Translate

Bu Blogda Ara

06 mutluluğun fotoğrafı



Bu bölümde ''mutluluğun fotoğrafı.''
2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım.
Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm.
Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle...

04 muhalif fotoğrafçı doğa çiçek böçek çekmez mi



Bu bölümde ''bir fotoğrafçı veya yazar olmak...''

03 bir fotoğrafçı veya bir yazar olmak



2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm. Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde ''bir fotoğrafçı veya yazar olmak...''

02 muhalif fotoğrafcı olmak



2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden. İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm. Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde Muhalif fotoğrafçı olmak!

01 fotoğrafa başlayış....



2011 yılında Hayat Tv'de Sennur Sezer'in sunduğu MAKSAT MUHABBET
programına katılmıştım. Yıllar geçmiş üstünden.
İzlediğimde bugün de olsa aynı şeyleri söyleyeceğimi düşündüm.
Sevgili Sennur ablaya hasret ve sevgilerimle... Bu bölümde fotoğrafa başlayış hikayem kısaca tabii:))

489-ASKOROS DERESİ-EVRENSEL-ÖZCAN YAMAN-5 HAZİRAN2020


Askoros deresi…

 Bir çoğunuzun hatırlayacağı Askoros deresi diye bir karadeniz şarkısı vardır. Cem Karaca’dan çokça dinlemişimdir. Ama Ebru Timtik onu bir başka güzel söyler bilir misiniz? Ebru Timtik bir avukat. Güzel de şiir okur… Bugün avukat arkadaşı Aytaç Ünsal ile Ölüm orucunda.

 Başta Ebru olmak üzere birçoğunu tanıyorum. Birçok etkinliklerde fotoğraflarını çektim, şarkılar, türküler dinledim. O yüzden birazda duygusal bir yazı olabilir. 

Onlar adaletsizliğin göbeğinden, adalet diye haykırıyorlar. Bu ülkenin büyük olayları olarak tarihe geçen birçok davada savunman oldular. Soma davasında, Ankara katliamı davasında ve nicelerinde…

Zaman geldi müvekkillerinin hakları için ölüm orucuna yattılar.

 Avukat Behiç Aşçı, F Tipi cezaevlerinde yaşanan tecrit ve izolasyon uygulamalarına son verilmesi amacıyla 5 Nisan 2006 Dünya Avukatlar Günü'nde başlattığı ölüm orucuna 293. Gününde, ‘’ Adalet Bakanlığı'nın F tipi Cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesine yönelik adım atılması ve genelge uyarınca her hükümlünün sosyal alanlarda haftada 5 saat olan birlikte zaman geçirme süresinin 10 saate çıkarılması, daha sonra 20 saate çıkarılmasına ve daha başka açılımlarda olacak’’ sözüyle ölüm orucu sonlandırılmıştı.

 Yıl 2020 oldu ve avukatlar şimdi de ‘’adil yargılanma’’ hakkı isteğiyle ölüm orucundalar. Bu ülke İsnat edilen suçlarla gazete manşetleri olan birçok sözde dava gördü. Ergenekon davalarından Gezi Direnişlerine kadar… Osman Kavala ve Gezi davası yıllarca sürdü. Suçlamaların saçmalığı gerçekmiş gibi basında manşet manşet yayınlandı. Aynı şey bugün Grup Yorum, ki İbrahim ve Helin yalnızca ‘’konserlerimiz yasaklanmasın’’ diyorlardı. Gencecik müzisyenler hayatlarını verdiler. Sorarım size bu adalet mi? Yine bu satırları yazarken 9 Ağustos’ta Yenikapı’da konser izni verildiği haberi geldi. Bunun için 2 genç sanatçının ölmesi mi gerekiyordu?

840 gün cezaevinde yatan Osman Kavala için inanılmaz suçlamalar yapıldı. Peki Kavala bir yıl yatıp ölüm orucuna başlasaydı ve ölseydi. Ne olacaktı? Öldükten sonra Pardon mu denecekti?

 Süreç nasıl işledi; Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) başkan, yönetici ve üyelerinden 17 avukat 12 Eylül 2017 günü evleri ve büroları basılarak gözaltına alınmış, 9 gün gözaltında kaldıktan sonra tutuklanmış ve 7 ayrı şehirdeki cezaevlerine gönderilmişti. Tutuklu avukatların ilk duruşmaları bir yıl sonra, 10-14 Eylül 2018 tarihleri arasında İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti, “suç vasfının değişmiş olması, tutuklamanın tedbir olması, sanıkların avukat olması, tutuklulukta geçen süre ve AİHM içtihatları dikkate alınarak adli kontrol uygulamasıyla” tüm sanıkların tahliyesine karar verdi.

 Ancak ertesi gün, tatil günü olmasına rağmen savcılığın itirazı ile aynı mahkeme heyeti, 12 avukat hakkında yeniden yakalama kararı çıkardı. Avukatlardan Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Behiç Aşçı, Engin Gökoğlu ve Selçuk Kozağaçlı tutuklandı.

20 Mart 2019’da görülen 6’sı tutuklu 20 avukatın yargılandığı karar duruşmasında 18 avukata 3 yıl 1 ay 15 gün ile 18 yıl 9 ay arasında toplam 159 yıl hapis cezası verildi. Dosya şu an Yargıtay aşamasında.

 Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal 3 Şubat’ta başlattıkları açlık grevlerini, 5 Nisan Avukatlar Günü’nde ölüm orucuna çevirdiler. Avukatlar, “adil yargılanma” talep ediyor. Bugün itibariyle Silivri 9 Nolu Cezaevinde bulunan Ebru Timtik bu satırları yazdığımda ölüm orucunun 151., Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde kalan Aytaç Ünsal 120. gününde… Her ikisi de hayat dolu ve hepimiz gibi yaşamayı seviyorlar. Aytaç’ın annesi emekli hakim ve eşi Didem Baydar Ünsal da avukat. Ebru’nun kardeşi Barkın’ da bir avukat ve halen o da hapishanede. Birçok avukat adil yargılanmayı bekliyorlar…

 Cezaevi’nden seslenen Ebru şöyle sesleniyor;

“Bu sadece bizimle ilgili bir mesele değil. Evet, simgesel olarak biz kendimiz için, müvekkillerimiz için adalet istiyoruz ama asıl mesele toplumda adil yargılanmanın olmaması. Biz tutukluyuz, elimiz kolumuz bağlı ama buna rağmen direniyoruz. Hiçbir yolumuz kalmadı, kendimizi ölüm orucuna yatırdık. Siz bir yol bulabilirsiniz, sadece hareketlenin istiyoruz. Diyor ya ozan, ‘Can için yalvarmam sana, mazlumlar bana darılır.’ Biz adil yargılanmak istiyoruz, bunu sadece kendimiz için değil, bütün halkımız için istiyoruz.”

Adaletsizliğe, haksızlığa ve vicdansızlığa karşı çıkanlar, Ebru ve Aytaç’ın seslerine ses vermeliyiz. Ölüm oruçlarına karşı olabiliriz ama onlar ölüyorlar ve arkaları gelecek.

Hallac-ı Mansur ‘’Cehennem acı çektiğimiz yer değil, Acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir’’ diyordu. Ama biz duyuyoruz, duyuruyoruz. Sorumluları göreve çağırıyoruz. ‘’Adil yargılanma bir haktır’’ Sevgili Ebru ve Aytaç, İnanıyorum ki sağ duyu galip gelecek ve ‘’adil yargılanma’ hakkı kazanılacak. Çıktığınızda sen o güzel sesinle Askoros deresini söyleyeceksin, şiirler okuyacak ve türküler söylenecek…





 

 


488- PANDEMİK KAOS - ÖZCAN YAMAN - EVRENSEL- 29 mayıs 2020

Pandemik kaos

   Diyorlar ki; “Dünyamız COVID-19 virüsü tehdidi altında. Zengin fakir ayırmıyor. Hepimiz aynı gemideyiz. Sosyal izolasyon, temizlik”... Pandemiyle birlikte yönetenlerin ağzından düşürmedikleri bu söylemler ne kadar doğru? Üstüne komplo teorilerini ekleyin… Eğer “nedenleri” sormaz veya sorgulamazsak kader deyip ya Allah’a havale etmemiz ya da sineye çekmemiz bekleniyor.

Kapitalizm öyle bir sistemleşti ki 1929’da yaşadığı krizi ve yeni ortaya çıkan pandemiler dönemine ‘vahşi kapitalizm’ dönemi dediler. Ardından ‘insani kapitalizm’ kavramını geliştirdiler ‘neoliberal’ politikalar dediler. Sözde daha demokratik, fırsat eşitliğine dayalı, sorumlu ama serbest ekonomik serbestlikli falan. Brecht’in deyimiyle ‘…Ama ekmek satılmadı daha ucuza’… Adaletsizlik ve gelir dağılımı aldı başını gitti. Dünya nüfusunun yüzde 15’lik dilimi her şeyin sahibi oldu.  E kolay değil tabii daha daha fazla kazanmak için doğayı talan etmeyi ihmal etmeden, ekoloji, börtü böcek hayvanların yaşam alanları ne varsa canına okumaya başladılar. Sonra deniz altı- üstü, gökyüzü, hava, oksijen, yağmur para indexlenebilecek ne varsa içine edilmelerini sağladılar. Yeter mi? Yetmez tabii. Ortadoğu’da hegemonya, milliyetçilik ve inançlar üstünden savaşlarda milyonlarca insanın ölmesini sağlarlarken bol bol silah sattılar. Ama yeter mi? Yetmez tabii. Sağlık, teknoloji alanlarını ‘modern’ daha ‘modern’ hale getirip yeni ilaç ve kimyasal savaş endüstrileri geliştirip daha çok kazandılar. Bir yılda sömürge ülkeler diyebileceğimiz Afrika ülkelerinde açlık ve yoksulluk ile buna bağlı hastalıklardan ölen çocuk sayısı milyonları geçince pandemiye ne gerek vardı ki. Takdir-i ilahi sayılsındı. Onlarla aynı gemide değildik ve dünyanın zengin ülkelerine bir salgın yoktu.

Yani sınıfsal bir seçim yapıyordu hastalıklar, virüsler. Ve insanlar öbür dünyaya göçüyorlardı. Ama bu sefer yaşananlar çok başkaydı. Sınıf, sınır yani zengin fakir ayırmıyordu. Korona, işte insanlık düşmanı bir virüs.

Dünyanın içine bu kadar edilirse o pislikten bıkan doğa yeter deyip virüs silahını yarattı. Evet önceleri de pandemiler oldu. İnsanlar öldü(rüldü). Ama kapitalizm yeni kavramlarla revize edildi. Vahşilikten insaniliğe evrilmiş. Adaletsizlik ve sömürü daha da katmerleşti.  

Anlayın artık doğa ezilenleri yoksulları uyarıyor aslında ‘Yıllardır sömürülüyor, yaşam haklarınız elinizden alınıyor hâlâ bir halt edemiyorsun’ diye isyan ediyor. Dünya sistemi şimdi çıkış yolu arıyor. Neoliberal politikalar çöküyor. Büyük bir kaos derinlerden geliyor.

Bir saat, bir dakika bile sermaye için para demekken üç ay rölantide çalışmak mahvolduk seslerini işitiyor musunuz? İşçiler yoksullar çalıştırılırken, patronlar korunaklı mekanlarında pandeminin bitmesini bekliyorlar. Yeter ki makineler çalışsın.  Bu eşitsizlik bile sınıfsal ayrımın ne olduğunu gösteriyor. Borsa rakamları birbirine karışıyor, istatiksel veriler hızla aşağıya iniyor. Sermaye bağırıyor kahrolsun COVID-19 aman Allah’ım ikinci üçüncü dalgalarda gelebilirmiş eyvah ki eyvah.. Gitti gidiyor paralar…

Dikkat ettiniz mi? Gündem her yerde koronavirüs salgını. Savaşlar durdu veya Libya’da olduğu gibi maske takıp birbirlerini öldürüyorlar. Suriye meselesi ne oldu? Ambargolar ne oldu? Küba deldi yine ‘İnsan sağlığı söz konusuysa gerisi teferruat’ diyerek insanlık dersi vermedi mi? Amerika yalpalayıp duruyor, İngiltere boşuna ‘doğal bağışıklık’ yöntemini deneyelim demedi. 

Pandemi kapitalizmi bir kez daha sorgulamaya çağırdı. Şimdi fedakarlık zamanı işçiler köle olun her şey eski haline dönsün diyecekler. 

Kısacası; Doğaya insana saygılı bir sistem kurulmazsa daha çok kısa süreli pandemiler yaşayacağız. Kaos homurdanarak başladı. Benden söylemesi…

https://www.evrensel.net/yazi/86438/pandemik-kaos



 


487- Ortaklaşa Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması ‘’KORONA GÜNLERİNDE FOTOĞRAF’’ ÖZCAN YAMAN-15 mayıs 2020

Ortaklaşa Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması 

‘’KORONA GÜNLERİNDE FOTOĞRAF’’

 

Korona’lı günler başlayınca yazılarımızda bu eksende oluyor. Türkiye’yle birlikte tüm dünya bir pandeminin etkisi altında aylardır covit 19 virüsüyle yaşıyoruz. Hızla dijital teknolojiyle haşır neşirliğimiz artıyor.

Dünyanın birçok ülkesinde fotoğrafçılar ya da fotoğraf çeken herkes görev başına çağrılıyor. Kamu ve özel kurumlar bir yandan, sanat ve fotoğraf dernekleri diğer yandan, bireysel girişimle fotoğrafçılar öbür yandan internet üzerinden on-line olarak fotoğraf projeleri, sohbetleri, arşivi yapıyorlar.  

Örneğin Viyana’da sanat müzeleri bu günleri belgeleyen fotoğraflar iletilmesini istiyor ve tarihe kalıcılık sağlamaya çalıştığını duyuruyor.

Türkiye’de de durum aynı. İfsaktan, İfod’a, Fotoğraf kolektifleri ve fotoğrafçılar kendi çaplarında internet üzerinden örgütleniyor, belge biriktiriyor ve eğitime devam etmeye çalışıyorlar. Belki de en kapsamlısı ‘’Korona Günlerinde Fotoğraf’’ başlığı ile şu günlerde hararetle sürüyor. Sonuçlandırıldığında Türkiye’de gerçekleşen projelerle birlikte hacimli bir pandemi dönemi belgesli ortaya çıkacak gibi gözüküyor. Belki de uluslararası platformlarda ortak çalışma projelerinde yer alacak. Çalışma esnasında özellikle editörlerin metinleri önemli kuramsal birikim olarak kendini gösterdi. Editörler arasında fotoğrafın konu olan alanlarında kendisi fotoğrafçı olmayan sosyal bilimci, sanat kuramcısı, sanatçı/fotoğrafçı, Akademisyenlerin olması çalışmanın teorik alanını oluştururken onların fotoğraf okumalarının getireceği değerli katkıların ortaya çıkacağını da düşünüyorum.

En önemlisi ise herkesin çalışmaları, günlük gelişmeleri takip edebileceği tüm editör mektuplarından yararlanabileceği bir şeffaflığı kapsadığını da belirtmek isterim. Tabii bu hacimli çalışmanın en önemli ayaklarından biri olan teknik destek ve organizasyonun takdire şayan yanını da vurgulamak gerekiyor. Bu başarıyı Bülent Tüccar, Cem Demir ile özellikle görsel/grafik çalışmalarıyla Günsel Baki ile Yücel Tunca’nın gayretlerinin altını çizmem gerek. Katılımcılar ise bu projenin gerçekleşmesinde en önemli unsur. Kısa süre içinde 400’e yakın örgütlenen katılımcı/fotoğrafçıların gayretleri ise önemli.

İsteyen arkadaşlar Web sitesinden; https://www.koronagunlerindefotograf.com ve sosyal medya hesaplarından https://www.facebook.com/koronagunlerindefotograf/ şimdiden takip edebilirler. Mektuplardan yararlanabilirler.

Sitede yayınlanan açıklamadan kısa bilgi vermek gerekirse;

 

Ortaklaşa Bir Editöryel Fotoğraf Çalışması ‘’Korona Günlerinde Fotoğraf’’

 ‘’Koronavirüs kaynaklı pandeminin günlük yaşantımızdaki psikolojik, sosyal ve ekonomik etkilerini fotoğraflıyor, paylaşıyor, biriktiriyoruz. Covid-19 virüsünden korunmak amacıyla farklı biçimlerde de olsa sınırlanmış hayatlarımızın "içeriden" ve "dışarıdan" görsel yansımalarından oluşacak Korona Günlerinde Fotoğraf çalışmasına hallerimizi, duygularımızı, anlarımızı fark ederek, kendimize daha içerden bakmayı deneyerek, bugünlerin görsel belleğinin oluşmasına katkıda bulunuyoruz.’’…

"Bu çalışmanın fikri 10 Nisan 2020’de eski Fotoğraf Vakfı – Galata Fotoğrafhanesi kurucuları arasında ortaya çıktı. İki gün sonra, 12 Nisan’da, Vakıf ve Fotoğrafhane’nin aktif katılımcıları arasında dolaşıma girdi. 14 Nisan’da ise daha geniş bir çevrede tartışmaya açıldı. İki hafta süren hazırlık çalışmaları sonucunda Korona Günlerinde Fotoğraf görsel bellek çalışmasının duyurusu Aykan Özener, Aylin Leblebici, Bülent Tüccar, Cem Demir, Dora Günel, Emin Altan, Günseli Baki, Handan Tunç, Hüseyin Yılmaz, Kamuran Feyzioğlu, Kemal Cengizkan, Necmi Kavuncu, Özcan Yaman, Özcan Yurdalan, Serkan Çolak, Silva Bingaz, Sinan Kılıç, Yusuf Aslan ve Yücel Tunca tarafından 27.04.2020 saat 00:35’te yapıldı.

02 Mayıs 2020 tarihinde web sitesi ve sosyal medya hesapları açıldı. Katılımcılara duyurular yapıldı. Editörler , teknik ekip ve katılımcılarla toplamda 400 kişinin ortaklaşa katıldığı bir fotoğraf projesi sürüyor.

Her faaliyetimizde olduğu gibi Korona Günlerinde Fotoğraf çalışmasında da ötekileştirmeden ve ayrıştırmadan, diğerine dokunan bir dil geliştirmeye özen gösteririz. Ayrımcılığı, ırkçılığı, cinsiyetçiliği, türcülük ve şiddeti özendiren çalışmalar bu proje kapsamında kabul edilemez."

 

Tekil fotoğraflar ve Seri fotoğraflar olmak üzere 2 ana dalda gerçekleştirilen projelerin bir aksilik çıkmazsa haziran ayı sonlarında tamamlanması planlanmış durumda.

 

Birinci Çalışma Grubu Editörleri

​Arzu Arbak, Günseli Baki, Silva Bingaz, Kemal Cengizkan, Orhan Cem Çetin, Serkan Çolak, Handan Saygon Dayı, Kamuran Feyzioğlu, Dora Günel, Mehmet Kaçmaz, Sinan Kılıç, Esin Koç, Fethiye Özdal, Aylin Leblebici Öztürk , Yücel Tunca, Handan Tunç, Eda Yiğit, Özcan Yurdalan

 

İkinci Çalışma Grubu Editörleri

​Gülbin Özdamar Akarçay, Sevil Alkan, Emin Altan, Yusuf Aslan , Fadime Aygün, Gölnur Cengiz, Orhan Cem Çetin , Handan Saygon Dayı, İmren Doğan , Kamuran Feyzioğlu, Murat Germen, İsmail Gökçe, Gülay Kayacan, Sinan Kılıç, Esin Koç, Fethiye Özdal , Aykan Özener, Neriman Polat, Gamze Toksoy, Yücel Tunca, Özcan Yaman, Hüseyin Yılmaz.

Başlık ekle



 

 


486-KORONA GÜNLERİNDEN DERS ÇIKARMAK…ÖZCAN YAMAN-EVRENSEL-8 MAYIS 2020

FOTO:ÖZCAN YAMAN

KORONA GÜNLERİNDEN DERS ÇIKARMAK…

‘Korona Günlerinin Gösterdiği’ başlıklı önceki yazımda bir noktaya *mim* koymuştum. Teknolojinin gelişimi herkesin fotoğraf çekebilir hale gelmesini sağlamıştır demiştim. Öncelikle bir örnekle devam edeyim. 1925’te “AIZ ( Arbeiter Illustrierte Zeitung/Resimli İşçi dergisi/gazetesi)” Bir yandan batıya genç Sovyetleri anlatıp tanıtırken diğer yandan da Sovyet devriminin ideolojik açılımlarını sayfalarına taşıyordu. Hitler’in iktidara gelişine kadar düzenli yayımlanan dergi kapandığında haftalık 500 bin tirajı aşmıştı.  “Herkes Fotoğraf Çekebilir” sloganıyla İşçilere fotoğraf çekimleri öğretiliyor ve işçilerden gelen fotoğraflar yayımlanıyordu. İşin öznesi işçi sınıfı olduğuna göre işçilerin fotoğrafla ilişkileri sağlanmalı ve kendi gerçeklerini kendilerinin gözünden göstermek düşüncesi başarılı olmuştu. İşçi bölgelerinde karanlık oda kurup fotoğraf basması ve fotoğraf makinesi kullanımları öğretiliyordu. Öğrenenler öğrenmek isteyenlere hocalık yaparak büyüyorlardı. Dergi bununla sınırlı olmayıp dönemin önemli sanatçı ve düşünürlerinin katkılarını da sayfalarına taşımış teorik bilgileri de okurlarıyla paylaşır duruma getirmiştir. (AIZ deneyimiyle ilgili kısa bir özet için:  https://www.evrensel.net/yazi/79250/sovyetlerde-fotograf-7-herkes-fotograf-cekebilir)

Bugün özellikle (Korona günlerinde) o yıllardaki teknolojik sorunların epey bir önündeyiz. Yine işçilerle birlikte fotoğraf atölye çalışmaları düzenlenerek işin etkili teknik ve estetik değerleri verilebilir. Madem ki sınıfın kendisi zaten çekiyor, nasıl ve neden doğru düzgün çekerek hem sorunlarını hem de sınıf mücadelesinde bir mevzii olmasın? Burada sözüm sınıf mücadelesi içinde olan kurumlara tabii. Eğitim görüntünün kalitesini değiştirir. Üstelik hocalık yapacak gönüllü birçok fotoğrafçı arkadaş var. Bu alanda adım atılırsa o zaman ‘mim’ koyduğum ya kalite? Sorunu da aşılır. Bu hem kendi mecralarımızın zenginleşmesi hem de sınıf mücadelesinde görünürlüğün artmasına hizmet eder. Keşke bu konuda yazan çizen öneri getiren, eleştiren arkadaşlar olsa da konuyu geliştirsek. Korona Günlerinde 1 Mayıs 2020 sanal ortamlarda kutlanırken bir kez daha ne yapabiliriz sorularını soralım.



 


485-KORONA GÜNLERİNDE 1 MAYIS - ÖZCAN YAMAN - EVRENSEL- 1 MAYIS 2020

FOTO:ÖZCAN YAMAN

KORONA GÜNLERİNDE 1 MAYIS.

Yaklaşık 20 gündür evden kapının önüne bile çıkmadım. Öncesinde Badem’le parka, bakkala gidip geliyordum. Yolda enstantene fotoğraflar çekiyordum, bu günleri belgelemek adına. Sonra evde köpeğim Badem, kedilerim Lilith, Loya ve Leon ile bol bol fotoğraf çekiyorum. Bazen makine bazen cep telefonuyla. Mutfaktan, kitaplığa çekmediğim yer kalmadı😊) Tam bir tecrit hayatı yani. Tabii Tv, bilgisayar, cep telefonu 24 saat açık. Sonra emekli maaşını kırka bölüp hiçbir şeye yetirememek. Bankaların mesaj ve sesli aramalarıyla taciz edilmek, kartlar hizmet dışına düşüyor. Derken ev sahibi kibar ama korkarak ‘kirayı ne zaman yatırabileceksiniz’ soruları içinde yazı, fotoğraf üretmek çabaları.

Aslında bu satırları okuyan sizlerin de farklı olmadığını biliyorum.

Yirmi yıl önce bu koşulları yaşasaydık ne yapardım diye düşünüyorum. Dijital teknoloji henüz kaliteli fotoğraf çekebilecek düzeyde değilken. Sırtta çanta, Yüzde maske eldiven sokak sokak İstanbul’un gecesini sabahını fotoğraflardım. Yaşadığımız anların tarihe tanıklığının zorunluluğu derdim. Şimdi ise kendi yaşantımın tanıklığını yapıyorum. Aslında yaşı benimle (55 üstü) aynı civarda olanların da yaptığı bu. Peki yanlış mı yapıyoruz? Bence hayır.

Günümüz teknolojisi herkesin yaşananları anında kaydedip paylaşabileceği bir duruma geldi. Bir yerde olan gelişme anında bilgisayarımıza, Tv ekranlarına video/ fotoğraf olarak düşüyor. Yani yaşananlar belgeleniyor. Sosyal medyadan bu görüntüler toplansa 2020 yılı korona günleri dakika dakika arşivlenmiş olur.

Fotoğraf/video Teknolojinin gelişimi herkesi belgeselci yapıyor. Teknik estetik boyutlarını ayrıca tartışırız. Bugün isim yapmış belgeselci/fotojurnalist fotoğrafçıların birçoğu, az sayıda insanın fotoğraf makinası kullanabilir durumda olması nedeniyle ve sorumluluğu kendilerine görev edinmelerinden ortaya çıkmışlardır. Aldıkları büyük sorumluluk meslek/sanatlarının incelikleri gereği teknik ve estetiklerini etkili kullanmalarını gerektirmiştir. Bugün ikon fotoğrafların yaratıcıları olmuşlardır. Dünyadaki hareketliliğin belgelenmesi gerekiyordu ve bunu fotoğraf çekmeyi bilenler yapıyordu. Üstelik şimdi ki gibi aç karınla veya karın tokluğuna değil, ciddi ciddi ekonomilerini de sağlayarak. Yani parada kazanarak. Aynı zamanda tanınmalarına da yol açıyordu. Bugün bir olay oluyor ve yüzlerce kişi aynı kareleri çekiyor. Eskiden bir olay oluyordu bir veya iki kişi çekiyorlardı. Misal; Korona öncesi, savaş veya sınırların açılmasında Edirne’den çıkış yapan mülteciler kendi durumlarını kendileri cep telefonlarıyla paylaşıyorlardı. Hatta medya bu görüntülerle haberler yapıyordu. Güncel örnek verelim; Sokağa çıkma evde kal dendi. Ama çalışmak zorunda bırakılanların işyerlerindeki koşulları ve eylemleri de yine aynı biçimde medyaya yansıdı.

Şimdi ‘ama o görüntüler ne kadar kaliteliydi’ diye soranlar olacak. Bence böyle bir soruya hiç gerek yok. Olguyu bize aktardı mı? Evet. Bitmiştir. Daha etkileyici ve estetiğini hızla öğrenecek ve yapmayı da becereceklerdir. Nasıl mı? Bu noktaya bir *mim koymak istiyorum. Bu *mim’i yer darlığı nedeniyle sonraki bir yazıya bırakıyorum.

Korona günleri göstermiştir ki artık belgesel / jurnalistik fotoğrafçılık yeni mevziler kazanarak gelişmektedir. Bu görüntüleri iyi tahlil edecek ve yorumlayarak yayınlayacak masa üstü editörlerin yeterliliği önem kazanmaktadır. Fotoğrafçı olmak kadar, fotoğraftan anlayan olmak da ihtiyaç olarak kendini göstermektedir.

Virüs salgını 1 Mayıs’ı bu teknolojik/dijital sanal dünyada da kutlamayı da öğretti. Bu tarihi anda yaşayan bizler yarına fotoğraflarla belge bırakacağız. Artık hepimiz fotoğrafçıyız ve tanık olduklarımızı çekecek/paylaşacağız…1 Mayıs’a hepimiz bir fotoğrafçı olarak katılıp paylaşacağız. Yaşasın 1 Mayıs.



 


484- ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?özcan yaman- Evrensel-24 nisan 2020

foto:özcan yaman

foto-özcan yaman



ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?

 

Ara Güler’ i, Çoşkun Aral’ı, Doğuş Grubu holdingi bu yazıyı okuyanlar tanır, bilir. Konumuz bu üçgen içinde geçmektedir. 2015 yılında  Ara Güler’in tüm arşivini ve mirasını Doğuş Grubuna bıraktı/Bırakmadı tartışmasıyla geçmişti. Ben de o zaman Evrensel Gazetesinde ‘’Fotoğraf Tarihinden Güncelliğe…’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Neyse dileyen Evrensel arşivden ulaşıp okuyabilir.

Neydi mevzuu; 

“..3 milyon avro değer belirlenen ve kendisinin fotoğrafçılıkla ilgili malzemeleri ve arşivi ile 7 adet bağımsız bölüme sahip binadaki taşınmazının ayni sermaye olarak konulması karşılığında, Ara Güler’e aylık 50.000 TL huzur hakkı ödenecek. Kısaca Güler, kendisi ve mirasçıları açısından sonuçta aylık 50.000 TL huzur hakkı karşılığında tüm edinimini şirkete ve dolayısıyla Doğuş’a devretmiş oluyor…” Basında yer alan haberdi.

Sonrasında anlaşmanın bozulduğu yolunda bir açıklama geldi:

“…fotoğraf arşivini, geçtiğimiz 18 Kasım’da Doğuş grubuna satmıştı. Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’in bizzat uğraştığı anlaşma konusunda Güler’i asıl olarak Doğuş Grubu’nun Avukatının ikna ettiği öğrenilmişti. Ortaya çıkan yeni bilgiye göre ise, gelen tepkiler üzerine bizzat Ara Güler sözleşmeyi bozdu… ” deniliyordu.

(http://www.demokrathaber.net/kultur-sanat/ara-guler-gelen-tepkiler-uzerine-dogus-grubuyla-yaptigi-sozlesmeyi-bozdu-h58072.html)

Sonra bir açıklama daha…

“… Ara Güler’e yakın zaman önce Doğuş Grubu ile anlaşmayı iptal ettiğine yönelik haberleri sorma fırsatı bulduk. Güler’in arşivinin Doğuş Grubu tarafından kurulacak bir müzeye aktarılacağı basına yansımış, ancak Ara Güler’in bu anlaşmayı bozduğu yazılmıştı. Ara Güler sorumuz üzerine “Anlaşmam filan bozulmadı, devam ediyor. ..Bir gazetecinin haberi, böyle şeylere inanmayın” yanıtını verdi…
(
http://kulturservisi.com/p/ara-guler-dogus-grubuyla-anlasmam-filan-bozulmadi)

Nihayetinde ilk açıklamanın doğru olduğu anlaşıldı, çokça konuşuldu.

 

İhtarname!..

Korona karantina günlerinden birinde 7 nisan 2020 tarihinde twitter’dan Çoşkun Aral’ın paylaşımından Doğuş Grubu’nun Ara Güler belgeselinin Telif hakları çerçevesinde ihtarda bulunduğunu öğrendik. Fakat ne fotoğraf camiasında, ne sosyal medyalarda geniş manada bir karşılık bulmadığını gördüm. Ben de Mirat Can Pekcanatlı’nın paylaşımından haberdar oldum. Konuyu inceledim bir iki internet haber sitesinde yer aldığını gördüm.

 

Çoşkun Aral’ın Ara Güler’le ilişkisi derin dostluk ve usta çırak ilişkisine dayandığını bilmeyen yoktur. Belgeselci, Savaş muhabiri Çoşkun Aral Ara Güler’in sağlığında belgeselini yapmak istiyor. Ara Güler kendisini yakından tanıyan eski çırağından daha iyi onu anlatacak kim olabilir ki diye düşünmüş olabilir.  Çoşkun Aral deneyim sahibi olarak ‘’Abi gel sen bana yazılı bir izin belgesi ver ‘’ der. Yetmez belgesel boyunca rıza ile çekimlerin yapılmasını sağlar.

2018 yılında Ara Güler hayatını kaybetti. Çoşkun Aral ‘’Bu Dünya Böyle Dünya’’ isimli belgeselini yayınlamıştı. Ak sanat’ta ve bilumum yerde gösterinleri yapılmıştı. Karantina günleri başlayınca Coşkun Aral belgeseli you tube’den yayınlar.  Ta ki 7 nisan günü Doğuş Grubundan gelen ihtarnameyi alana kadar.

 

 

Coşkun Aral konuyla ilgili olarak Gazete Müstehak ‘ta ve  Haberci sitesinde yaptığı açıklamada şöyle diyor; 

“Belgesel 1986-2018 yılları arasında yapılan çekimlerle hazırlandı. Belgeselde kullanılan fotoğraflar yine Ara Güler’in kendisi tarafından bana verilmişti. Doğuş Grubu’nun da belgeseli yaptığımdan haberi vardı. Bu müdahaleyi anlayamadım. İleride böyle bir engellemeyle olur da karşılaşırsam diye Ara’nın kendi el yazısıyla bana yazdığı izin var. Ne Ara Güler’in isminin ne de Doğuş Grubu’nun böyle bir engellemeyle gündeme gelmesini istemiyorum. O nedenle yayından kaldırdım. Amacım insanların Ara Güler’i kendi ağzından tanımasıydı.”

 

Doğuş Grubu’nun Coşkun Aral’a gönderdiği ihtarnamede ise şu ifadeler yer aldı:

“Sayın Coşkun Aral,

“Merhum Ara Güler ile Doğuş Holding A.Ş. ortaklığında kurulan Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş. (‘Şirket’), 23.06.2016 tarihinde fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler ile akdettiği İş Birliği ve Ortaklık Sözleşmesi ve noterlikçe düzenlenen 06.09.2016 tarihli Devir Beyanı uyarınca, Ara Güler’e ait tüm eserlerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunan tüm mali haklarının ve yapısı itibariyle sanatçının şahsına sıkı sıkıya bağlı olanlar dışındaki tüm manevi haklarının münhasır sahibi konumuna gelmiştir. Dolayısıyla, Ara Güler’in eserlerinin herhangi bir şekil ve mecrada kullanımı, münhasır hak sahibi konumundaki Şirket iznine tabidir.

 

“Hal böyle iken, tarafınızca birtakım Ara Güler fotoğraflarının yer aldığı ‘Bu Dünya Böyle Dünya-Ara Güler Belgeseli’nin (‘Belgesel’) https://www.youtube.com/channel/UCbTMeHc82kdBcXLzkzJValQ,

https://www.instagram.com/p/B-he32qpYlL/ ve https://www.instagram.com/p/B-ecy4UJX8R/ URL adresli sosyal medya hesaplarınızdan yayımlandığını öğrenmiş bulunmaktayız. Hiç kuşkusuz bu durum, vaki kullanımınıza izin veren bir yazılı rıza veya anlaşma olmaması sebebiyle, Şirket’in Ara Güler eserlerine dair sahip olduğu telif haklarının açıkça ihlalini teşkil etmektedir.

 

“Bu nedenle, derhal (i) Ara Güler’in eserleriyle ilgili izinsiz ve hukuka aykırı olarak YouTube üzerinden yayımlanan Belgesel’i ve Belgesel’e ait Instagram postlarını kaldırmanızı, (ii) aynı şekilde herhangi bir çevrimiçi veya basılı kopya veya yayında bu eserlerin kullanımını durdurmanızı ve (iii) böyle bir tekrardan ve benzeri fiillerden kaçınmanızı ihtaren bildiririz. Ayrıca bu konudaki ihlaller devam edecek olursa ihlâlin durdurulması ve maddi ve cezai tazminatlar için Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca tarafımıza tanınan tüm yasal yollara başvuracağımızı da ihtaren bildiririz.”

Saygılarımızla,

Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş.

Nimet Yegin

Çoşkun Aral, Ara Güler’in kendi el yazısıyla aldığı belgeyi de paylaşmış. Konuyla ilgili özel haber yapan MedyaRadar sitesi hukuksal açıdan şöyle değerlendiriyor.

 ‘’ HUKUK NE DİYOR?
Yaşanan tartışmayı telif hakları konusunda uzman olan Avukat Arabulucu Özlem Bora şöyle değerlendirdi: ‘’Ara Güler sağlığında kendi el yazısı ve ıslak imzası ile Çoşkun Aral’a belgesel yapımı için açık bir onay vermiştir. Ara Güler, hazırlanan belgesel kapsamında kameraya doğru dönerek konuşmuş ve konuştuğu bölümler kayda alınarak belgesele eklenmiştir. Hatta, Ara Güler, sonrasında belgeseli izlemiş ve eklemeler ile çıkarmalar yapmıştır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu dikkate alındığında sarih (açık) bir onay mevcuttur. 5846 sayılı Yasaya göre eser mahiyetinde olsun ya da olmasın her türlü fotoğraf ve görüntü korunmaktadır. Tabi ki bu düzenlemenin istisnaları vardır; Fotoğrafı çekilen kişinin onayı da bir istisnadır. Toplumsal hayata mal olmuş kişilerin resim ve görüntüleri de istisna kapsamındadır. Sipariş üzerine yapılan çalışmalar da istisna kapsamındadır. Dolayısıyla bu olay bu iki konuda istisnadır ve Coşkun Aral’ın yayın hakkı vardır.’’ (
https://www.medyaradar.com/dogus-grubu-ile-usta-gazeteci-arasinda-kriz-ara-guler-belgeseli-telife-takildi-medyaradarozel-haberi-2024675)

 

Sonuç olarak;

Konu muhatapları arasında halledilir mi yoksa mahkemeye mi gider bilemem. Ama bildiğim tek şey sermaye gruplarının sanat/sanatçıya katkılarının pek şaşırtıcı olmadığıdır.

 

Ara Güler topluma mal olmuş bir fotomuhabiri/sanatçıdır. Doğuş grubu ne kadar başarılı olabilir bilemem. Yapı kredi Nazım Hikmet’e ne kadar sahip olduysa, Doğuş grubu da o kadar sahip olabilir bence. Tabii fotoğraf dünyası ve sevenleri sahip çıkarsa!.

 

Yazıyı sermayenin sanata ve sanatçıya katkılarını(!) anlatmakla uzatmak istemiyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi yüzlerce kez yazdım. Marx özetlemiş zaten ‘’Kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser!’’ O kadar tanınmış sanatçılar varken neden Ara Güler’e yatırım yaparlar? Bunu bir düşünelim. Mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu yatırımcılar da değişmeyecek bunu da biliyoruz. İyi ama koskoca Ara Güler’in arşivinin kaybolmasından daha iyi değil mi? Diye düşünen arkadaşlar, Bir çok sanatçının sermayenin şaşaalı dünyasında korunmak istemesi ya da mirasçılarının para kazanma amaçlı pazarlamacılar olması ne hazindir. Bu çaresizliği Doğuş grubunun Ara Güler arşivini aldığı günlerde fotoğrafçı arkadaşımız Yücel Tunca şu sözlerle özetlemişti aslında; “Ara Güler’in arşivi Doğuş Grubu tarafından alınmış ve kurulacak bir şirketin kontrolünde olacakmış. Güzel bir haber mi bu? Değil! Üzülelim, kahrolalım! Çünkü böyle bir mirasa sahip çıkacak, değerine değer katacak (paradan bahsetmiyorum elbette) bir kurumumuz yok bu memlekette…” 

(Hangi büyük sanatçımıza sahip çıkabilecek kurumlarımız oldu ki? Ara Güler’e olsun demek geldi içimden. Bu durum bir anlamda bir özeleştiri olarak da okunabilir. Ö.Y)

Bu düzen(sizlik) içinde belki Coşkun Aral kazanacak, ya başkaları? Mesela ben röportaj fotoğrafları çekmiştim. Röportajı bir belgesele çevirsem, bir sergi açmaya kalksam karşıma Doğuş grubu mu çıkacak?..

 

Ayrıca belgeseli izleyemeyenler için hala yayında olan uzun teaser’ın linkini vereyim, buyrun. https://youtu.be/b1ilRqyRtEg

Evrensel’de yayınlanan ‘’Görüntünün değil, Yaşamın Peşindeyim’’ röportajı için;  https://www.evrensel.net/haber/176467/ara-guler-goruntunun-degil-yasamin-pesindeyim

 

Not: Bu yazının kısa bir özeti 24 nisan 2020 tarihli Evrensel gazetesinde yayınlanmıştır.


ARA GÜLER miydi, Ağlar mıydı?

 

Ara Güler’ i, Çoşkun Aral’ı, Doğuş Grubu holdingi bu yazıyı okuyanlar tanır, bilir. Konumuz bu üçgen içinde geçmektedir. 2015 yılında  Ara Güler’in tüm arşivini ve mirasını Doğuş Grubuna bıraktı/Bırakmadı tartışmasıyla geçmişti. Ben de o zaman ‘’Fotoğraf Tarihinden Güncelliğe…’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Neyse dileyen Evrensel arşivden ulaşıp okuyabilir.

İhtarname!..

Korona karantina günlerinden birinde 7 nisan 2020 tarihinde twitter’dan Çoşkun Aral’ın paylaşımından Doğuş Grubu’nun Ara Güler belgeselinin Telif hakları çerçevesinde ihtarda bulunduğunu öğrendik. Fakat ne fotoğraf camiasında, ne sosyal medyalarda geniş manada bir karşılık bulmadığını gördüm. Ben de Mirat Can Pekcanatlı’nın paylaşımından haberdar oldum. Konuyu inceledim bir iki internet haber sitesinde yer aldığını gördüm.

 

Çoşkun Aral’ın Ara Güler’le ilişkisi derin dostluk ve usta çırak ilişkisine dayandığını bilmeyen yoktur. Belgeselci, Savaş muhabiri Çoşkun Aral Ara Güler’in sağlığında belgeselini yapmak istiyor. Ara Güler kendisini yakından tanıyan eski çırağından daha iyi onu anlatacak kim olabilir ki diye düşünmüş olabilir.  Çoşkun Aral deneyim sahibi olarak ‘’Abi gel sen bana yazılı bir izin belgesi ver ‘’ der. Yetmez belgesel boyunca rıza ile çekimlerin yapılmasını sağlar.

2018 yılında Ara Güler hayatını kaybetti. Çoşkun Aral ‘’Bu Dünya Böyle Dünya’’ isimli belgeselini yayınlamıştı. Ak sanat’ta ve bilumum yerde gösterinleri yapılmıştı. Karantina günleri başlayınca Coşkun Aral belgeseli you tube’den yayınlar.  Ta ki 7 nisan günü Doğuş Grubundan gelen ihtarnameyi alana kadar.

Coşkun Aral konuyla ilgili olarak Gazete Müstehak ‘ta ve  Haberci sitesinde yaptığı açıklamada şöyle diyor; 

“Belgesel 1986-2018 yılları arasında yapılan çekimlerle hazırlandı. Belgeselde kullanılan fotoğraflar yine Ara Güler’in kendisi tarafından bana verilmişti. Doğuş Grubu’nun da belgeseli yaptığımdan haberi vardı. Bu müdahaleyi anlayamadım. İleride böyle bir engellemeyle olur da karşılaşırsam diye Ara’nın kendi el yazısıyla bana yazdığı izin var. Ne Ara Güler’in isminin ne de Doğuş Grubu’nun böyle bir engellemeyle gündeme gelmesini istemiyorum. O nedenle yayından kaldırdım. Amacım insanların Ara Güler’i kendi ağzından tanımasıydı.”

Doğuş Grubu’nun Coşkun Aral’a gönderdiği ihtarnamede ise şu ifadeler yer aldı:

“Sayın Coşkun Aral,

“Merhum Ara Güler ile Doğuş Holding A.Ş. ortaklığında kurulan Ara Güler Doğuş Sanat ve Müzecilik A.Ş. (‘Şirket’), 23.06.2016 tarihinde fotoğraf sanatçısı merhum Ara Güler ile akdettiği İş Birliği ve Ortaklık Sözleşmesi ve noterlikçe düzenlenen 06.09.2016 tarihli Devir Beyanı uyarınca, Ara Güler’e ait tüm eserlerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunan tüm mali haklarının ve yapısı itibariyle sanatçının şahsına sıkı sıkıya bağlı olanlar dışındaki tüm manevi haklarının münhasır sahibi konumuna gelmiştir. Dolayısıyla, Ara Güler’in eserlerinin herhangi bir şekil ve mecrada kullanımı, münhasır hak sahibi konumundaki Şirket iznine tabidir…’’

 

Sonuç olarak;

Konu muhatapları arasında halledilir mi yoksa mahkemeye mi gider bilemem. Ama bildiğim tek şey sermaye gruplarının sanat/sanatçıya katkılarının(!) pek şaşırtıcı olmadığıdır.

Yapı kredi Nazım Hikmet’e ne kadar sahip olduysa, Doğuş grubu da o kadar sahip olabilir bence. Tabii fotoğraf dünyası ve sevenleri sahip çıkarsa!.

Yazıyı sermayenin sanata ve sanatçıya katkılarını(!) anlatmakla uzatmak istemiyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi yüzlerce kez yazdım. Marx özetlemiş zaten ‘’Kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser!’’ O kadar tanınmış sanatçılar varken neden Ara Güler’e yatırım yaparlar? Bunu bir düşünelim. Mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku değişmeden bu yatırımcılar da değişmeyecek bunu da biliyoruz. İyi ama koskoca Ara Güler’in arşivinin kaybolmasından daha iyi değil mi? Diye düşünen arkadaşlar, Bir çok sanatçının sermayenin şaşaalı dünyasında korunmak istemesi ya da mirasçılarının para kazanma amaçlı pazarlamacılar olması ne hazindir. Bu çaresizliği Doğuş grubunun Ara Güler arşivini aldığı günlerde fotoğrafçı arkadaşımız Yücel Tunca şu sözlerle özetlemişti aslında; “Ara Güler’in arşivi Doğuş Grubu tarafından alınmış ve kurulacak bir şirketin kontrolünde olacakmış. Güzel bir haber mi bu? Değil! Üzülelim, kahrolalım! Çünkü böyle bir mirasa sahip çıkacak, değerine değer katacak (paradan bahsetmiyorum elbette) bir kurumumuz yok bu memlekette…” 

(Hangi büyük sanatçımıza sahip çıkabilecek kurumlarımız oldu ki? Ara Güler’e olsun demek geldi içimden. Bu durum bir anlamda bir özeleştiri olarak da okunabilir. Ö.Y)

Bu düzen(sizlik) içinde belki Coşkun Aral kazanacak, ya başkaları? Mesela ben röportaj fotoğrafları çekmiştim. Röportajı bir belgesele çevirsem, bir sergi açmaya kalksam karşıma Doğuş grubu mu çıkacak?..

Ayrıca belgeseli izleyemeyenler için hala yayında olan uzun teaser’ın linkini vereyim, buyrun. https://youtu.be/b1ilRqyRtEg

Evrensel’de yayınlanan ‘’Görüntünün değil, Yaşamın Peşindeyim’’ röportajı için;  https://www.evrensel.net/haber/176467/ara-guler-goruntunun-degil-yasamin-pesindeyim


NOT:Bu yazı Evrensel Gazetesinde 24 nisan 2020 de yayınlanmıştır.. 

Genişletilmiş hali İfsak blogda yayınlanmıştır. uZUN HALİ YUKARIDADIR.