İnsanın doğayı tanıma bilme ve dönüştürme mücadelesi kültür kavramını oluşturmuştur. İnsanlık tarihinin kültürel gelişimini iki alanda özetleyebiliriz. Bu alanları “Bilim ve Sanat” olarak tanımlarız.
Fotoğrafın icadı ve bu güne kadar ki gelişimi de kültürel birikimin bir parçasıdır. Fotoğraf 1839’da  Fransa Bilimler Akademisi’nce tescil edildiği günden bugüne hem bilim hem de sanat alanının vazgeçilmezi olmuştur. Bilimsel olarak geliştirilen fotoğraf, teknolojinin gelişimine yol açarken hem de kendini geliştirmiştir. Günümüzde bilimsel çalışmaları fotoğrafsız düşünemeyiz. Fotoğraf artık bilimsel çalışmalarla özdeşleşmiş bir alan olmuştur.
Bir yandan bilimle iç içe olan fotoğraf aynı zamanda sanatında ortasına yerleşmiştir. Bir çok sanat dalı fotoğrafla ilişkilenmiştir. Özellikle çağdaş sanatlar fotoğrafla özdeşleşmiş durumdadır.
Bilimsel ve sanatsal alanlar fotoğrafla diyalektik bir bütünlük sağlamıştır. Fotoğraf bir yandan bilim ve sanatı geliştirirken, Diğer yandan bilim ve sanat da fotoğrafı geliştirmektedir. Sonuçta fotoğraf insanlığın gelişiminde önemli bir yere sahiptir.
Sorulması gereken soru bilimin ve sanatın toplumsal gelişime ne oranda yararlı olduğudur. Bilim ve sanat insanları insanlığa hizmet amacıyla üretirler ve paylaşırlar. Ne yazık ki bu sonuçlar aynı zamanda topluma karşı kullanılan silahlarda olabiliyor. Atomun bulunuşu tıbbi amaçlar dışında bomba olarak savaş nesnelerine dönüşüyor. Medyada kullanılan fotoğraflar dezenformasyon üretiminin bir parçası yapılabiliyor. O zaman bilim ve sanat kime veya kimlere hizmet ediyor? diye sorgulamak gerekiyor.
Bu noktada ideoloji ve siyaset, bilim ve sanatla birlikte ele alınma zorunluluğunu doğuruyor.
Bilim ve Sanat, kavramlarından (terminolojik açıdan), ne anladığımızın da açıklanması gerekiyor. Bilim ve sanat insanlığa hizmet eder. İnsanlığa karşı kullanıldığında da başta bilim ve sanat insanları olmak üzere toplumsal muhalefetin mücadele etmesi gerekiyor. Bu anlamda Bilim ve sanatın birlikte ele alınacağı bir çok ilişki birbiriyle bağıntılıdır.
Bilim,sanat ve ideoloji-Bilim,sanat ve felsefe- Bilim,sanat ve ahlak …ve Karl Marx bu durumu çok güzel özetliyor;
 “Görünenler gerçek olsaydı, bilime gerek kalmazdı” anlamak ve sorgulamak her bilim ve sanat insanının sorunu olmaktadır.
Kısaca, sınıflı toplumlar olduğu sürece,  Bilim ve sanat sınıfsal bir içeriğe sahiptir. Bu sınıfsal bakış açısı kavramların literatüre göre değerlendirilmesi ve yorumlanması şeklinde hayat bulur. Bu da yöntem bilimsel bir çalışmanın sonucu olarak bizi yönlendirir. Sanatçıyı, nesnel dünyanın, öznel tasarımı sürecinde durduğu yer ve hayata bakışı yönlendirir. Bu da tarafsız sanat eseri yaratılamayacağına işaret eder. Genellikle güzelin bilimi olarak sunulan estetik, Gerçekliğin sanatsal özümsenmesinin bilimi olarak çıkar karşımıza. Estetik duygular, insanın estetik yeti ve gereksinmeleri, nesnel dünya ile olaylar üstüne yapılan değerlendirmeler pratik içinde oluşur.
Bilimin ve sanatın dolayısıyla fotoğrafın son tahlilde her zaman sınıfsal bir niteliği vardır, ama bu nitelik toplumsal çelişkilerin keskinleştiği dönemlerde daha bir netlik kazanır. Bu yüzden yaşadığımız dönemde ideolojik  savaşımın büyük bir yoğunluk kazanması doğaldır.

Yazıyı sonlandırırken, sanatın ideolojik yapısını ve bir aydın olma bilincini özetleyen şu notu hatırlatalım:
Louis Aragon’a sormuşlar; ”Nesiniz siz, yazar mı, yoksa komünist mi?”
Aragon,” …Her şeyden önce bir yazarım , ben . Onun içinde komünistim.” Diyerek ideolojinin sanatsal yaratıdaki yerini gösterir.
Sınıflı toplum yapısı olduğu sürece ideolojiler olacaktır. Fotoğrafçılarda bu sınıflı yapının bir tarafında yer alırlar. Birinden değillerse ötekindendirler. Fakat bunun bilincinde olmayanların ya da kasıtlı olarak kullandıkları sihirli kelime –tarafsızlık- olur. İdeoloji kavramını daraltıp Propaganda ile sınırlamayı yeğlerler. Halbuki propaganda ideolojinin bir parçasıdır. Gerçekliğin yansıması ve yorumlanması ideoloji ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla fotoğrafçısından bağımsız bir fotoğraf düşünülemez. Yani fotoğrafçının ideolojisi fotoğrafa yansır. Sonuç olarak fotoğraflar ideolojik bir içerik taşırlar.  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...