özcan yaman
Gazeteci fotografçı yazan çizen kendi halinde bir adam. Fotograf, sanat ve siyaset üçgeninde dolaşır. Gelin birlikte dolaşalım.
Translate
Bu Blogda Ara
İZLER - SÖZLER / Sennur Sezer'in fotoğraflarıma yaptığı yorumlar/2019
06 mutluluğun fotoğrafı
Bu bölümde ''mutluluğun fotoğrafı.''
2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım.
Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm.
Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle...
03 bir fotoğrafçı veya bir yazar olmak
2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm. Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde ''bir fotoğrafçı veya yazar olmak...''
02 muhalif fotoğrafcı olmak
2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm. Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde Muhalif fotoğrafçı olmak!
01 fotoğrafa başlayış....
2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET
programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden.
İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm.
Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde fotoğrafa başlayış hikayem kısaca tabii:))
489-ASKOROS DERESİ-EVRENSEL-ÖZCAN YAMAN-5 HAZİRAN2020
Askoros deresi…
Onlar adaletsizliğin göbeğinden, adalet diye
haykırıyorlar. Bu ülkenin büyük olayları olarak tarihe geçen birçok davada
savunman oldular. Soma davasında, Ankara katliamı davasında ve nicelerinde…
Zaman geldi müvekkillerinin hakları için ölüm orucuna
yattılar.
840 gün cezaevinde yatan Osman Kavala için inanılmaz
suçlamalar yapıldı. Peki Kavala bir yıl yatıp ölüm orucuna başlasaydı ve
ölseydi. Ne olacaktı? Öldükten sonra Pardon mu denecekti?
20 Mart 2019’da görülen 6’sı tutuklu 20 avukatın
yargılandığı karar duruşmasında 18 avukata 3 yıl 1 ay 15 gün ile 18 yıl 9 ay
arasında toplam 159 yıl hapis cezası verildi. Dosya şu an Yargıtay
aşamasında.
“Bu sadece bizimle ilgili bir mesele değil. Evet,
simgesel olarak biz kendimiz için, müvekkillerimiz için adalet istiyoruz ama
asıl mesele toplumda adil yargılanmanın olmaması. Biz tutukluyuz, elimiz
kolumuz bağlı ama buna rağmen direniyoruz. Hiçbir yolumuz kalmadı, kendimizi
ölüm orucuna yatırdık. Siz bir yol bulabilirsiniz, sadece hareketlenin
istiyoruz. Diyor ya ozan, ‘Can için yalvarmam sana, mazlumlar bana darılır.’
Biz adil yargılanmak istiyoruz, bunu sadece kendimiz için değil, bütün halkımız
için istiyoruz.”
Adaletsizliğe, haksızlığa ve vicdansızlığa karşı
çıkanlar, Ebru ve Aytaç’ın seslerine ses vermeliyiz. Ölüm oruçlarına karşı
olabiliriz ama onlar ölüyorlar ve arkaları gelecek.
Hallac-ı Mansur ‘’Cehennem acı çektiğimiz yer değil, Acı
çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir’’ diyordu. Ama biz duyuyoruz,
duyuruyoruz. Sorumluları göreve çağırıyoruz. ‘’Adil yargılanma bir haktır’’ Sevgili
Ebru ve Aytaç, İnanıyorum ki sağ duyu galip gelecek ve ‘’adil yargılanma’ hakkı
kazanılacak. Çıktığınızda sen o güzel sesinle Askoros deresini söyleyeceksin,
şiirler okuyacak ve türküler söylenecek…
488- PANDEMİK KAOS - ÖZCAN YAMAN - EVRENSEL- 29 mayıs 2020
Pandemik kaos
Diyorlar ki; “Dünyamız COVID-19 virüsü tehdidi altında. Zengin fakir ayırmıyor. Hepimiz aynı gemideyiz. Sosyal izolasyon, temizlik”... Pandemiyle birlikte yönetenlerin ağzından düşürmedikleri bu söylemler ne kadar doğru? Üstüne komplo teorilerini ekleyin… Eğer “nedenleri” sormaz veya sorgulamazsak kader deyip ya Allah’a havale etmemiz ya da sineye çekmemiz bekleniyor.
Kapitalizm öyle bir sistemleşti ki 1929’da yaşadığı
krizi ve yeni ortaya çıkan pandemiler dönemine ‘vahşi kapitalizm’ dönemi
dediler. Ardından ‘insani kapitalizm’ kavramını geliştirdiler ‘neoliberal’
politikalar dediler. Sözde daha demokratik, fırsat eşitliğine dayalı, sorumlu
ama serbest ekonomik serbestlikli falan. Brecht’in deyimiyle ‘…Ama ekmek
satılmadı daha ucuza’… Adaletsizlik ve gelir dağılımı aldı başını gitti. Dünya
nüfusunun yüzde 15’lik dilimi her şeyin sahibi oldu. E kolay değil tabii
daha daha fazla kazanmak için doğayı talan etmeyi ihmal etmeden, ekoloji, börtü
böcek hayvanların yaşam alanları ne varsa canına okumaya başladılar. Sonra
deniz altı- üstü, gökyüzü, hava, oksijen, yağmur para indexlenebilecek ne varsa
içine edilmelerini sağladılar. Yeter mi? Yetmez tabii. Ortadoğu’da hegemonya,
milliyetçilik ve inançlar üstünden savaşlarda milyonlarca insanın ölmesini
sağlarlarken bol bol silah sattılar. Ama yeter mi? Yetmez tabii. Sağlık,
teknoloji alanlarını ‘modern’ daha ‘modern’ hale getirip yeni ilaç ve kimyasal
savaş endüstrileri geliştirip daha çok kazandılar. Bir yılda sömürge ülkeler
diyebileceğimiz Afrika ülkelerinde açlık ve yoksulluk ile buna bağlı
hastalıklardan ölen çocuk sayısı milyonları geçince pandemiye ne gerek vardı
ki. Takdir-i ilahi sayılsındı. Onlarla aynı gemide değildik ve dünyanın zengin
ülkelerine bir salgın yoktu.
Yani sınıfsal bir seçim yapıyordu hastalıklar,
virüsler. Ve insanlar öbür dünyaya göçüyorlardı. Ama bu sefer yaşananlar çok
başkaydı. Sınıf, sınır yani zengin fakir ayırmıyordu. Korona, işte insanlık
düşmanı bir virüs.
Dünyanın içine bu kadar edilirse o pislikten bıkan
doğa yeter deyip virüs silahını yarattı. Evet önceleri de pandemiler oldu.
İnsanlar öldü(rüldü). Ama kapitalizm yeni kavramlarla revize edildi.
Vahşilikten insaniliğe evrilmiş. Adaletsizlik ve sömürü daha da katmerleşti.
Anlayın artık doğa ezilenleri yoksulları uyarıyor
aslında ‘Yıllardır sömürülüyor, yaşam haklarınız elinizden alınıyor hâlâ bir
halt edemiyorsun’ diye isyan ediyor. Dünya sistemi şimdi çıkış yolu arıyor.
Neoliberal politikalar çöküyor. Büyük bir kaos derinlerden geliyor.
Bir saat, bir dakika bile sermaye için para demekken
üç ay rölantide çalışmak mahvolduk seslerini işitiyor musunuz? İşçiler
yoksullar çalıştırılırken, patronlar korunaklı mekanlarında pandeminin
bitmesini bekliyorlar. Yeter ki makineler çalışsın. Bu eşitsizlik bile
sınıfsal ayrımın ne olduğunu gösteriyor. Borsa rakamları birbirine karışıyor,
istatiksel veriler hızla aşağıya iniyor. Sermaye bağırıyor kahrolsun COVID-19
aman Allah’ım ikinci üçüncü dalgalarda gelebilirmiş eyvah ki eyvah.. Gitti
gidiyor paralar…
Dikkat ettiniz mi? Gündem her yerde koronavirüs
salgını. Savaşlar durdu veya Libya’da olduğu gibi maske takıp birbirlerini
öldürüyorlar. Suriye meselesi ne oldu? Ambargolar ne oldu? Küba deldi yine
‘İnsan sağlığı söz konusuysa gerisi teferruat’ diyerek insanlık dersi vermedi
mi? Amerika yalpalayıp duruyor, İngiltere boşuna ‘doğal bağışıklık’ yöntemini
deneyelim demedi.
Pandemi kapitalizmi bir kez daha sorgulamaya çağırdı.
Şimdi fedakarlık zamanı işçiler köle olun her şey eski haline dönsün
diyecekler.
Kısacası; Doğaya insana saygılı bir sistem kurulmazsa
daha çok kısa süreli pandemiler yaşayacağız. Kaos homurdanarak başladı. Benden
söylemesi…
https://www.evrensel.net/yazi/86438/pandemik-kaos
487- Ortaklaşa Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması ‘’KORONA GÜNLERİNDE FOTOĞRAF’’ ÖZCAN YAMAN-15 mayıs 2020
Ortaklaşa Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması
‘’KORONA GÜNLERİNDE FOTOĞRAF’’
Korona’lı günler başlayınca
yazılarımızda bu eksende oluyor. Türkiye’yle birlikte tüm dünya bir pandeminin
etkisi altında aylardır covit 19 virüsüyle yaşıyoruz. Hızla dijital
teknolojiyle haşır neşirliğimiz artıyor.
Dünyanın birçok ülkesinde
fotoğrafçılar ya da fotoğraf çeken herkes görev başına çağrılıyor. Kamu ve özel
kurumlar bir yandan, sanat ve fotoğraf dernekleri diğer yandan, bireysel
girişimle fotoğrafçılar öbür yandan internet üzerinden on-line olarak fotoğraf
projeleri, sohbetleri, arşivi yapıyorlar.
Örneğin Viyana’da sanat
müzeleri bu günleri belgeleyen fotoğraflar iletilmesini istiyor ve tarihe
kalıcılık sağlamaya çalıştığını duyuruyor.
Türkiye’de de durum aynı.
İfsaktan, İfod’a, Fotoğraf kolektifleri ve fotoğrafçılar kendi çaplarında
internet üzerinden örgütleniyor, belge biriktiriyor ve eğitime devam etmeye
çalışıyorlar. Belki de en kapsamlısı ‘’Korona Günlerinde Fotoğraf’’ başlığı ile
şu günlerde hararetle sürüyor. Sonuçlandırıldığında Türkiye’de gerçekleşen
projelerle birlikte hacimli bir pandemi dönemi belgesli ortaya çıkacak gibi
gözüküyor. Belki de uluslararası platformlarda ortak çalışma projelerinde yer
alacak. Çalışma esnasında özellikle editörlerin metinleri önemli kuramsal
birikim olarak kendini gösterdi. Editörler arasında fotoğrafın konu olan
alanlarında kendisi fotoğrafçı olmayan sosyal bilimci, sanat kuramcısı,
sanatçı/fotoğrafçı, Akademisyenlerin olması çalışmanın teorik alanını
oluştururken onların fotoğraf okumalarının getireceği değerli katkıların ortaya
çıkacağını da düşünüyorum.
En önemlisi ise herkesin
çalışmaları, günlük gelişmeleri takip edebileceği tüm editör mektuplarından
yararlanabileceği bir şeffaflığı kapsadığını da belirtmek isterim. Tabii bu
hacimli çalışmanın en önemli ayaklarından biri olan teknik destek ve organizasyonun
takdire şayan yanını da vurgulamak gerekiyor. Bu başarıyı Bülent Tüccar, Cem
Demir ile özellikle görsel/grafik çalışmalarıyla Günsel Baki ile Yücel
Tunca’nın gayretlerinin altını çizmem gerek. Katılımcılar ise bu projenin
gerçekleşmesinde en önemli unsur. Kısa süre içinde 400’e yakın örgütlenen
katılımcı/fotoğrafçıların gayretleri ise önemli.
İsteyen arkadaşlar Web
sitesinden; https://www.koronagunlerindefotograf.com ve sosyal medya hesaplarından
https://www.facebook.com/koronagunlerindefotograf/ şimdiden takip edebilirler. Mektuplardan yararlanabilirler.
Sitede yayınlanan açıklamadan
kısa bilgi vermek gerekirse;
Ortaklaşa
Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması ‘’Korona Günlerinde Fotoğraf’’
‘’Koronavirüs
kaynaklı pandeminin günlük yaşantımızdaki psikolojik, sosyal ve ekonomik
etkilerini fotoğraflıyor, paylaşıyor, biriktiriyoruz. Covid-19 virüsünden
korunmak amacıyla farklı biçimlerde de olsa sınırlanmış hayatlarımızın
"içeriden" ve "dışarıdan" görsel yansımalarından oluşacak
Korona Günlerinde Fotoğraf çalışmasına hallerimizi, duygularımızı, anlarımızı
fark ederek, kendimize daha içerden bakmayı deneyerek, bugünlerin görsel
belleğinin oluşmasına katkıda bulunuyoruz.’’…
"Bu çalışmanın fikri 10 Nisan 2020’de eski
Fotoğraf Vakfı – Galata Fotoğrafhanesi kurucuları arasında ortaya çıktı. İki
gün sonra, 12 Nisan’da, Vakıf ve Fotoğrafhane’nin aktif katılımcıları arasında
dolaşıma girdi. 14 Nisan’da ise daha geniş bir çevrede tartışmaya açıldı. İki
hafta süren hazırlık çalışmaları sonucunda Korona Günlerinde
Fotoğraf görsel bellek çalışmasının duyurusu Aykan Özener, Aylin
Leblebici, Bülent Tüccar, Cem Demir, Dora Günel, Emin Altan, Günseli Baki,
Handan Tunç, Hüseyin Yılmaz, Kamuran Feyzioğlu, Kemal Cengizkan, Necmi Kavuncu,
Özcan Yaman, Özcan Yurdalan, Serkan Çolak, Silva Bingaz, Sinan Kılıç, Yusuf
Aslan ve Yücel Tunca tarafından 27.04.2020 saat 00:35’te yapıldı.
02 Mayıs 2020
tarihinde web sitesi ve sosyal medya hesapları açıldı. Katılımcılara duyurular
yapıldı. Editörler , teknik ekip ve katılımcılarla toplamda 400 kişinin
ortaklaşa katıldığı bir fotoğraf projesi sürüyor.
Her faaliyetimizde olduğu gibi Korona Günlerinde
Fotoğraf çalışmasında da ötekileştirmeden ve ayrıştırmadan, diğerine dokunan
bir dil geliştirmeye özen gösteririz. Ayrımcılığı, ırkçılığı,
cinsiyetçiliği, türcülük ve şiddeti özendiren çalışmalar bu proje kapsamında
kabul edilemez."
Tekil fotoğraflar ve Seri fotoğraflar olmak üzere 2
ana dalda gerçekleştirilen projelerin bir aksilik çıkmazsa haziran ayı sonlarında
tamamlanması planlanmış durumda.
Birinci Çalışma
Grubu Editörleri
Arzu
Arbak, Günseli Baki, Silva Bingaz, Kemal Cengizkan, Orhan Cem Çetin, Serkan Çolak, Handan Saygon Dayı, Kamuran Feyzioğlu, Dora Günel, Mehmet Kaçmaz, Sinan Kılıç, Esin Koç, Fethiye Özdal, Aylin Leblebici Öztürk , Yücel Tunca, Handan Tunç, Eda Yiğit, Özcan Yurdalan
İkinci
Çalışma Grubu Editörleri
Gülbin
Özdamar Akarçay, Sevil Alkan, Emin Altan, Yusuf Aslan , Fadime Aygün, Gölnur Cengiz, Orhan Cem Çetin , Handan Saygon Dayı, İmren Doğan , Kamuran Feyzioğlu, Murat Germen, İsmail Gökçe, Gülay Kayacan, Sinan Kılıç, Esin Koç, Fethiye Özdal , Aykan Özener, Neriman Polat, Gamze Toksoy, Yücel Tunca, Özcan Yaman, Hüseyin Yılmaz.
Başlık ekle |
486-KORONA GÜNLERİNDEN DERS ÇIKARMAK…ÖZCAN YAMAN-EVRENSEL-8 MAYIS 2020
FOTO:ÖZCAN YAMAN
KORONA
GÜNLERİNDEN DERS ÇIKARMAK…
‘Korona
Günlerinin Gösterdiği’ başlıklı önceki yazımda bir noktaya *mim* koymuştum.
Teknolojinin gelişimi herkesin fotoğraf çekebilir hale gelmesini sağlamıştır
demiştim. Öncelikle bir örnekle devam edeyim. 1925’te
“AIZ ( Arbeiter Illustrierte Zeitung/Resimli İşçi dergisi/gazetesi)” Bir
yandan batıya genç Sovyetleri anlatıp tanıtırken diğer yandan da Sovyet
devriminin ideolojik açılımlarını sayfalarına taşıyordu. Hitler’in iktidara
gelişine kadar düzenli yayımlanan dergi kapandığında haftalık 500 bin tirajı
aşmıştı. “Herkes Fotoğraf Çekebilir” sloganıyla İşçilere fotoğraf çekimleri
öğretiliyor ve işçilerden gelen fotoğraflar yayımlanıyordu. İşin öznesi işçi
sınıfı olduğuna göre işçilerin fotoğrafla ilişkileri sağlanmalı ve kendi
gerçeklerini kendilerinin gözünden göstermek düşüncesi başarılı olmuştu. İşçi
bölgelerinde karanlık oda kurup fotoğraf basması ve fotoğraf makinesi
kullanımları öğretiliyordu. Öğrenenler öğrenmek isteyenlere hocalık yaparak
büyüyorlardı. Dergi bununla sınırlı olmayıp dönemin önemli sanatçı ve
düşünürlerinin katkılarını da sayfalarına taşımış teorik bilgileri de
okurlarıyla paylaşır duruma getirmiştir. (AIZ deneyimiyle ilgili kısa bir
özet için: https://www.evrensel.net/yazi/79250/sovyetlerde-fotograf-7-herkes-fotograf-cekebilir)
Bugün özellikle
(Korona günlerinde) o yıllardaki teknolojik sorunların epey bir önündeyiz. Yine
işçilerle birlikte fotoğraf atölye çalışmaları düzenlenerek işin etkili teknik
ve estetik değerleri verilebilir. Madem ki sınıfın kendisi zaten çekiyor, nasıl
ve neden doğru düzgün çekerek hem sorunlarını hem de sınıf mücadelesinde bir
mevzii olmasın? Burada sözüm sınıf mücadelesi içinde olan kurumlara tabii.
Eğitim görüntünün kalitesini değiştirir. Üstelik hocalık yapacak gönüllü birçok
fotoğrafçı arkadaş var. Bu alanda adım atılırsa o zaman ‘mim’ koyduğum ya
kalite? Sorunu da aşılır. Bu hem kendi mecralarımızın zenginleşmesi hem de
sınıf mücadelesinde görünürlüğün artmasına hizmet eder. Keşke bu konuda yazan
çizen öneri getiren, eleştiren arkadaşlar olsa da konuyu geliştirsek. Korona
Günlerinde 1 Mayıs 2020 sanal ortamlarda kutlanırken bir kez daha ne
yapabiliriz sorularını soralım.
485-KORONA GÜNLERİNDE 1 MAYIS - ÖZCAN YAMAN - EVRENSEL- 1 MAYIS 2020
FOTO:ÖZCAN YAMAN
KORONA GÜNLERİNDE 1 MAYIS.
Yaklaşık 20 gündür evden kapının önüne bile çıkmadım.
Öncesinde Badem’le parka, bakkala gidip geliyordum. Yolda enstantene
fotoğraflar çekiyordum, bu günleri belgelemek adına. Sonra evde köpeğim Badem,
kedilerim Lilith, Loya ve Leon ile bol bol fotoğraf çekiyorum. Bazen makine
bazen cep telefonuyla. Mutfaktan, kitaplığa çekmediğim yer kalmadı😊)
Tam bir tecrit hayatı yani. Tabii Tv, bilgisayar, cep telefonu 24 saat açık.
Sonra emekli maaşını kırka bölüp hiçbir şeye yetirememek. Bankaların mesaj ve
sesli aramalarıyla taciz edilmek, kartlar hizmet dışına düşüyor. Derken ev
sahibi kibar ama korkarak ‘kirayı ne zaman yatırabileceksiniz’ soruları içinde
yazı, fotoğraf üretmek çabaları.
Aslında bu satırları okuyan sizlerin de farklı olmadığını
biliyorum.
Yirmi yıl önce bu koşulları yaşasaydık ne yapardım diye
düşünüyorum. Dijital teknoloji henüz kaliteli fotoğraf çekebilecek düzeyde
değilken. Sırtta çanta, Yüzde maske eldiven sokak sokak İstanbul’un gecesini
sabahını fotoğraflardım. Yaşadığımız anların tarihe tanıklığının zorunluluğu
derdim. Şimdi ise kendi yaşantımın tanıklığını yapıyorum. Aslında yaşı benimle
(55 üstü) aynı civarda olanların da yaptığı bu. Peki yanlış mı yapıyoruz? Bence
hayır.
Günümüz teknolojisi herkesin yaşananları anında kaydedip
paylaşabileceği bir duruma geldi. Bir yerde olan gelişme anında
bilgisayarımıza, Tv ekranlarına video/ fotoğraf olarak düşüyor. Yani yaşananlar
belgeleniyor. Sosyal medyadan bu görüntüler toplansa 2020 yılı korona günleri
dakika dakika arşivlenmiş olur.
Fotoğraf/video Teknolojinin gelişimi herkesi belgeselci
yapıyor. Teknik estetik boyutlarını ayrıca tartışırız. Bugün isim yapmış
belgeselci/fotojurnalist fotoğrafçıların birçoğu, az sayıda insanın fotoğraf makinası
kullanabilir durumda olması nedeniyle ve sorumluluğu kendilerine görev
edinmelerinden ortaya çıkmışlardır. Aldıkları büyük sorumluluk
meslek/sanatlarının incelikleri gereği teknik ve estetiklerini etkili
kullanmalarını gerektirmiştir. Bugün ikon fotoğrafların yaratıcıları
olmuşlardır. Dünyadaki hareketliliğin belgelenmesi gerekiyordu ve bunu fotoğraf
çekmeyi bilenler yapıyordu. Üstelik şimdi ki gibi aç karınla veya karın
tokluğuna değil, ciddi ciddi ekonomilerini de sağlayarak. Yani parada kazanarak.
Aynı zamanda tanınmalarına da yol açıyordu. Bugün bir olay oluyor ve yüzlerce
kişi aynı kareleri çekiyor. Eskiden bir olay oluyordu bir veya iki kişi
çekiyorlardı. Misal; Korona öncesi, savaş veya sınırların açılmasında
Edirne’den çıkış yapan mülteciler kendi durumlarını kendileri cep
telefonlarıyla paylaşıyorlardı. Hatta medya bu görüntülerle haberler yapıyordu.
Güncel örnek verelim; Sokağa çıkma evde kal dendi. Ama çalışmak zorunda
bırakılanların işyerlerindeki koşulları ve eylemleri de yine aynı biçimde
medyaya yansıdı.
Şimdi ‘ama o görüntüler ne kadar kaliteliydi’ diye soranlar
olacak. Bence böyle bir soruya hiç gerek yok. Olguyu bize aktardı mı? Evet.
Bitmiştir. Daha etkileyici ve estetiğini hızla öğrenecek ve yapmayı da
becereceklerdir. Nasıl mı? Bu noktaya bir *mim koymak istiyorum. Bu *mim’i yer
darlığı nedeniyle sonraki bir yazıya bırakıyorum.
Korona günleri göstermiştir ki artık belgesel / jurnalistik
fotoğrafçılık yeni mevziler kazanarak gelişmektedir. Bu görüntüleri iyi tahlil edecek
ve yorumlayarak yayınlayacak masa üstü editörlerin yeterliliği önem
kazanmaktadır. Fotoğrafçı olmak kadar, fotoğraftan anlayan olmak da ihtiyaç
olarak kendini göstermektedir.
Virüs salgını 1 Mayıs’ı bu teknolojik/dijital sanal dünyada
da kutlamayı da öğretti. Bu tarihi anda yaşayan bizler yarına fotoğraflarla belge
bırakacağız. Artık hepimiz fotoğrafçıyız ve tanık olduklarımızı
çekecek/paylaşacağız…1 Mayıs’a hepimiz bir fotoğrafçı olarak katılıp
paylaşacağız. Yaşasın 1 Mayıs.
484- ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?özcan yaman- Evrensel-24 nisan 2020
foto-özcan yaman
ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?
Ara Güler’ i, Çoşkun Aral’ı, Doğuş Grubu
holdingi bu yazıyı okuyanlar tanır, bilir. Konumuz bu üçgen içinde geçmektedir.
2015 yılında Ara Güler’in tüm arşivini ve mirasını Doğuş Grubuna bıraktı/Bırakmadı
tartışmasıyla geçmişti. Ben de o zaman Evrensel Gazetesinde ‘’Fotoğraf Tarihinden
Güncelliğe…’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Neyse dileyen Evrensel arşivden
ulaşıp okuyabilir.
Neydi mevzuu;
“..3 milyon avro değer belirlenen ve
kendisinin fotoğrafçılıkla ilgili malzemeleri ve arşivi ile 7 adet bağımsız
bölüme sahip binadaki taşınmazının ayni sermaye olarak konulması karşılığında,
Ara Güler’e aylık 50.000 TL huzur hakkı ödenecek. Kısaca Güler, kendisi ve
mirasçıları açısından sonuçta aylık 50.000 TL huzur hakkı karşılığında tüm
edinimini şirkete ve dolayısıyla Doğuş’a devretmiş oluyor…” Basında yer
alan haberdi.
Sonrasında anlaşmanın bozulduğu yolunda
bir açıklama geldi:
“…fotoğraf arşivini, geçtiğimiz 18
Kasım’da Doğuş grubuna satmıştı. Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit
Şahenk’in bizzat uğraştığı anlaşma konusunda Güler’i asıl olarak Doğuş
Grubu’nun Avukatının ikna ettiği öğrenilmişti. Ortaya çıkan yeni bilgiye
göre ise, gelen tepkiler üzerine bizzat Ara Güler sözleşmeyi bozdu… ”
deniliyordu.
(http://www.demokrathaber.net/kultur-sanat/ara-guler-gelen-tepkiler-uzerine-dogus-grubuyla-yaptigi-sozlesmeyi-bozdu-h58072.html)
Sonra bir açıklama daha…
“… Ara Güler’e yakın zaman önce Doğuş
Grubu ile anlaşmayı iptal ettiğine yönelik haberleri sorma fırsatı bulduk.
Güler’in arşivinin Doğuş Grubu tarafından kurulacak bir müzeye aktarılacağı
basına yansımış, ancak Ara Güler’in bu anlaşmayı bozduğu yazılmıştı. Ara Güler
sorumuz üzerine “Anlaşmam filan bozulmadı, devam ediyor. ..Bir gazetecinin
haberi, böyle şeylere inanmayın” yanıtını verdi…
(http://kulturservisi.com/p/ara-guler-dogus-grubuyla-anlasmam-filan-bozulmadi)
Nihayetinde ilk açıklamanın doğru olduğu
anlaşıldı, çokça konuşuldu.
İhtarname!..
Korona karantina günlerinden birinde 7
nisan 2020 tarihinde twitter’dan Çoşkun Aral’ın paylaşımından Doğuş Grubu’nun
Ara Güler belgeselinin Telif hakları çerçevesinde ihtarda bulunduğunu öğrendik.
Fakat ne fotoğraf camiasında, ne sosyal medyalarda geniş manada bir karşılık
bulmadığını gördüm. Ben de Mirat Can Pekcanatlı’nın paylaşımından haberdar
oldum. Konuyu inceledim bir iki internet haber sitesinde yer aldığını gördüm.
Çoşkun Aral’ın Ara Güler’le ilişkisi
derin dostluk ve usta çırak ilişkisine dayandığını bilmeyen yoktur. Belgeselci,
Savaş muhabiri Çoşkun Aral Ara Güler’in sağlığında belgeselini yapmak istiyor.
Ara Güler kendisini yakından tanıyan eski çırağından daha iyi onu anlatacak kim
olabilir ki diye düşünmüş olabilir.
Çoşkun Aral deneyim sahibi olarak ‘’Abi gel sen bana yazılı bir izin
belgesi ver ‘’ der. Yetmez belgesel boyunca rıza ile çekimlerin yapılmasını
sağlar.
2018 yılında Ara Güler hayatını kaybetti. Çoşkun
Aral ‘’Bu Dünya Böyle Dünya’’ isimli belgeselini yayınlamıştı. Ak sanat’ta ve
bilumum yerde gösterinleri yapılmıştı. Karantina günleri başlayınca Coşkun Aral
belgeseli you tube’den yayınlar. Ta ki 7
nisan günü Doğuş Grubundan gelen ihtarnameyi alana kadar.
Coşkun Aral konuyla ilgili olarak Gazete
Müstehak ‘ta ve Haberci sitesinde yaptığı
açıklamada şöyle diyor;
“Belgesel 1986-2018 yılları arasında yapılan
çekimlerle hazırlandı. Belgeselde kullanılan fotoğraflar yine Ara Güler’in
kendisi tarafından bana verilmişti. Doğuş Grubu’nun da belgeseli yaptığımdan
haberi vardı. Bu müdahaleyi anlayamadım. İleride böyle bir engellemeyle olur da
karşılaşırsam diye Ara’nın kendi el yazısıyla bana yazdığı izin var. Ne Ara
Güler’in isminin ne de Doğuş Grubu’nun böyle bir engellemeyle gündeme gelmesini
istemiyorum. O nedenle yayından kaldırdım. Amacım insanların Ara Güler’i kendi
ağzından tanımasıydı.”
Doğuş Grubu’nun Coşkun Aral’a gönderdiği ihtarnamede
ise şu ifadeler yer aldı:
“Sayın Coşkun Aral,
“Merhum Ara Güler ile Doğuş Holding A.Ş.
ortaklığında kurulan Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş. (‘Şirket’),
23.06.2016 tarihinde fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler ile akdettiği İş Birliği
ve Ortaklık Sözleşmesi ve noterlikçe düzenlenen 06.09.2016 tarihli Devir Beyanı
uyarınca, Ara Güler’e ait tüm eserlerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca
korunan tüm mali haklarının ve yapısı itibariyle sanatçının şahsına sıkı sıkıya
bağlı olanlar dışındaki tüm manevi haklarının münhasır sahibi konumuna
gelmiştir. Dolayısıyla, Ara Güler’in eserlerinin herhangi bir şekil ve mecrada
kullanımı, münhasır hak sahibi konumundaki Şirket iznine tabidir.
“Hal böyle iken, tarafınızca birtakım Ara
Güler fotoğraflarının yer aldığı ‘Bu Dünya Böyle Dünya-Ara Güler Belgeseli’nin
(‘Belgesel’) https://www.youtube.com/channel/UCbTMeHc82kdBcXLzkzJValQ,
https://www.instagram.com/p/B-he32qpYlL/ ve
https://www.instagram.com/p/B-ecy4UJX8R/ URL adresli sosyal medya hesaplarınızdan
yayımlandığını öğrenmiş bulunmaktayız. Hiç kuşkusuz bu durum, vaki
kullanımınıza izin veren bir yazılı rıza veya anlaşma olmaması sebebiyle,
Şirket’in Ara Güler eserlerine dair sahip olduğu telif haklarının açıkça
ihlalini teşkil etmektedir.
“Bu nedenle, derhal (i) Ara Güler’in
eserleriyle ilgili izinsiz ve hukuka aykırı olarak YouTube üzerinden yayımlanan
Belgesel’i ve Belgesel’e ait Instagram postlarını kaldırmanızı, (ii) aynı
şekilde herhangi bir çevrimiçi veya basılı kopya veya yayında bu eserlerin
kullanımını durdurmanızı ve (iii) böyle bir tekrardan ve benzeri fiillerden
kaçınmanızı ihtaren bildiririz. Ayrıca bu konudaki ihlaller devam edecek olursa
ihlâlin durdurulması ve maddi ve cezai tazminatlar için Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu uyarınca tarafımıza tanınan tüm yasal yollara başvuracağımızı da ihtaren
bildiririz.”
Saygılarımızla,
Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş.
Nimet Yegin
Çoşkun Aral, Ara Güler’in
kendi el yazısıyla aldığı belgeyi de paylaşmış. Konuyla ilgili özel haber yapan
MedyaRadar sitesi hukuksal açıdan şöyle değerlendiriyor.
‘’ HUKUK NE DİYOR?
Yaşanan tartışmayı telif hakları konusunda uzman olan Avukat Arabulucu Özlem
Bora şöyle değerlendirdi: ‘’Ara Güler sağlığında kendi el yazısı ve ıslak
imzası ile Çoşkun Aral’a belgesel yapımı için açık bir onay vermiştir. Ara
Güler, hazırlanan belgesel kapsamında kameraya doğru dönerek konuşmuş ve
konuştuğu bölümler kayda alınarak belgesele eklenmiştir. Hatta, Ara Güler,
sonrasında belgeseli izlemiş ve eklemeler ile çıkarmalar yapmıştır. 5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu dikkate alındığında sarih (açık) bir onay
mevcuttur. 5846 sayılı Yasaya göre eser mahiyetinde olsun ya da olmasın her
türlü fotoğraf ve görüntü korunmaktadır. Tabi ki bu düzenlemenin istisnaları
vardır; Fotoğrafı çekilen kişinin onayı da bir istisnadır. Toplumsal hayata mal
olmuş kişilerin resim ve görüntüleri de istisna kapsamındadır. Sipariş üzerine
yapılan çalışmalar da istisna kapsamındadır. Dolayısıyla bu olay bu iki konuda
istisnadır ve Coşkun Aral’ın yayın hakkı vardır.’’ (https://www.medyaradar.com/dogus-grubu-ile-usta-gazeteci-arasinda-kriz-ara-guler-belgeseli-telife-takildi-medyaradarozel-haberi-2024675)
Sonuç olarak;
Konu muhatapları arasında halledilir mi yoksa
mahkemeye mi gider bilemem. Ama bildiğim tek şey sermaye gruplarının
sanat/sanatçıya katkılarının pek şaşırtıcı olmadığıdır.
Ara Güler topluma mal olmuş bir fotomuhabiri/sanatçıdır.
Doğuş grubu ne kadar başarılı olabilir bilemem. Yapı kredi Nazım Hikmet’e ne
kadar sahip olduysa, Doğuş grubu da o kadar sahip olabilir bence. Tabii
fotoğraf dünyası ve sevenleri sahip çıkarsa!.
Yazıyı sermayenin sanata ve sanatçıya
katkılarını(!) anlatmakla uzatmak istemiyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi
yüzlerce kez yazdım. Marx özetlemiş zaten ‘’Kapitalizm gölgesini satamayacağı
ağacı keser!’’ O kadar tanınmış sanatçılar varken neden Ara Güler’e yatırım
yaparlar? Bunu bir düşünelim. Mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu
yatırımcılar da değişmeyecek bunu da biliyoruz. İyi ama koskoca Ara Güler’in
arşivinin kaybolmasından daha iyi değil mi? Diye düşünen arkadaşlar, Bir çok
sanatçının sermayenin şaşaalı dünyasında korunmak istemesi ya da mirasçılarının
para kazanma amaçlı pazarlamacılar olması ne hazindir. Bu çaresizliği Doğuş
grubunun Ara Güler arşivini aldığı günlerde fotoğrafçı arkadaşımız Yücel
Tunca şu sözlerle özetlemişti aslında; “Ara Güler’in arşivi Doğuş Grubu
tarafından alınmış ve kurulacak bir şirketin kontrolünde olacakmış. Güzel bir
haber mi bu? Değil! Üzülelim, kahrolalım! Çünkü böyle bir mirasa sahip çıkacak,
değerine değer katacak (paradan bahsetmiyorum elbette) bir kurumumuz yok bu
memlekette…”
(Hangi büyük sanatçımıza sahip çıkabilecek
kurumlarımız oldu ki? Ara Güler’e olsun demek geldi içimden. Bu durum bir
anlamda bir özeleştiri olarak da okunabilir. Ö.Y)
Bu düzen(sizlik) içinde belki Coşkun Aral
kazanacak, ya başkaları? Mesela ben röportaj fotoğrafları çekmiştim. Röportajı
bir belgesele çevirsem, bir sergi açmaya kalksam karşıma Doğuş grubu mu
çıkacak?..
Ayrıca belgeseli izleyemeyenler için hala yayında olan
uzun teaser’ın linkini vereyim, buyrun. https://youtu.be/b1ilRqyRtEg
Evrensel’de yayınlanan ‘’Görüntünün değil, Yaşamın
Peşindeyim’’ röportajı için; https://www.evrensel.net/haber/176467/ara-guler-goruntunun-degil-yasamin-pesindeyim
Not: Bu yazının kısa bir özeti 24 nisan 2020 tarihli
Evrensel gazetesinde yayınlanmıştır.
ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?
Ara Güler’ i, Çoşkun Aral’ı, Doğuş Grubu holdingi bu yazıyı okuyanlar tanır, bilir. Konumuz bu üçgen içinde geçmektedir. 2015 yılında Ara Güler’in tüm arşivini ve mirasını Doğuş Grubuna bıraktı/Bırakmadı tartışmasıyla geçmişti. Ben de o zaman ‘’Fotoğraf Tarihinden Güncelliğe…’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Neyse dileyen Evrensel arşivden ulaşıp okuyabilir.
İhtarname!..
Korona karantina günlerinden birinde 7 nisan 2020 tarihinde twitter’dan Çoşkun Aral’ın paylaşımından Doğuş Grubu’nun Ara Güler belgeselinin Telif hakları çerçevesinde ihtarda bulunduğunu öğrendik. Fakat ne fotoğraf camiasında, ne sosyal medyalarda geniş manada bir karşılık bulmadığını gördüm. Ben de Mirat Can Pekcanatlı’nın paylaşımından haberdar oldum. Konuyu inceledim bir iki internet haber sitesinde yer aldığını gördüm.
Çoşkun Aral’ın Ara Güler’le ilişkisi derin dostluk ve usta çırak ilişkisine dayandığını bilmeyen yoktur. Belgeselci, Savaş muhabiri Çoşkun Aral Ara Güler’in sağlığında belgeselini yapmak istiyor. Ara Güler kendisini yakından tanıyan eski çırağından daha iyi onu anlatacak kim olabilir ki diye düşünmüş olabilir. Çoşkun Aral deneyim sahibi olarak ‘’Abi gel sen bana yazılı bir izin belgesi ver ‘’ der. Yetmez belgesel boyunca rıza ile çekimlerin yapılmasını sağlar.
2018 yılında Ara Güler hayatını kaybetti. Çoşkun Aral ‘’Bu Dünya Böyle Dünya’’ isimli belgeselini yayınlamıştı. Ak sanat’ta ve bilumum yerde gösterinleri yapılmıştı. Karantina günleri başlayınca Coşkun Aral belgeseli you tube’den yayınlar. Ta ki 7 nisan günü Doğuş Grubundan gelen ihtarnameyi alana kadar.
Coşkun Aral konuyla ilgili olarak Gazete Müstehak ‘ta ve Haberci sitesinde yaptığı açıklamada şöyle diyor;
“Belgesel 1986-2018 yılları arasında yapılan çekimlerle hazırlandı. Belgeselde kullanılan fotoğraflar yine Ara Güler’in kendisi tarafından bana verilmişti. Doğuş Grubu’nun da belgeseli yaptığımdan haberi vardı. Bu müdahaleyi anlayamadım. İleride böyle bir engellemeyle olur da karşılaşırsam diye Ara’nın kendi el yazısıyla bana yazdığı izin var. Ne Ara Güler’in isminin ne de Doğuş Grubu’nun böyle bir engellemeyle gündeme gelmesini istemiyorum. O nedenle yayından kaldırdım. Amacım insanların Ara Güler’i kendi ağzından tanımasıydı.”
Doğuş Grubu’nun Coşkun Aral’a gönderdiği ihtarnamede ise şu ifadeler yer aldı:
“Sayın Coşkun Aral,
“Merhum Ara Güler ile Doğuş Holding A.Ş. ortaklığında kurulan Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş. (‘Şirket’), 23.06.2016 tarihinde fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler ile akdettiği İş Birliği ve Ortaklık Sözleşmesi ve noterlikçe düzenlenen 06.09.2016 tarihli Devir Beyanı uyarınca, Ara Güler’e ait tüm eserlerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunan tüm mali haklarının ve yapısı itibariyle sanatçının şahsına sıkı sıkıya bağlı olanlar dışındaki tüm manevi haklarının münhasır sahibi konumuna gelmiştir. Dolayısıyla, Ara Güler’in eserlerinin herhangi bir şekil ve mecrada kullanımı, münhasır hak sahibi konumundaki Şirket iznine tabidir…’’
Sonuç olarak;
Konu muhatapları arasında halledilir mi yoksa mahkemeye mi gider bilemem. Ama bildiğim tek şey sermaye gruplarının sanat/sanatçıya katkılarının(!) pek şaşırtıcı olmadığıdır.
Yapı kredi Nazım Hikmet’e ne kadar sahip olduysa, Doğuş grubu da o kadar sahip olabilir bence. Tabii fotoğraf dünyası ve sevenleri sahip çıkarsa!.
Yazıyı sermayenin sanata ve sanatçıya katkılarını(!) anlatmakla uzatmak istemiyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi yüzlerce kez yazdım. Marx özetlemiş zaten ‘’Kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser!’’ O kadar tanınmış sanatçılar varken neden Ara Güler’e yatırım yaparlar? Bunu bir düşünelim. Mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu yatırımcılar da değişmeyecek bunu da biliyoruz. İyi ama koskoca Ara Güler’in arşivinin kaybolmasından daha iyi değil mi? Diye düşünen arkadaşlar, Bir çok sanatçının sermayenin şaşaalı dünyasında korunmak istemesi ya da mirasçılarının para kazanma amaçlı pazarlamacılar olması ne hazindir. Bu çaresizliği Doğuş grubunun Ara Güler arşivini aldığı günlerde fotoğrafçı arkadaşımız Yücel Tunca şu sözlerle özetlemişti aslında; “Ara Güler’in arşivi Doğuş Grubu tarafından alınmış ve kurulacak bir şirketin kontrolünde olacakmış. Güzel bir haber mi bu? Değil! Üzülelim, kahrolalım! Çünkü böyle bir mirasa sahip çıkacak, değerine değer katacak (paradan bahsetmiyorum elbette) bir kurumumuz yok bu memlekette…”
(Hangi büyük sanatçımıza sahip çıkabilecek kurumlarımız oldu ki? Ara Güler’e olsun demek geldi içimden. Bu durum bir anlamda bir özeleştiri olarak da okunabilir. Ö.Y)
Bu düzen(sizlik) içinde belki Coşkun Aral kazanacak, ya başkaları? Mesela ben röportaj fotoğrafları çekmiştim. Röportajı bir belgesele çevirsem, bir sergi açmaya kalksam karşıma Doğuş grubu mu çıkacak?..
Ayrıca belgeseli izleyemeyenler için hala yayında olan uzun teaser’ın linkini vereyim, buyrun. https://youtu.be/b1ilRqyRtEg
Evrensel’de yayınlanan ‘’Görüntünün değil, Yaşamın Peşindeyim’’ röportajı için; https://www.evrensel.net/haber/176467/ara-guler-goruntunun-degil-yasamin-pesindeyim
NOT:Bu yazı Evrensel Gazetesinde 24 nisan 2020 de yayınlanmıştır..
Genişletilmiş hali İfsak blogda yayınlanmıştır. uZUN HALİ YUKARIDADIR.