Translate

Bu Blogda Ara

43- BAYRAM HAYALİ-29 kasım 2009-evrensel

Fotoğraf; Eren Aktaş

BAYRAM HAYALİ


Kapitalizmin politikayı estetize etme çabalarına karşılık, İşçi sınıfının da  sanatı politize etmeye çalışarak cevap vermesi kadar doğal bir yol yoktur. Hatta bir zorunluluktur.

Geçen hafta genelde sanatın, özelde fotoğrafın sınıfsal açıdan kullanımı ve fotoğrafçılar açısından durumunu konuştuk. Konuyla ilgili görüşler geliyor. İlk olarak zaman zaman fotoğraflarını bu köşede gördüğümüz  fotoğrafçı arkadaşımız Murat Germen’e yer veriyoruz. Önümüzdeki haftalarda bu görüşlere yer vereceğiz.

Tarihi sınıf mücadeleleri yapar diyoruz. Sınıfa karşı sınıf bakışıyla strateji ve taktikler geliştirilir. Yani Burjuvazinin her sözüne karşılık, işçi sınıfının da söyleyecek bir sözü vardır. Bu anlamda yaşadığımız sistem içinde, sendikalar önemli bir yer tutar. Sendikalar işlevleri dolayısıyla sistemde işçi sınıfının çıkarlarını koruduğu güçlü örgütlerdir. Yada öyle olduklarını varsaydığımız kurumlardır. Devamında emek cephesinde yer alan birçok parti, dernek ve örgütler bu mücadelede yer almaktadır.
İdeolojik mücadele, demokratik ve ekonomik mücadele tamam. Peki işçi sınıfının sanatsal alanda mücadelesi ne durumda? Yani işçi sınıfının sanata ihtiyacı varmı yok mu? Şimdi hemen öyle şey olur mu tabii ki sanat önemli diyenlerimiz olacak. Pratikte karşılığı nedir?
Konu ile ilgili sayfalarca yazabiliriz. Gelin bir hayal kuralım.
Bu gün özellikle İstanbul Beyoğlu sanat ve kültür merkezi olarak bildiğimiz bir bölgedir. İstiklal caddesine Taksimden girip ilerlemeye başlayalım. Hemen sağda Fransız konsolosluğu ve sanat etkinliklerini sergiledikleri kültür merkezleri, biraz ilerleyince Aksanat
Tünele kadar irili ufaklı birçok galeri ve kültür merkezleri. Çoğunluğu büyük holding ve sermaye gruplarına bağlı galeri ve sergi salonları. Genelde arka sokaklar ve binaların üst katlarında tek odalara sıkışmış muhalif ve alternatif sanatsal etkinliklerde bulunan kültür merkezleri.Alternatif ve muhalif yanıyla  Karşı sanat çalışmaları beklide içlerinde en kurumsallaşmışı.Ülke geneline yaydığımızda tablo daha da vahim.
Bir hayal kuralım. İstiklal caddesi üstünde koca bir bina. Giriş katı ışıl ışıl sergi salonu. Üstünde bir büyük sendikanın galerisi olduğu yazıyor. Emek mücadelesi içindeki sanatçıların sergileri . Üst katlar müzik ten seminerlere kadar atölyelerin olduğu çalışma mekanları. Yalnızca sergi salonu değil, bir işçi kültür merkezi. Buralarda geliştirilen sanatsal faaliyetlerin mitinglerden eylemlere yansımasını bir düşünelim. Öğrencilerden işçilere, memurlardan ev kadınlarına tıklım tıklım gelen gidenler… hayal bu ya…
Sanatsal yaratıda işin özneleri hayatla sanatı buluşturuyorlar. Bunun içinde öncelikle sendika şubelerinde adımların atılarak genel merkezlerin zorlanması gerekiyor beklide.
Bu gün bayram. Bende  böyle bir hayal kurdum ve paylaştım. Bu hayallerin gerçekleştiği bayramlarda birlikte olmayı diliyorum.




Bu hafta ilk olarak görüşlerini yazan Murat Germen’e yer veriyoruz.

Şu anda bir galeriye bağlı çalışıyorum ve eser satmak için sergi açıyorum. yaptığım sanatla hayatımı kazanıp, sanatıma daha çok vakit ayırmak istiyorum. sanat, ciddiye alırsanız, gerçekten çok zor bir eylem ve her işte olduğu gibi ne kadar çok vakit ayırırsanız o derece iyi sonuç elde edebiliyorsunuz.
Politika ise hayatımın çok önemli bir parçası. yerel ve küresel gelişmelerle ilgili hergün en az 2-3 makale indiriyorum internetten. Amacım ilerde kurgusal ve / veya olgusal bir kitap yazmak. derslerde de politik içerikli paylaşımlar yapmayı seviyor ve doğru buluyorum.
Ama politika ve sanatı aynı zeminde birleştirme bana biraz "oksimoron" bir hal gibi geliyor; yani birbirleri ile karşıt içerikteki kavramların kısır döngü oluşturması söz konusu. sanat üretimi ve paylaşımı itibariyle hayli kişisel bir eylem; belli kuralları yok, iletişim konvansiyonları yok, ne zaman ne çıkacağı belli değil, programa bağlı değil, alıcısı var, patronajı var, sponsoru var… politika ise uzun vadeli planlama gerektiren, kolektif, örgütlenmenin kaçınılmaz olduğu, keyfin olduğu zaman değil her zaman duyarlı olmanı gerektiren bir pratik. bu yüzden politika, sergi veya sergi açılışları gibi günlük, harcıalem durumlar için harcanacak bir konu değil bence. sergilerde ve özellikle açılışlarda gördüğüm insanların çok büyük çoğunluğu zaten görece hali vakti yerinde, politik haksızlıkların direkt muhatabı olmamış insanlar. dolayısı ile sanatçılar birbirlerine, arkadaşlarına, izleyicilerine zaten bildikleri bilgileri defaatle aktarıp duruyorlar, ağır politik içerik imgeleştirme yoluyla iyice banalleşiyor, hafifleşiyor ve en sonunda politik içerikler sanatçıların özgeçmişlerinde birer satıra dönüşüyorlar. politik olarak aktif bir şeyler yapmak istiyorsak sergiler ve galeriler bunun doğru mecrası değildir.
Basında fotografın kullanımı fotograf dağıtan ajansların ve medya kuruluşlarının tekelinde (birgün, evrensel gibi daha bağımsız haber kaynaklarının dışında). bu ajansların belli bir bölümü de reuters, AFP gibi dünyanın önde giden ajansları. bu ajanslar egemen kültürlere ait olduklarından servis ettikleri fotograflar da ona göre olmakta. bu tür kaynaklardan, örneğin, ırak'ta amerikan askerlerinin gerçekleştirdiği felluce katliamına ilişkin fotograf pek alamazsın; bu katliamdan ancak ırak'taki bireysel anonim kaynaklar tarafından çekilmiş cep telefonu kameraları fotografları aracılığı ile haberdar olursun.
Bu hegemonyaya alternatif alanı ben internet ortamı olarak görüyorum. belli bir ideolojide olan bir basın kuruluşunun gazetesinde, gazete patronunun kontrolünde seçilmiş imzalı ve "profesyonel" bir fotograf görmektense, internet üzerindeki bir blogda kimin çektiği belli olmayan ama hiç bir şekilde sansür uygulanmamış ve belki de bu yüzden bir çok kimsenin içerdiği şiddetten dolayı bakamadığı, amatör ama belki daha "gerçek" fotograflara bakmayı tercih ederim. çünkü o tür fotograflar yapılan zulmü unutmayacağım bir şekilde kafama kazıyabiliyorlar; haksızlıklarla mücadele etmek için ise, ülkemizde yapılanın tersine, unutmamak gerekiyor.
sergi, afiş, etkinlik duyurularında kullanılan fotograflar dikkat çekmek amacı taşıdıkları için, çoğunlukla içerikten çok estetik ve grafik ağırlıklı, hatta bazen sansasyonel sayılabilecek fotograflardan seçilebiliyorlar. bu mecrada amaç bu olduğu için bunu çok yadırgamıyorum, çünkü bu tarzın varoluş biçimi bu çeşit bir görselliğe dayanıyor. bu yüzden de bu tür etkinliklere politikanın alet edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

selamlar, sevgiler
Murat Germen

 Fotograf; Murat Germen
 Fotoğraf; Eda Kum


Fotoğraf Muzaffer Özkurt





42- FOTOĞRAFÇILAR-Evrensel-22 Kasım 2009-Özcan Yaman

FOTOĞRAFÇILAR

Görsel iletişim deyince akla hemen fotoğraf gelir. Günümüz imaj çağı olunca fotoğrafta önemini koruyor. Hem belge, hem sanat, hem hobi olarak bir çok işlevi yerine getiren fotoğraf zaman zaman korkulan bir silah olarak ta yerini korumakta. Özellikle Vietnam savaşının bitirilmesindeki rolü ve Irak savaşının vahşetini sergileyen Guatanamo fotoğrafları hafızalardadır. Toplumsal bellek de yer edinen gerçeklikler fotoğraf aracılığı ile
Hafızalara kazınıyor. Bir yanda teknolojik gelişmeler diğer yanda fotoğrafa olan ilgi doğru orantılı olarak ilerleyişini sürdürüyor. Bugün fotoğrafsız hiçbir şey düşünülemiyor.
Peki bunca gelişme bizlere nasıl yansıyor?
Fotoğraf kursları ve atölye çalışmaları tıklım tıklım. Demek ki ilgi çok. Fakat bir süre sonra çoğu meraklı beklediğini bulamıyor ve ayrılıyor. Kalanlar ise inat ve sabırla fotoğraf yapmaya-çekmeye devam ediyor. Hatta bazıları fotoğraf alanında kendini ispatlayıp, isim yapıyorlar. Fotoğraf öğrenilmesi zor, bir takım karışık kimyasal ve teknik becerilerin sergilendiği alan olmaktan çıkmıştır. Artık fotoğrafı öğrenmek demek, hayata bakışın, felsefenin, ideolojinin görsellikle anlatımıdır diyebiliriz. Yani fotoğrafçı olmak için kültürel birikim sahibi olmak gerekiyor. Öbür türlü zaten herkes öyle yada böyle fotoğraf çekiyor.
Kimi para kazanmak için, kimi derdini ve düşüncelerini fotoğraf aracılığı ile toplumla paylaşmak için kimi sınıfsal mücadelede fotoğrafın görsel dilini kullanmak için fotoğrafa bulaşıyor.

İktidar ,Gerçeği yalanla, yalanı fotoğrafla topluma veriyor.Birbirinden güzel cicili bicili galeriler, Bol boyalı basın medya ilişkisi, Birbirinden büyük billboardlar, kah sanat, kah reklam kah gerçekler olarak kapitalizmin büyüklüğünü gözlerimizin içine sokuyor. Bu sayılan ilişkiler içinde yer alan fotoğrafçılarda hem para hem şöhret kazanıyorlar. Onlar artık fotoğrafçı olmuyorlar, Fotoğraf Sanatçısı oluyorlar. Sergilerinde fotoğraflarından çok çerceveleriyle dikkat çekiyorlar. Kazandıkları parayla orantılı itibarları artıyor. Burjuvazi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla iktidarını imajlar dünyası olarak sunuyor ve her şeyi sanallaştırıyor.. Edebiyattan resme kadar, güzel sanatları alınıp satılır meta değeri yüksek mal olarak ticarileştiriyor. Bu konuda W.Benjamin’inTekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı” isimli kitabını (çev.Ahmet Cemal) öneriyorum.                          Kapitalizmin politikayı estetize etme çabalarına karşılık, İşçi sınıfının da  sanatı politize etmeye çalışarak cevap vermesi kadar doğal bir yol yoktur. Hatta bir zorunluluktur.

Buraya kadar sınıfsal dengeler bakımından fotoğrafın kullanım alanından bahsettim.  Bir fotoğrafçı, yukarıda da bahsettiğim gibi bu ilişkiler içinde yer alınca,  fotoğraf sanatçısı olup para kazanıyorlar dedim. Bu anlamda bazı fotoğrafçı arkadaşlar “sanatçı” kavramını kullanmazlar ve bu anlamdaki yaklaşımlara karşı mücadele ediyorlar. Bu kavram yerine “Fotoğrafçı” olarak kendilerini tanımlıyorlar.
Fotoğrafı kullanan mecralara baktığımızda burjuvazinin verdiği önemi görüyoruz. İşçi sınıfı mücadelesi veren örgüt ve sendikalara baktığımızda yeterince ve doğru kullanılmadığını hatta dolgu malzemesi olarak kullanıldığını gözlemliyorum. Nedenlerini araştırdığımızda başta ekonomik sorunların yattığını söylüyorlar. Evet doğrudur, Broşürlerden afişlere –gazetelerden her türlü görsel alanda yayın yapmak başlı başına bir ekonomik külfettir. Durum böyle olunca da en kolay ve ucuz olan fotoğraf oluyor. İnternetten indirip basarsın olur biter mantığı gelişiyor. Yada emek dostu sınıftan yana mücadele içinde olan örgütlü yada örgütsüz fotoğrafçılardan fotoğrafları edinirsin. Sorun burada daha da çatallaşıyor.
Fotoğrafın görsel dili ve gücü  yok edilerek kullanılıyor. Çözüm ortaya bir fotoğraf makinası alınıp düğmeye basan birilerine fotoğraf çekme işinin verilmesi olarak sağlanıyor. Fotoğraf kurumlar tarafından bilinçli olarak kullanılamadığı içinde hem emek cephesinde fotoğrafçılar / fotoğraf sanatçıları kalıcı olamıyor hem de mücadele içinde sağlayacağı yarar ortadan kalkmış oluyor. Bireysel çabaları ayrı tutuyorum tabii ki. Son yıllarda fotoğraf derneklerinin dışında kurumsallaşma içinde olan yapılanmalar çeşitli alanlarda projeler ve atölye çalışmalarıyla bu alanda boşluğu doldurmaya gayret ediyorlar. Fotoğrafa gönül veren bir çok arkadaş, otobüs bilet paraları olmadan kendi çaplarında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kendilerini zorlayıp fotoğraf makine ve aksesuarları edinmeye çalışıyorlar. Kimileri öğrenci harçlıklarını biriktiriyor, Kimileri memur-işçi boğazlarından kesip fotoğraf makinası alıp fotoğrafla dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Fotoğraf alanında potansiyel var. Olmayan örgütlenme ve üretilen fotoğrafların kullanılamaması. Konuyu toparlamaya çalışırsak; Burjuvazi galerisinden, yarışmalara  fotoğrafı kullanıyor. İşçi sınıfının kurumları ne oranda kullanabiliyor? Peki kurumlar ne yapabilir? Fotoğrafçılar ne yapabilir?

Haftaya bu sorulara vereceğimiz yanıtların tartışılmasıyla devam edeceğiz..
Bu sorularla ilgili öneri ve düşüncelerinizi bekliyoruz. Ayrıca alanında uzman fotoğrafçılardan alacağımız öneri ve düşünceleri de paylaşacağız. Bol fotoğraflı haftalar dilerken paylaşmak istediğiniz fotoğrafları beklediğimi hatırlatırım.

……………………………………………..
FOTOĞRAFLAR:

01-  Fotoğraf: Özcan Yaman
Hakiki Türk Derisi
Bir mağaza kocaman etiket yapıp “Hakiki Türk Derisi” diyerek vitrinine asmış .
Acaba sayın Türkçü’ler fark ettiler mi? 
(Muhtemelen mağaza sahibi Türkiye'de yetiştirilmiş hayvanların derisi demek istiyor .) 


 
Fotoğraf: Özcan Yaman
Hesaplı alış veriş

Seyyar satıcı büyük marketlere karşı
Ardahanlı amca mendil satarak hesaplı alış verişin çelişkisini veriyor…


 
 

 

Fotoğraf: Özcan Yaman
Fotomuhabirler
















41- KÜLTÜR, SANAT, ESTETİK VE FOTOĞRAF-15 kasım 2009-Evrensel

KÜLTÜR, SANAT, ESTETİK VE FOTOĞRAF

Kadraj köşesini takip edenler hatırlayacaktır.. Zanaat ve Sanat başlıklı iki yazımızda fotoğrafta gerçekçilik, nesnel gerçekliğin ne olduğunda kalmıştık.  Araya günlük sorunlar girince fotoğrafın özelinden biraz uzaklaşmıştık. Günlük sorunlara  bir ara verip, konuya dönüyorum.
  
Kültür tanımından başlayarak fotoğrafla bağı kuralım. Kültürü, İnsan emeği ve onun üretkenliği ele alınmadan açıklayamayız. Yoksa soyut ve eksik kalır., çünkü emek ile kültür arasında doğrudan bir ilişki vardır. Biliyoruz ki; Homo –Sapiens’i en gelişmiş maymundan ayıran özellik “emek”tir. Yani insanlık emekle başlamıştır. El, insanlığın ilk üretim aracı olmuştur. İnsanın varolmasıyla başlayan, doğayı değiştirici ve dönüştürücü gücüyle, emeğin üretkenliğinin aracılığıyla, aktarılabilen-uyarlanabilen maddi-manevi sonuçlar kültür tanımını oluşturur. İnsanın doğayla olan mücadelesiyle başlayıp sürer ve kendini sürekli yeniler ve geliştirir. Kültürün tanımını yapan bir çok açıklamaya baktığımızda kimi Gelenek ve görenekler olarak açıklar, kimi Uygarlık olarak tanımlar kimi, Bilimsel gelişmeler olarak tanımlar kimi, modernleşme olarak tarif ediyor. Oysaki tüm bu tanımlamaları
kapsamaktadır. Fotoğrafın icadı ve bu güne kadar ki gelişimi de kültürel birikimin bir parçası olarak düşünülebilir. Sorun; İnsan için olan bu gelişmelerin gerçekte insanlığın ortak yarar ve çıkarlarına eşitlik ölçütünde ne derece kullanıldığıdır.? Bu noktada kültürün sınıfsal bakış açısıyla ele alınıp, kimliğinin işçi sınıfı açısından incelenmesi zorunludur. Dolayısıyla sınıf olarak kültürün kavramsallaştırılması ve Marksist bakış açısıyla ele alınması gerekliliktir.
Sınıfsız toplum kuruluncaya kadar da sınıfsal bir karekter taşıyacaktır. Kültürün tanımı sınıf mücadelesi içinde evrensel olma özelliğini ortaya koyar, geliştirir. Bu noktada; Kültür politika ve ideoloji ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yarının dünyası bu günkü politika ve ideolojik mücadeleyle birlikte kültürel değişimi de sağlayacaktır. Bu değişimde sanat da önemli bir oynayacaktır.
Genellikle kültür dediğimizde peşinden hemen sanat deriz. Yani kültür sanatı da barındıran bir kapsayıcılığa sahiptir. Ama sanat kültür demek değildir.
O halde sanat nedir diye sorabiliriz.?
Kültür tanımında olduğu gibi Sanat’ın da tanımında bir çok görüşle karşılaşıyoruz. Sanat güzelin sunulmasıdır!, Düş gücünün ortaya çıkarılmasıdır (yetenektir)! Sanat burjuva işidir.! Sanat, reklamdır, modadır, müziktir, resimdir odur budur. Karnını doyurma derdinde olanlar içinse zenginlerin boş işlerle uğraşması ve bol para harcadığı saçma sapan şeylerdir. Yani sanat manat onları bozar. Bazıları içinse propagandadır, politikadır, insanları eyleme sürükleyen ajitasyon malzemesidir.
Bildiğimiz kadarıyla insan toplulukları tarihin her döneminde sanatla ilgilenmiştir. Mağara duvarlarından, Kolektif iş yaparken çıkardıkları uyumlu seslere kadar, günümüze gelinceye kadar çeşitli duyguların etkisiyle de olsa ortaya koydukları miraslardır. Kuşkusuz tüm yapılanları bulundukları dönemin koşulları belirlemiştir. Bu nedenle her çağla ilgili eserin kendine göre mantığı olduğunu kabul etmemiz en doğrusudur. Kısaca sanatın varlık nedeni hiçbir zaman aynı kalmaz.  Ortada bulunan bir çok sanat tanımı birbirini tamamlamakta yada bazıları çelişmektedir.  Kültür ve sanat kavramları için ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır. Özetlemeye çalışırsam.
Sanat;. Terminolojik açıdan, imge ve tasarım kavramlarından ne anladığımızın da açıklanması gerekiyor. İmge, gerçekliğin sanatsal çağrıştırımıdır., Sanatçının bilincinde saptanmış haliyle nesnel dünyanın düşünsel bir tablosudur. Tasarım ise, sanatsal düşüncenin nesnelleşmesi olarak kendini gösterir ve duyularla algılanmasıdır. Yani, bir yeniden yorumlamadır, yeniden yaratımdır. Özetle, bir soyutlamadır diyebiliriz. Sanatın birlikte ele alınacağı bir çok ilişki birbiriyle bağıntılıdır. Sanat ve ideoloji-Sanat ve felsefe- sanat ve ahlak ….
Kısaca, sınıflı toplumlar olduğu sürece,  sanat bir sınıfsallığa sahiptir. Bu sınıfsal bakış açısı kavramların literatüre göre değerlendirilmesi ve yorumlanması şeklinde hayat bulur. Bu da yöntembilimsel bir çalışmanın sonucu olarak bizi yönlendirir. Sanatçıyı, nesnel dünyanın, öznel tasarımı sürecinde durduğu yer ve hayata bakışı yönlendirir. Bu da tarafsız sanat eseri yaratılamayacağına işaret eder. Genellikle güzelin bilimi olarak sunulan estetik, Gerçekliğin sanatsal özümsenmesinin bilimidir. Estetik duygular, insanın estetik yeti ve gereksinmeleri, nesnel dünya ile olaylar üstüne yapılan değerlendirmeler pratik içinde oluşur.
Sanatın her zaman sınıfsal bir niteliği vardır, ama bu nitelik toplumsal çelişkilerin keskinleştiği dönemlerde daha bir netlik kazanır. Bu yüzden yaşadığımız dönemde sanat alanında ideolojik  savaşımın büyük bir yoğunluk kazanması doğaldır. Kısaca toparlarsak, Sanat ;Kültürel birikimin tarihsel ve toplumsal nitelik kazanmasıdır diyebiliriz
Konuyu daha fazla dallandırmadan fotoğrafla olan ilişkiye geleyim.
Fotoğrafta nesnel gerçekliği, yorumlayabilme yetisini, gerçekçi yöntemle sağlayabiliriz.
Sanatı bir anlatım ve düşüncenin eyleme dönüştüğü bir yol olarak görürsek, gerçekçilik kavramını da algılamamız kolaylaşır. Gerçekçi yöntem bize yol gösterir. Yani neyin fotoğrafını nasıl çekeceğimizin yolunu. Fotoğrafın sanat olabilmesinin yolu yada Fotoğraf sanatçısı olabilmenin yolu Fotoğrafın fikir/düşünsel yanı dediğimiz içeriğinin, biçimlendirilmesi için soyutlama yeteneğinin kazanılması gerekir. Bir nesneye bir anlam katmak, yani kavram atfedebilmektir. Fotoğrafta soyutlama yapabilmek için ise her şeyden önce özümleme yapabilme yeteneği gereklidir. Bu da bilimsel bir yöntemle olur. Konulara bakış açısının yöntemi asla kişisel değildir. Bu işin subjektif tarafı yoktur. ( Yanlış anlaşılmasın kişisel yorumdan bahsetmiyorum) “Ben böyle yapıyorum, isteyen anlasın , isteyen anlamasın denilemez.” Gerçek anlamda fotoğraf sanatçısı olabilmenin yolu konulara yeni bir nitelik kazandırılmasıyla mümkündür. Yoksa nereden geldiği belli olmayan bir ilhamla sanatçı olunamayacağı gibi. Sanatçı doğmakta mümkün değildir. ..
Yazıyı sonlandırırken, sanatın ideolojik yapısını ve bir aydın olma bilincini özetleyen şu notu hatırlatalım:
Louis Aragon’a sormuşlar;” Nesiniz siz, yazar mı, yoksa komünist mi?”
Aragon,” …Her şeyden önce bir yazarım , ben . Onun içinde komünistim.”

Bu yazıyla ilgili daha önceki zanaat ve sanat yazılarının okunması bütünlüğü oluşturacaktır. Merak edenler Evrensel internet sitesinden ulaşabilirler. www.evrensel.net

Yararlanılan ve önerilen kaynaklar;
Siyasal kültür ve yöntem: Aytunç Altındal- Kültür ve politika : Aydın Çubukçu –  Estetik: Avner Ziss

……………………………………………………………………….










FOTOĞRAFLAR:
Fotoğraf: Murat Germen: AURO
Galeride, müzede, sanat fuarında olsun veya pazarda, markette olsun; sergilenenler belli bir “aura”ları varsa daha çok tercih edilirler. Bu aura, sergilenenin kendinden menkul “güzelliğinin” ötesinde; bazen modayı oluşturan güncel eğilimlere, bazen serginin gerçekleştirildiği mekanın niteliğine, bazen sergileyen kişi veya markanın kim olduğuna, bazen havanın güneşli olup olmadığıyla bağıntılı olarak al(gılay)ıcıların keyfine, bazen sergileyen ile olumlu yorumlayarak pazarlayan arasındaki “simbiyotik” ilişkilere, bazen de sergileyenin beyanı ve o beyanın al(gılay)ıcıların gözündeki kavrayışa göre şekillenir. Bir şeyi güzel kılan sadece kendisi değildir, bir şey rahatlıkla “güzel” kılınabilir de...
Sanatsal yaratıda sanatçının öznel yönelişi yeni bir biçim ve estetikle bizlere sunuluyor.         
“Aura” serisi; 10 Kasım – 10 Aralık 2009 tarihleri arasında C.A.M. Galeri / Nişantaşı adresinde görülebilir. 

 

2-Fotoğraf: Özcan Yaman
Çelişki

Enstantene fotoğrafta çelişkiyi yakalamak – Detay fotoğrafta kızın gözlerinin gülmesi ve arkasındaki gözlük imajı fotoğrafı okumada anlamlar üretilmesini sağlıyor-

 
3-Fotoğraf: Özcan Yaman
Soyutlama

Fotoğrafta soyutlama yapmak bilgisayar oynaması yapmayı gerektirmeyebilir. Çekilen konunun kavramsal çağrışımlarda bulunması yeterlidir.


40- YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ-08 Kasım 2009-Evrensel-Özcan Yaman

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ

“… Savaşa karşı bir şey yapabilirmiyiz? Sorusunu sormak zorundayız. Kapitalizm varolduğu sürece savaşı ortadan kaldıramayacağımız konusunda açığız. Fakat biz bütün gücümüzle Emperyalizme, savaşa karşı mücadele yürüttüğümüzde kapitalizmi yenebiliriz. Bunun için uzun yada kısa vadede egemen sınıflardan, bir kitlenin diğer kitleye saldırması çağrısı geldiğinde kitlelerden; Hayır bunu yapmayacağız!
Açıklamasında bulunma zorunluluğu olduğunu en son kişiye kavratıncaya dek çalışmak zorundayız.! …Ve halk … günümüzde savaşların sadece küçük bir avuç kapitalist savaş avcısının ve sömürücülerin yararına yürütüldüğünü, büyük kitlenin ise her açıdan militarizmin kurbanı olduğunu … kavradığında, o zaman bu düşünce kitlede öyle politik bir güce dönüşür ki, tüm süngüler onun önünde kırılır.
(4 aralık 1911 Rosa Luksemburg)

Son günlerde Kürt açılımı- Demokratik açılım derken birden domuz gribi gündeme geldi. Su'yun ticarileştirilmesi, Kanser hastası Güler Zere’nin durumu, Elektrikten, doğalgaza, Suya ve  cep telefonlarına geldi gelecek zamlar, Sağlık sisteminin ( SSGSS) özelleştirilmesi. Hatta mahkeme kararlarıyla “Devletin sosyal bir hukuk devleti olmadığının tescillendiği” (Dr.Zeki Gül’ün 4 Kasım günü Evrensel’de yayınlanan yazısı) günleri yaşıyoruz. Diyarbakır sporun yaşadığı şoven baskı bir yanda diğer yanda hızla yükselen milyon dolarlık şaşalı ve parıltılı estetize edilmiş sözde yaşam kültürü şoku. Özel hastanelerden holdinglere ve onların, sanki bolluk bereket içinde yaşayan bir Türkiye imajı veren sınıfsallığı estetize ederek yoksulları daha yoksul yapan politikaları.Sanki halkla dalga geçiliyor. Kapitalizm sermayenin ihtiyaçlarına göre yapılanmasını sürdürüyor. İstanbul finans ve sanat merkezi oluyor ya…

Bu ülkenin bir avuç aydın ve sanatçısı bu gidişe dur demeye çalışan işçi emekçi kardeşleriyle oradan oraya koşturuyor. Hangi oluşuma baksak yaklaşık hep aynı isimler. Birgün F tiplerine karşı, diğer gün Suyun ticarileştirilmesine karşı öbür gün işkencelere karşı derken sistemin çıkardığı sorunlara karşı refleks göstermeye çalışıyor.
Bir grup sanatçı ‘Barış için Sanat’ diyerek yolu açınca büyüdükçe büyüdü. Bu topraklarda yaşayan tüm halkların hakları vardır ve kardeşçe yaşamak istiyoruz diyerek 3 Kasım’da Garaj İstanbul’da yaptıkları etkinlikle her dilde barış taleplerini dile getirdiler.
Taner Güven arkadaşımızın yazdığı gibi…” Biz sanatçılar, hümanist, nihilist, küskün, özgün, özgür birey, toplumcu vs. olabiliriz, bunları çoğaltmak mümkün. Başlangıç sayılabilecek bu süreçte, en önemli işlerden biri Barış için eylemlilik içinde birbirimizi çoğaltmak olmalıdır… Nedeni ne olursa olsun, pek çok sanatçının girişimden haberinin olmaması yakıcı bir sorundur. Onların girişime ve etkinliklere kendiliklerinden gelmelerini beklemek yerine, onları davet etmek, derdimizi anlatmak,  girişimden haberdar etmek gerekir… Bunun için girişim aktivisti olan her sanatçı ulaşabildiklerine ivedi olarak ulaşmalıdır…

Savaş, toplumsal gruplarda yarattığı mağduriyet itibariyle herkesi ilgilendirse de, Barış somut olarak savaşan taraflar arasında olur…  Barış’ın, siyasal, toplumsal ve sanatsal, insana dair tüm süreçlerin toplamı yeni bir tasarı olduğu gerçeği, bizim durumumuzu da belirlemektedir. Bir yandan hayatın içinde, sokaklarda işlevsel etkinlikler yaparken öte yandan, meclisteki siyasi partilere baskı yapacak pratikler geliştirmek durumundayız….”

Yine bu konuda “Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı” isimli kitabının sonsöz  bölümlerinden yerimiz elverdiği ölçüde alıntıladığım yazıyı Ahmet Cemal’in çevirisiyle sunuyorum.
Sonsöz
Günümüz insanlarının giderek proleterleşmesi ve kitle oluşumlarının çoğalması, aynı olayın iki ayrı yüzünden başka bir şey değildir. Faşizm, yeni oluşan, proleterleşmiş kitleleri, bu kitlelerin ortadan kaldırılmasını istediği mülkiyet ilişkilerine dokunmadan örgütleme çabasındadır. Faşizm, kurtuluşunu, kitlelerin kendilerini ifade edebilmelerini (elbet haklarını tanımaya asla yanaşmaksızın) sağlamakta bulmaktadır. Kitlelerin mülkiyet koşullarının değiştirilmesini isteme hakları vardır; faşizm ise bu koşulların konserve edilişini, sözü edilen kitlelerin ifadesi kılmak peşindedir. Faşizm kendi içinde tutarlı olarak, politik yaşamın estetize edilmesini amaçlar. Faşizmin bir liderin kültüyle boyunduruk altına aldığı kitlelerin ırzına geçilmesiyle, yine faşizmin kült değerlerinin üretilmesi için yararlandığı bir aygıtın ırzına geçilmesi, birbiriyle örtüşmektedir.
Politikanın estetize edilmesine yönelik bütün çabalar, tek bir noktada doruğuna yarar. Bu nokta, savaştır. .. Teknik, nehirleri kanalize edecek yerde, insan selini siperlere yöneltmekte, uçaklarından tohum atacak yerde kentlere yangın bombaları yağdırmaktadır; gaz savaşında ise Aura 'yı yeni bir biçimde ortadan kaldırmaya yarayan bir araç bulmuştur. ''Fiat ars, pereat mundus'' (“Sanat olsun, isterse dünya batsın” Ç.N) diyen faşizm, tekniğin değişime uğrattığı, duyusal algılamanın sanatsal düzlemde doyuma ulaştırılmasını, Marinetti'nin itiraf ettiği gibi, savaştan bekler. Bu, herhalde tam anlamıyla sanat sanat içindir'in gerçekleşmesi olmaktadır. Bir zamanlar Homeros'ta, Olimpos Dağı'ndaki tanrıların gözünde bir tür sergi malzemesi olan İnsanlık, şimdi kendi kendisi için bir sergi malzemesi olup çıkmıştır. Kendine yabancılaşması, ona kendi yıkımını birinci sınıf bir estetik haz kaynağı niteliğiyle yaşatacak boyutlara varmıştır. Faşizmin politikayı estetize etme çabalarının vardığı nokta, İşte budur. Komünizm, buna sanatın politize edilmesiyle yanıt verir. ..”


……………………………………………………………………………………………………..

FOTOĞRAFLAR:













39-KİTAP FUARI VE SANAT-02 Kasım 2009-Evrensel-Özcan Yaman

KİTAP FUARI VE SANAT

Eylül ayından bu yana süren sanat alanındaki hareketlilik kitapla buluşarak, Tüyap’ta sürüyor. Gündem çok yoğun ve yazacak bir çok konu da birikti. Bu haftayı kendimize ayıralım istedim. Çünkü gerek ben, gerekse içinde yer aldığım redfotoğraf grubu Tüyap’taki sanat fuarında Alternatif platform içinde yer alıyoruz. 7.-8. ve özellikle 9. hollerde sergilere bekliyoruz.

Bilindiği gibi 1 Mayıs sergileri, Kentsel dönüşüm sergileriyle fotoğraf alanında muhalif tavrını koruyan redfotoğraf Gerçekliğin sanatsal yaratıdaki yerini hakikiliğini korumayı görev edinmiş bir grup olarak otuza yakın fotoğrafçının kolektif emeğini bu Alternatif Platform içinde sergiliyor. 1 Mayıs’tan, Kayıplara, Kürt açılımından Kentsel dönüşüme, 11.Breht’li Bienalden, Kapitalizm eleştirilerinin bir özetini sergilediğimiz bu fuarı önemsiyoruz. Sergiyle ilgili öneri ve eleştirilerinizi de beklediğimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Aşağıda Tüyap’la ilgili açıklamaların bu anlamda önemli olduğunu düşünerek sizlerle paylaşıyorum.
 
Yurt içi ve yurt dışından 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen 28. İstanbul Kitap Fuarı’nda uluslararası etkinliklerin yanı sıra söyleşi, panel, şiir dinletisi, atölye ve çocuk aktiviteleriyle birlikte 297 etkinlik düzenleniyor... TÜYAP tarafından,
31 Ekim-8 Kasım 2009 tarihleri arasında izleyicileriyle buluşuyor. ARTİST 2009/19. İstanbul Sanat Fuarı sanatseverlerle buluşmasını sürdürüyor… Bu sene yurt içi ve yurt dışından 100 sanat galerisi ve sanat kurumunun katılacağı İstanbul Sanat Fuarı dokuz gün süresince birbirinden önemli sergilere ev sahipliği yapıyor.
Alternatif Platform Büyük Sanat Buluşması/İnisiyatifler Sergisi
97 bağımsız sanatçı, 18 sanatçı grubu; 265 katılımcı, ortak tema ve sorunsallarla bir araya geldi, tartıştı, tasarladı, üretti... şimdi yapıtlarını birlikte sergiliyor. Türkiye’nin en geniş katılımlı sergisi My Name is Casper, yepyeni bir oluşumu; sivil, özgür birlikteliği ortaya koyarak katılan sanatçı sayısı, yapıt ve yorum çeşitliliğinin yanı sıra My Name is Casper, düzenleme, sergileme teknik ve anlayışıyla da Türkiye’de bir ilk örnek oluşturmaktadır.  
My Name is Casper; 2009 yılı başlarından itibaren Karşı Sanat Çalışmaları bünyesinde düzenlenen Brecht, Marksist Estetik, Sanat ve Siyaset konulu söyleşiler, atölyeler, dünyada hızla derinleşen kriz sürecinde sanatın ve sanatçının yerini, konumunu sorgulamayı getirirken yaşadığımız coğrafya ve tarih üzerinden süregiden sorunlarımızı, ütopyalarımızı anlamak, tartışmak, ilişkilendirmek isteyen çözüm ortaklarına, birlikteliğe, dayanışmaya olan ihtiyaçtan doğmuştur.
216- “Sistem Arızası” sergisi
 Çoğunlukla Anadolu yakasında yaşayıp üreten, telefon alan kodunu yakada üretmenin ve düşünmenin kodu olarak seçen 216 sanatçıları, sanatın müzelerde, sergi mekanlarında, atölyelerde yer aldığı kadar gündelik hayata da karışması gerektiğini düşünen bir inisiyatiftir. 216, İstanbul Sanat Fuarı’nda  “Sistem Arızası” sergisiyle  “bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni olarak sistem’in yaşam ve insan için amaçladığı ne?” sorusuna yanıt arayacak.

Koridoor Bu Yıl da TÜYAP
Türkiye çağdaş sanat ortamına katkıda bulunmak ve doğu-batı diyalogunu Türkiye üzerinden sağlamak amacıyla Londra’da kurulan Koridor Çağdaş Sanat Programları 19. İstanbul Sanat Fuarı’na  15 ülkeden 60 sanatçı ile katılıyor. Denizhan Özer küratörlüğünde “Yüz Yüze Diyaloglar” başlığı altında gerçekleşecek sergide resim, heykel, fotoğraf, enstalasyon, video gibi farklı disiplinlerden 100 eser sergileniyor.
Bağımsız Gruplar TÜYAP’ta
Her yıl olduğu gibi bu sene de Bağımsız Gruplar TÜYAP’ta farklı disiplinlerden yüzlerce eser sergileyecekler. Bağımsız Sanat Grupları arasında Alternatif Platform, Arkhe Grubu, Artivist, Bizler Gibiler, Dengedenk, Direnç Noktası, Dorlion Sanat Grubu, Düz Kontak Grubu, Grup A, Hiç/Nothing, Hiçbiri, İmge Sanat Grubu, Scorpit Sanat Grubu, Üretimhane, Yeldeğirmeni Sanatsal İşler Atölyesi, Akadeğilmi Grubu, Art+ı 20, Doğuyorum Sanatevi Grubu, Genç Sanat Sanal Müzesi, Hayal Atölyesi, IDGSA 80’liler Grubu ve Kolektif Bağımsız Gruplar arasında.
Gruplar fuar süresince video, enstalasyon, performans, resim, heykel, seramik, fotoğraf, ve ilüstrasyon çalışmalarını sergiyorlar…
Onur Ödülleri Sahiplerini Buldu
19. İstanbul Sanat Fuarı,Sanatçı Onur Ödülü Sayın Muhsin Kut’a verilirken; Eleştirmen Onur Ödülü Sayın Prof. Dr. Erhan Karaesmen’e, Sanatsever Kurum Onur Ödülü Kadıköy Belediyesi’ne ve Koleksiyoner Onur Ödülü ise Sayın Lale ve Cengiz Akıncı’ya  verildi. Ödüller, 2 Kasım 2009 Pazartesi akşamı TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi/Interexpo Salonu’nda düzenlenecek olan törenle verilecektir.
Bu yıl İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı değerli şair, tiyatro eleştirmeni ve çevirmen Cevat Çapan olurken ana teması “Kültürlerarası Diyalogda Çeviri” olarak belirlenmiştir. Öğrenci, öğretmen ve emeklilere girişin ücretsiz olduğu fuar giriş ücreti 5 tl’dir. 28. İstanbul Kitap Fuarı, ARTİST 2009 - 19. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecektir.
ARTİST 2009/19. İstanbul Sanat Fuarı, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen 28. İstanbul Kitap Fuarı ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecektir. Öğrenci, öğretmen ve emeklilere giriş ücretsiz olduğu fuar giriş bedeli 5 TL dir.

Fotoğraflar
Tüyap Sergilerinin hazırlanış aşamasından örneklerdir.