FOTO:ÖZCAN YAMAN
KORONA GÜNLERİNDE 1 MAYIS.
Yaklaşık 20 gündür evden kapının önüne bile çıkmadım.
Öncesinde Badem’le parka, bakkala gidip geliyordum. Yolda enstantene
fotoğraflar çekiyordum, bu günleri belgelemek adına. Sonra evde köpeğim Badem,
kedilerim Lilith, Loya ve Leon ile bol bol fotoğraf çekiyorum. Bazen makine
bazen cep telefonuyla. Mutfaktan, kitaplığa çekmediğim yer kalmadı😊)
Tam bir tecrit hayatı yani. Tabii Tv, bilgisayar, cep telefonu 24 saat açık.
Sonra emekli maaşını kırka bölüp hiçbir şeye yetirememek. Bankaların mesaj ve
sesli aramalarıyla taciz edilmek, kartlar hizmet dışına düşüyor. Derken ev
sahibi kibar ama korkarak ‘kirayı ne zaman yatırabileceksiniz’ soruları içinde
yazı, fotoğraf üretmek çabaları.
Aslında bu satırları okuyan sizlerin de farklı olmadığını
biliyorum.
Yirmi yıl önce bu koşulları yaşasaydık ne yapardım diye
düşünüyorum. Dijital teknoloji henüz kaliteli fotoğraf çekebilecek düzeyde
değilken. Sırtta çanta, Yüzde maske eldiven sokak sokak İstanbul’un gecesini
sabahını fotoğraflardım. Yaşadığımız anların tarihe tanıklığının zorunluluğu
derdim. Şimdi ise kendi yaşantımın tanıklığını yapıyorum. Aslında yaşı benimle
(55 üstü) aynı civarda olanların da yaptığı bu. Peki yanlış mı yapıyoruz? Bence
hayır.
Günümüz teknolojisi herkesin yaşananları anında kaydedip
paylaşabileceği bir duruma geldi. Bir yerde olan gelişme anında
bilgisayarımıza, Tv ekranlarına video/ fotoğraf olarak düşüyor. Yani yaşananlar
belgeleniyor. Sosyal medyadan bu görüntüler toplansa 2020 yılı korona günleri
dakika dakika arşivlenmiş olur.
Fotoğraf/video Teknolojinin gelişimi herkesi belgeselci
yapıyor. Teknik estetik boyutlarını ayrıca tartışırız. Bugün isim yapmış
belgeselci/fotojurnalist fotoğrafçıların birçoğu, az sayıda insanın fotoğraf makinası
kullanabilir durumda olması nedeniyle ve sorumluluğu kendilerine görev
edinmelerinden ortaya çıkmışlardır. Aldıkları büyük sorumluluk
meslek/sanatlarının incelikleri gereği teknik ve estetiklerini etkili
kullanmalarını gerektirmiştir. Bugün ikon fotoğrafların yaratıcıları
olmuşlardır. Dünyadaki hareketliliğin belgelenmesi gerekiyordu ve bunu fotoğraf
çekmeyi bilenler yapıyordu. Üstelik şimdi ki gibi aç karınla veya karın
tokluğuna değil, ciddi ciddi ekonomilerini de sağlayarak. Yani parada kazanarak.
Aynı zamanda tanınmalarına da yol açıyordu. Bugün bir olay oluyor ve yüzlerce
kişi aynı kareleri çekiyor. Eskiden bir olay oluyordu bir veya iki kişi
çekiyorlardı. Misal; Korona öncesi, savaş veya sınırların açılmasında
Edirne’den çıkış yapan mülteciler kendi durumlarını kendileri cep
telefonlarıyla paylaşıyorlardı. Hatta medya bu görüntülerle haberler yapıyordu.
Güncel örnek verelim; Sokağa çıkma evde kal dendi. Ama çalışmak zorunda
bırakılanların işyerlerindeki koşulları ve eylemleri de yine aynı biçimde
medyaya yansıdı.
Şimdi ‘ama o görüntüler ne kadar kaliteliydi’ diye soranlar
olacak. Bence böyle bir soruya hiç gerek yok. Olguyu bize aktardı mı? Evet.
Bitmiştir. Daha etkileyici ve estetiğini hızla öğrenecek ve yapmayı da
becereceklerdir. Nasıl mı? Bu noktaya bir *mim koymak istiyorum. Bu *mim’i yer
darlığı nedeniyle sonraki bir yazıya bırakıyorum.
Korona günleri göstermiştir ki artık belgesel / jurnalistik
fotoğrafçılık yeni mevziler kazanarak gelişmektedir. Bu görüntüleri iyi tahlil edecek
ve yorumlayarak yayınlayacak masa üstü editörlerin yeterliliği önem
kazanmaktadır. Fotoğrafçı olmak kadar, fotoğraftan anlayan olmak da ihtiyaç
olarak kendini göstermektedir.
Virüs salgını 1 Mayıs’ı bu teknolojik/dijital sanal dünyada
da kutlamayı da öğretti. Bu tarihi anda yaşayan bizler yarına fotoğraflarla belge
bırakacağız. Artık hepimiz fotoğrafçıyız ve tanık olduklarımızı
çekecek/paylaşacağız…1 Mayıs’a hepimiz bir fotoğrafçı olarak katılıp
paylaşacağız. Yaşasın 1 Mayıs.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...