Fotoğraf; Eren Aktaş
BAYRAM HAYALİ
Kapitalizmin politikayı estetize etme
çabalarına karşılık, İşçi sınıfının da
sanatı politize etmeye çalışarak cevap vermesi kadar doğal bir yol
yoktur. Hatta bir zorunluluktur.
Geçen hafta genelde sanatın, özelde fotoğrafın sınıfsal açıdan kullanımı
ve fotoğrafçılar açısından durumunu konuştuk. Konuyla ilgili görüşler geliyor. İlk
olarak zaman zaman fotoğraflarını bu köşede gördüğümüz fotoğrafçı arkadaşımız Murat Germen’e yer
veriyoruz. Önümüzdeki haftalarda bu görüşlere yer vereceğiz.
Tarihi sınıf mücadeleleri yapar diyoruz. Sınıfa karşı sınıf bakışıyla
strateji ve taktikler geliştirilir. Yani Burjuvazinin her sözüne karşılık, işçi
sınıfının da söyleyecek bir sözü vardır. Bu anlamda yaşadığımız sistem içinde,
sendikalar önemli bir yer tutar. Sendikalar işlevleri dolayısıyla sistemde işçi
sınıfının çıkarlarını koruduğu güçlü örgütlerdir. Yada öyle olduklarını varsaydığımız
kurumlardır. Devamında emek cephesinde yer alan birçok parti, dernek ve
örgütler bu mücadelede yer almaktadır.
İdeolojik mücadele, demokratik ve ekonomik mücadele tamam. Peki işçi
sınıfının sanatsal alanda mücadelesi ne durumda? Yani işçi sınıfının sanata
ihtiyacı varmı yok mu? Şimdi hemen öyle şey olur mu tabii ki sanat önemli
diyenlerimiz olacak. Pratikte karşılığı nedir?
Konu ile ilgili sayfalarca yazabiliriz. Gelin bir hayal kuralım.
Bu gün özellikle İstanbul Beyoğlu sanat ve kültür merkezi olarak
bildiğimiz bir bölgedir. İstiklal caddesine Taksimden girip ilerlemeye
başlayalım. Hemen sağda Fransız konsolosluğu ve sanat etkinliklerini
sergiledikleri kültür merkezleri, biraz ilerleyince Aksanat
Tünele kadar irili ufaklı birçok galeri ve kültür merkezleri. Çoğunluğu
büyük holding ve sermaye gruplarına bağlı galeri ve sergi salonları. Genelde
arka sokaklar ve binaların üst katlarında tek odalara sıkışmış muhalif ve
alternatif sanatsal etkinliklerde bulunan kültür merkezleri.Alternatif ve
muhalif yanıyla Karşı sanat çalışmaları
beklide içlerinde en kurumsallaşmışı.Ülke geneline yaydığımızda tablo daha da
vahim.
Bir hayal kuralım. İstiklal caddesi üstünde koca bir bina. Giriş katı
ışıl ışıl sergi salonu. Üstünde bir büyük sendikanın galerisi olduğu yazıyor.
Emek mücadelesi içindeki sanatçıların sergileri . Üst katlar müzik ten
seminerlere kadar atölyelerin olduğu çalışma mekanları. Yalnızca sergi salonu
değil, bir işçi kültür merkezi. Buralarda geliştirilen sanatsal faaliyetlerin
mitinglerden eylemlere yansımasını bir düşünelim. Öğrencilerden işçilere,
memurlardan ev kadınlarına tıklım tıklım gelen gidenler… hayal bu ya…
Sanatsal yaratıda işin özneleri hayatla sanatı buluşturuyorlar. Bunun
içinde öncelikle sendika şubelerinde adımların atılarak genel merkezlerin
zorlanması gerekiyor beklide.
Bu gün bayram. Bende böyle bir
hayal kurdum ve paylaştım. Bu hayallerin gerçekleştiği bayramlarda birlikte
olmayı diliyorum.
Bu hafta ilk
olarak görüşlerini yazan Murat Germen’e yer veriyoruz.
Şu anda bir
galeriye bağlı çalışıyorum ve eser satmak için sergi açıyorum. yaptığım sanatla
hayatımı kazanıp, sanatıma daha çok vakit ayırmak istiyorum. sanat, ciddiye
alırsanız, gerçekten çok zor bir eylem ve her işte olduğu gibi ne kadar çok
vakit ayırırsanız o derece iyi sonuç elde edebiliyorsunuz.
Politika ise hayatımın çok önemli bir parçası. yerel ve küresel gelişmelerle ilgili hergün en az 2-3 makale indiriyorum internetten. Amacım ilerde kurgusal ve / veya olgusal bir kitap yazmak. derslerde de politik içerikli paylaşımlar yapmayı seviyor ve doğru buluyorum.
Ama politika ve sanatı aynı zeminde birleştirme bana biraz "oksimoron" bir hal gibi geliyor; yani birbirleri ile karşıt içerikteki kavramların kısır döngü oluşturması söz konusu. sanat üretimi ve paylaşımı itibariyle hayli kişisel bir eylem; belli kuralları yok, iletişim konvansiyonları yok, ne zaman ne çıkacağı belli değil, programa bağlı değil, alıcısı var, patronajı var, sponsoru var… politika ise uzun vadeli planlama gerektiren, kolektif, örgütlenmenin kaçınılmaz olduğu, keyfin olduğu zaman değil her zaman duyarlı olmanı gerektiren bir pratik. bu yüzden politika, sergi veya sergi açılışları gibi günlük, harcıalem durumlar için harcanacak bir konu değil bence. sergilerde ve özellikle açılışlarda gördüğüm insanların çok büyük çoğunluğu zaten görece hali vakti yerinde, politik haksızlıkların direkt muhatabı olmamış insanlar. dolayısı ile sanatçılar birbirlerine, arkadaşlarına, izleyicilerine zaten bildikleri bilgileri defaatle aktarıp duruyorlar, ağır politik içerik imgeleştirme yoluyla iyice banalleşiyor, hafifleşiyor ve en sonunda politik içerikler sanatçıların özgeçmişlerinde birer satıra dönüşüyorlar. politik olarak aktif bir şeyler yapmak istiyorsak sergiler ve galeriler bunun doğru mecrası değildir.
Politika ise hayatımın çok önemli bir parçası. yerel ve küresel gelişmelerle ilgili hergün en az 2-3 makale indiriyorum internetten. Amacım ilerde kurgusal ve / veya olgusal bir kitap yazmak. derslerde de politik içerikli paylaşımlar yapmayı seviyor ve doğru buluyorum.
Ama politika ve sanatı aynı zeminde birleştirme bana biraz "oksimoron" bir hal gibi geliyor; yani birbirleri ile karşıt içerikteki kavramların kısır döngü oluşturması söz konusu. sanat üretimi ve paylaşımı itibariyle hayli kişisel bir eylem; belli kuralları yok, iletişim konvansiyonları yok, ne zaman ne çıkacağı belli değil, programa bağlı değil, alıcısı var, patronajı var, sponsoru var… politika ise uzun vadeli planlama gerektiren, kolektif, örgütlenmenin kaçınılmaz olduğu, keyfin olduğu zaman değil her zaman duyarlı olmanı gerektiren bir pratik. bu yüzden politika, sergi veya sergi açılışları gibi günlük, harcıalem durumlar için harcanacak bir konu değil bence. sergilerde ve özellikle açılışlarda gördüğüm insanların çok büyük çoğunluğu zaten görece hali vakti yerinde, politik haksızlıkların direkt muhatabı olmamış insanlar. dolayısı ile sanatçılar birbirlerine, arkadaşlarına, izleyicilerine zaten bildikleri bilgileri defaatle aktarıp duruyorlar, ağır politik içerik imgeleştirme yoluyla iyice banalleşiyor, hafifleşiyor ve en sonunda politik içerikler sanatçıların özgeçmişlerinde birer satıra dönüşüyorlar. politik olarak aktif bir şeyler yapmak istiyorsak sergiler ve galeriler bunun doğru mecrası değildir.
Basında
fotografın kullanımı fotograf dağıtan ajansların ve medya kuruluşlarının
tekelinde (birgün, evrensel gibi daha bağımsız haber kaynaklarının dışında). bu
ajansların belli bir bölümü de reuters, AFP gibi dünyanın önde giden ajansları.
bu ajanslar egemen kültürlere ait olduklarından servis ettikleri fotograflar da
ona göre olmakta. bu tür kaynaklardan, örneğin, ırak'ta amerikan askerlerinin
gerçekleştirdiği felluce katliamına ilişkin fotograf pek alamazsın; bu
katliamdan ancak ırak'taki bireysel anonim kaynaklar tarafından çekilmiş cep
telefonu kameraları fotografları aracılığı ile haberdar olursun.
Bu hegemonyaya alternatif alanı ben internet ortamı olarak görüyorum. belli bir ideolojide olan bir basın kuruluşunun gazetesinde, gazete patronunun kontrolünde seçilmiş imzalı ve "profesyonel" bir fotograf görmektense, internet üzerindeki bir blogda kimin çektiği belli olmayan ama hiç bir şekilde sansür uygulanmamış ve belki de bu yüzden bir çok kimsenin içerdiği şiddetten dolayı bakamadığı, amatör ama belki daha "gerçek" fotograflara bakmayı tercih ederim. çünkü o tür fotograflar yapılan zulmü unutmayacağım bir şekilde kafama kazıyabiliyorlar; haksızlıklarla mücadele etmek için ise, ülkemizde yapılanın tersine, unutmamak gerekiyor.
sergi, afiş, etkinlik duyurularında kullanılan fotograflar dikkat çekmek amacı taşıdıkları için, çoğunlukla içerikten çok estetik ve grafik ağırlıklı, hatta bazen sansasyonel sayılabilecek fotograflardan seçilebiliyorlar. bu mecrada amaç bu olduğu için bunu çok yadırgamıyorum, çünkü bu tarzın varoluş biçimi bu çeşit bir görselliğe dayanıyor. bu yüzden de bu tür etkinliklere politikanın alet edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
selamlar, sevgiler
Murat Germen
Bu hegemonyaya alternatif alanı ben internet ortamı olarak görüyorum. belli bir ideolojide olan bir basın kuruluşunun gazetesinde, gazete patronunun kontrolünde seçilmiş imzalı ve "profesyonel" bir fotograf görmektense, internet üzerindeki bir blogda kimin çektiği belli olmayan ama hiç bir şekilde sansür uygulanmamış ve belki de bu yüzden bir çok kimsenin içerdiği şiddetten dolayı bakamadığı, amatör ama belki daha "gerçek" fotograflara bakmayı tercih ederim. çünkü o tür fotograflar yapılan zulmü unutmayacağım bir şekilde kafama kazıyabiliyorlar; haksızlıklarla mücadele etmek için ise, ülkemizde yapılanın tersine, unutmamak gerekiyor.
sergi, afiş, etkinlik duyurularında kullanılan fotograflar dikkat çekmek amacı taşıdıkları için, çoğunlukla içerikten çok estetik ve grafik ağırlıklı, hatta bazen sansasyonel sayılabilecek fotograflardan seçilebiliyorlar. bu mecrada amaç bu olduğu için bunu çok yadırgamıyorum, çünkü bu tarzın varoluş biçimi bu çeşit bir görselliğe dayanıyor. bu yüzden de bu tür etkinliklere politikanın alet edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
selamlar, sevgiler
Murat Germen
Fotoğraf; Eda Kum
Fotoğraf Muzaffer Özkurt