Translate

Bu Blogda Ara

481-PARİS KOMÜNÜ VESİLESİYLE FOTOĞRAFIN İKİ YÜZÜ-evrensel 20 mart 2020-özcan yaman



PARİS KOMÜNÜ VESİLESİYLE FOTOĞRAFIN İKİ YÜZÜ
Bilindiği gibi Paris Komünü (18 mart-28 mayıs 1871) 72 günlük ‘komünizm deneyimi’ olarak tarihe geçer. Dünyadan ve Türkiye’den Paris’e gidenlerin neredeyse ilk uğrak yeri Père-Lachaise Mezarlığı’dır. Ahmet Kaya, Yılmaz Güney ve dünyanın tanınmış birçok insanının yattığı bu mezarlık değerini 1871 Paris komün günlerinden almaktadır. Komün yenilmiş ve 147 komünar bu mezarlığın duvarında kurşuna dizilmiş ve orada açılan bir çukura gömülmüşlerdir. Mezarlığın bu duvarı günümüzde başta Fransız komünistleri olmak üzere dünya solunun anma merkezi olmuştur.
Dönemin Parisli fotoğrafçıları bu süreci belgelemişler. Kimi stüdyo, kimi gazeteci olan bu fotoğrafçılar yaşanan gerçekliğe tanıklık etmişlerdir. Bugün bizlere toplumsal hafıza olarak bırakmışlardır. Fotoğrafları artık anonimleşen fotoğrafçıları saygıyla analım; André-Adolphe-Eugène Disdéri, Agusta Hippolyte Collard, Agusta Bruno Braquehais, Eugene Appert, Gandenzio Marconi, …
‘’… Paris Komünü, birçok komünist önderin saygısını kazandı. Mao sürekli Komüne referans verdi. Lenin, Marx’la birlikte Komünü proletarya diktatörlüğünün yaşanmış bir örneği olarak niteledi. Cenazesinde bedeni Komünden kalan kızıl bir bayrağa sarıldı. Sovyet uzay gemisi Voskhod 1 Paris Komünü’nden kalan bir afiş taşıyordu. Bolşevikler Sivastopol adlı savaş gemisinin adını Komünün şerefine Parijkaya Kommuna olarak değiştirdiler.’’ ( Wikipedia)
2014 yılında yazdığım yazımı güncelliği nedeniyle alıntılayarak devam ediyorum.


BÜTÜN İYİ YURTTAŞLAR AYAĞA!


‘’Barikatlara koşun! Düşman şehrin duvarlarındadır! Cumhuriyet için, Komün için, Hürriyet için ileri! Silah başına!” Milli Selamet Komitesi / 22 Mayıs 1871
… Zafer günlerinde direnişlerde barikatlarda çekilen fotoğraflar, daha sonra bu insanların idamında ve katledilmelerinde kullanılmıştır. Tıpkı Şili, Arjantin, Yunanistan ve 12 Eylül 1980 Türkiyesi’nde ve de dünyanın birçok yerinde fotoğraf bir belge ve kanıt olarak iktidarlar tarafından kullanılmıştır. Gelişen teknoloji artık doğrudan iktidarın toplumu gözetleme aracı olarak kullandığı kameralar dünyasıyla gelişmelerini devam ettirmekte.



KOMÜN; ‘’DÜNYA CUMHURİYETİ, BAYRAĞI KIZIL, MARŞI ENTERNASYONEL’DİR.’’


Paris Komünü bir deneyim olmasının yanında, komünistlerin bayrağı olan kızıl bayrağın ve enternasyonal marşının da anasıdır. Komün, işçi sınıfına, proletarya enternasyonalizminin simgeleşen  kızıl bayrak ve enternasyonal marşını miras bırakmıştır.
Paris Komünü’nün 5 Nisan 1871 tarihli bildirisinde komüncüler ilk defa bayraklarının “kızıl bayrak” olduğunu ve kızıl bayrağın da “Dünya Cumhuriyetinin Bayrağı” olduğunu burada tüm dünya proletaryasına ilk kez açıklarlar. İşte o andan itibaren, komünistlerin ve proletaryanın bayrağı kızıl bayrak olmuş ve ulusal bayraklar da sınıf bilinçli işçiler için fiilen ilk kez o gün, bir daha geri dönmemecesine tarihe karışmıştır.
Enternasyonal Marşı’nın sözlerini Paris Komünü üyelerinden aynı zamanda Uluslararası Emekçiler Derneğinin Paris Federasyonu Başkanı olan Eugéne Pottier Komünün yenilgisinden hemen sonra Haziran 1871’de yazmıştır. Bestesi daha sonra 1888’de Lille’li Sanayi İşçisi Pierre Degeyter tarafından yapılmıştır. (Şimdi kalkıp 1 Mayıs’ta milli marşların ve ulusal bayrakların kullanımı konusunda diretenlere not olarak hatırlatalım) malum önümüz 1 Mayıs.
Yaklaşık 200 yıllık tarihi incelediğimizde neredeyse belgesel fotoğraf, sınıf mücadeleleri tarihi ile gelişimini bir eş zamanlılık ile kuruyor. Fotoğrafın icadından bu yana olan gelişmeler toplumsal değişim ve mücadeleler tarihiyle senkronlanıyor.
1920’li yıllara oranla daha modern görünseler de aynı sorunları yaşamıyor muyuz? Kapitalizmin krizleri devam ediyor. Çocuk işçiler yine var, terörle mücadele adına çocuklar sorgulanıyor hapse atılıyor, savaşlar emperyalistlerin oyun alanları olmaya devam ediyor. Kredi kartları mağduru insanlar intihar ediyor. Her geçen gün yoksullar daha yoksul, zenginler daha zengin olmaya devam ediyor. Önce vatan, önce ahlak diyerek ezilenleri milliyetçilik, ulusallık batağında yok etmeye çalışıyorlar. Vatan insanın karnının doyduğu yerdir. Yaşanan göç olgusu bunu göstermiyor mu? Yoksulluğun vatanı olmaz. B.Breht ‘’Ekmek olmadan ahlak olmaz’’ der. Barınma hakkı, Eğitim hakkı ve Sağlık hakkı en büyük insanlık sorunu. Kolera günlerinden sonra Corona virüs günlerini yaşıyoruz.
Bugün yaşadıklarımıza bakınca, dertler değişmeden, tarihlerin de değişmediğini görüyoruz. O zaman tarihi değiştirmek için verilen mücadelede, fotoğraf makinelerini bir silah gibi kullanmak biz fotoğrafçılara düşmüyor mu? Ama sorumlulukla deklanşöre basarken iki kez düşünerek…










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...