Gazeteci fotografçı yazan çizen kendi halinde bir adam. Fotograf, sanat ve siyaset üçgeninde dolaşır. Gelin birlikte dolaşalım.
Translate
Bu Blogda Ara
tiyatroofolio
1986-1991 yılları arasında İBŞT 'de sahne fotoğrafçısı olarak çektiğim karelerden bir sunum... Beğenirseniz tıklarsınız...
şehre akın (foto özcan)
1976 yılında fotoğraf çekmeye başlayan Özcan Yaman Nostaljik 80’ler fotoğraflarına örnek çalışması ‘’Şehre Akın’’ ile 1978-1982 yıllarında yaşadığı mahallenin fotoğrafçısı ‘Foto Özcan’ olmuştu. Beğenirseniz tıklarsınız:))
455-BİTMEYEN SEÇİM İCAT ETTİLER! /Özcan Yaman/Evrensel/4 Haziran2019
fotograf-Hasgül Gökhan Taşbaş-ozcan yaman
BİTMEYEN SEÇİM İCAT ETTİLER!
Bitmeyen
seçimlerden en güncel olanına 10 gün falan kaldı. 23 hazirandan sonra büyük
ihtimalle erken genel seçim gündeme gelecek gibi. Beraberinde bir yığın kriz
falan. Yaşayıp göreceğiz.
Bu arada
yarın 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişlerinin de yıldönümü. Tam 49 yıl
olmuş.
Dünya tarihi
sınıf mücadeleleri ile doludur. Ülke tarihine baktığımızda büyük dönüşümlerin
işçi sınıfının başkaldırısı ile gerçekleştiğini görürüz. İşin özneleri
olanların ayaklanması, toplumsal depremi veya sarsıntıları yaratıyor. 15 -16 Haziranları
yaratan işçiler, sendikal hak ve özgürlükleri yok eden yasanın çıkmasını
engellemişlerdir. Yani işçi örgütlenme hakkına sahip çıkmıştır. Sonuç olarak toplumsal
muhalefet yükselmeye başladığında, iktidar kendi sınıfsal çıkarlarını korumak
için faşizmin gücünü kullanmaktan çekinmemiştir. 12 Eylül 80 bunun bir
örneğidir. 89 Bahar eylemleri ise bu zinciri kıran dönüm noktası olmuştur.
Zonguldak maden
işçilerinin yürüyüşü iktidarı korkutmuştur. Sonrası malum…
1980 öncesi
ülke nüfusu 48 milyon, sendikalı işçi sayısı 2.5milyondur. Bugün ise ülke nüfusu
78 milyon ve sendikalı işçi sayısı 750 bindir…(2010 yılı itibariyle)
İktidar antidemokratik
yasaları bir takım rakam ve harflerle karmaşıklaştırarak neo-liberal
politikalarını uygulamaya çalışıyor. Sendikalar küçültüle küçültüle etkisizleştirilirken
demokrasi büyüyebilir mi? Artık zenginle yoksul arasındaki fark uçurum olmaktan
çıkmıştır. İktidara bakarsak her şey güllük gülistanlıktır. Bakalım öyle mi?
Bir sınıflandırma yaparsak nüfusun %15’i işsiz. %45’i asgari ücretle gayri insani
koşullarda karın tokluğuna çalışıyor. %20’si orta sınıf olarak sınıflar
arasında gidip geliyor. % 20 ise tuzu kurular oluyor. İktidarı onlar
belirliyor. Onun içindir ki, Bu düzen
değişmeli!...
Her şey çok
güzel olacak. Nasıl? Tabii ki işçi sınıfı müdahil olursa. Sınıfı harekete
geçirecek sınıf perspektifli parti ve sendikalar olduğuna göre buraya
baktığımızda Her Şeyin Çok Zor olacağı karşımıza çıkıyor. Mücadelenin önünün
açılması ise demokratikleşmeden geçiyor. Onun için ki bu seçimler stratejik önem
kazanıyor. Yani orman yanarken tüm
hayvanların aynı yöne koşması meselesi. Evet herkese iş düşüyor. Özellikle
kültür/sanat alanında emek verenler sınıf ve sanat meselesini siyasetle
ilişkilendirip sınıf kültürüne katkılarını arttırmak zorunda. Her alanda olan
ve yaşanan erozyon sanat ve sınıf meselesini de muğlaklaştırdı. Sanatı
toplumdan bireyin iç dünyalarına zorlar hale getirdi.
Ve bir
hatırlatma/sorgulama olarak Skop Bültende 2015 yılında yayınlanan ‘’Sanat ve sınıf üzerine 9,5 tez’’ adlı
çalışmanın 1 ve 2. Maddelerini paylaşıyorum. Devamını linkten tıklayarak
okuyabilirsiniz.
‘’SANAT VE SINIF ÜZERİNE 9,5 TEZ’’
1.0 - Sınıf
meselesi ‘’sanat’’ açısından son derece önemli bir meseledir.
1.1 - Eğer sanat
toplumun bir parçasıysa, ondan bağımsız değilse, ve söz konusu toplum da sınıf
ayrımının damgasını taşıyorsa, bu ayrım, görsel sanat alanının işleyişini ve
karakterini de etkileyecektir.
1.2 - Farklı
sınıfların farklı çıkarları vardır ve sanat da bu farklı çıkarlardan etkilenir.
Öyleyse, sanatın değeri ona hangi sınıfın bakış açısından yaklaştığınıza bağlı
olarak değişir.
1.3 - Sanatı
anlamak demek, hem görsel sanat alanının dışında yer alan sınıf ilişkilerini ve
bu ilişkilerin söz konusu alan üzerindeki etkisini anlamak, hem de bilfiil
görsel sanat alanındaki sınıf ilişkilerini anlamak demektir.
1.4 - “Sanat
dünyası” fikri, çoğunlukla, dikkatleri yukarıda sıralanan ilişki kümelerinden
başka bir yöne çekmeye yarar.
1.5 - “Sanat
dünyası” kavramı, sanat-dışı dünyanın meselelerinden azade, ayrı bir alan
varsayımına dayanır (ve böylelikle, bu
alanı dışarıdaki sınıf meselelerinden koparır).
1.6 - Dahası,
görsel sanatlar alanını, bir çatışan çıkarlar dizisi olarak değil, ortak bir
çıkara (sanat) sahip profesyonellerin uyumlu birlikteliği olarak tahayyül eder
ve böylece, bu alandaki sınıf ilişkilerini yok sayar.
1.7 - Görsel
sanat alanında sınıfsal kaygılar, “sanat piyasasına” yönelik eleştirilerde gün
yüzüne çıkar. Ne var ki, piyasa eleştirisi sınıf eştirisiyle aynı şey değildir.
Sınıf, piyasadan çok daha temel ve köklü bir meseledir.
1.8 - Farklı
sınıfların “sanat piyasası” hakkında farklı görüşleri vardır. Sınıf çıkarlarına
dair bir anlayışın yokluğunda sanat piyasasını tartışmak sanatın durumunu
belirleyen gerçek güçleri gölgelemekten başka bir işe yaramaz.
1.9 - Sınıf sanat
için temel bir mesele olduğundan, farklı sınıfların çıkarları hakkında net bir
fikri olmadığı müddetçe sanatın kendi doğasına
ilişkin olarak da net bir fikri olamaz.
2.0 - Günümüzde
görsel sanatlar, kapitalist yönetici sınıfın hâkimiyeti altındadır.
2.1 - Yönetici
sınıf, tanımı itibariyle, toplumun maddi kaynaklarını denetimi altında tutar.
2.2 - Bu maddi
durumu yeniden üretmeye yarayan egemen ideolojiler aynı zamanda yönetici
sınıfın çıkarlarını temsil eder.
2.3 - Dolayısıyla
sanata biçilen başat değerler mevcut yönetici sınıfın çıkarlarına hizmet
edecektir.
2.4 - Somut
olarak söyleyecek olursak, günümüzde sanatın başat değerlerini belirleyen
aktörler şunlardır; müzayede evleri ve koleksiyon şirketleri de dahil olmak
üzere büyük şirketler; sanat yatırımcıları, özel koleksiyonerler ve hamiler; kültür kurumlarının ve
üniversitelerin yöneticileri ve mütevellileri.
2.5 - Dolayısıyla,
sanat bir açıdan, lüks ürün görevi görür; üstün işçilik ya da entelektüel prestij,
yüksek sosyal statüye delalet eder.
2.6 - Sanat aynı
zamanda finansal bir araç ya da pazarlanabilir bir değer havuzudur.
2.7 - Sanatın bir
başka görevi de, topluma “geri verme” kisvesi altında haksız kazancı
aklamaktır.
2.8 - Sanat aynı
zamanda radikal dürtüler için emniyet supabı görevi görür. Egemen ideolojiye
ters düşen toplumsal enerjiyi yalıtan ve
soğuran bir mecra işlevi görür.
2.9 - Son olarak,
sanat, sanat hakkındaki egemen sınıf ideolojisini birebir yeniden üretmeye
hizmet eder –Sanata atfedilen başat değerler, yönetici sınıfın değerlerini
doğrudan hayata geçirmekle kalmaz, aynı zamanda sanat alanında sanatın
üstlenebileceği diğer olası değerleri esir alır.
Kaynak: (7/3/2015/
skopbülten / Ben Davis, Çeviri: Ayşe Boren / “9.5 Theses in Art and
Class”, 9.5 Theses on Art and Class içinde (Chicago: Haymarket Books, 2013), s.
27-37. http://www.e-skop.com/skopbulten/sanat-ve-sinif-uzerine-95-tez/2345)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)