PARİS KOMÜNÜ
VESİLESİYLE FOTOĞRAFIN İKİ YÜZÜ
Bilindiği gibi Paris Komünü (18 mart-28 mayıs 1871) 72 günlük
‘komünizm deneyimi’ olarak tarihe geçer. Dünyadan ve Türkiye’den Paris’e
gidenlerin neredeyse ilk uğrak yeri Père-Lachaise Mezarlığı’dır. Ahmet Kaya,
Yılmaz Güney ve dünyanın tanınmış birçok insanının yattığı bu mezarlık değerini
1871 Paris komün günlerinden almaktadır. Komün yenilmiş ve 147 komünar bu
mezarlığın duvarında kurşuna dizilmiş ve orada açılan bir çukura
gömülmüşlerdir. Mezarlığın bu duvarı günümüzde başta Fransız komünistleri olmak
üzere dünya solunun anma merkezi olmuştur.
Dönemin Parisli fotoğrafçıları bu süreci belgelemişler. Kimi
stüdyo, kimi gazeteci olan bu fotoğrafçılar yaşanan gerçekliğe tanıklık
etmişlerdir. Bugün bizlere toplumsal hafıza olarak bırakmışlardır. Fotoğrafları artık anonimleşen
fotoğrafçıları saygıyla analım; André-Adolphe-Eugène Disdéri, Agusta Hippolyte Collard, Agusta
Bruno Braquehais, Eugene Appert, Gandenzio Marconi, …
‘’… Paris Komünü, birçok komünist önderin saygısını kazandı. Mao
sürekli Komüne referans verdi. Lenin, Marx’la birlikte Komünü proletarya
diktatörlüğünün yaşanmış bir örneği olarak niteledi. Cenazesinde bedeni
Komünden kalan kızıl bir bayrağa sarıldı. Sovyet uzay gemisi Voskhod 1 Paris
Komünü’nden kalan bir afiş taşıyordu. Bolşevikler Sivastopol adlı savaş
gemisinin adını Komünün şerefine Parijkaya Kommuna olarak değiştirdiler.’’ (
Wikipedia)
2014 yılında yazdığım yazımı güncelliği nedeniyle alıntılayarak
devam ediyorum.
BÜTÜN İYİ
YURTTAŞLAR AYAĞA!
‘’Barikatlara koşun! Düşman şehrin duvarlarındadır! Cumhuriyet
için, Komün için, Hürriyet için ileri! Silah başına!” Milli
Selamet Komitesi / 22 Mayıs 1871
… Zafer günlerinde direnişlerde barikatlarda çekilen fotoğraflar,
daha sonra bu insanların idamında ve katledilmelerinde kullanılmıştır. Tıpkı Şili,
Arjantin, Yunanistan ve 12 Eylül 1980 Türkiyesi’nde ve de dünyanın birçok
yerinde fotoğraf bir belge ve kanıt olarak iktidarlar tarafından
kullanılmıştır. Gelişen teknoloji artık doğrudan iktidarın toplumu gözetleme
aracı olarak kullandığı kameralar dünyasıyla gelişmelerini devam ettirmekte.
KOMÜN; ‘’DÜNYA
CUMHURİYETİ, BAYRAĞI KIZIL, MARŞI
ENTERNASYONEL’DİR.’’
Paris Komünü bir deneyim olmasının yanında, komünistlerin bayrağı olan
kızıl bayrağın ve enternasyonal marşının da anasıdır. Komün, işçi sınıfına,
proletarya enternasyonalizminin simgeleşen
kızıl bayrak ve enternasyonal marşını miras bırakmıştır.
Paris Komünü’nün 5 Nisan 1871 tarihli bildirisinde komüncüler ilk
defa bayraklarının “kızıl bayrak” olduğunu ve kızıl bayrağın da “Dünya
Cumhuriyetinin Bayrağı” olduğunu burada tüm dünya proletaryasına ilk kez
açıklarlar. İşte o andan itibaren, komünistlerin ve proletaryanın bayrağı kızıl
bayrak olmuş ve ulusal bayraklar da sınıf bilinçli işçiler için fiilen ilk kez
o gün, bir daha geri dönmemecesine tarihe karışmıştır.
Enternasyonal Marşı’nın sözlerini Paris Komünü üyelerinden aynı
zamanda Uluslararası Emekçiler Derneğinin Paris Federasyonu Başkanı olan Eugéne
Pottier Komünün yenilgisinden hemen sonra Haziran 1871’de yazmıştır. Bestesi
daha sonra 1888’de Lille’li Sanayi İşçisi Pierre Degeyter tarafından
yapılmıştır. (Şimdi kalkıp 1 Mayıs’ta milli marşların ve ulusal bayrakların
kullanımı konusunda diretenlere not olarak hatırlatalım) malum önümüz 1 Mayıs.
Yaklaşık 200 yıllık tarihi incelediğimizde neredeyse belgesel
fotoğraf, sınıf mücadeleleri tarihi ile gelişimini bir eş zamanlılık ile
kuruyor. Fotoğrafın icadından bu yana olan gelişmeler toplumsal değişim ve
mücadeleler tarihiyle senkronlanıyor.
1920’li yıllara oranla daha modern görünseler de aynı sorunları
yaşamıyor muyuz? Kapitalizmin krizleri devam ediyor. Çocuk işçiler yine var,
terörle mücadele adına çocuklar sorgulanıyor hapse atılıyor, savaşlar
emperyalistlerin oyun alanları olmaya devam ediyor. Kredi kartları mağduru
insanlar intihar ediyor. Her geçen gün yoksullar daha yoksul, zenginler daha
zengin olmaya devam ediyor. Önce vatan, önce ahlak diyerek ezilenleri
milliyetçilik, ulusallık batağında yok etmeye çalışıyorlar. Vatan insanın karnının
doyduğu yerdir. Yaşanan göç olgusu bunu göstermiyor mu? Yoksulluğun vatanı
olmaz. B.Breht ‘’Ekmek olmadan ahlak olmaz’’ der. Barınma hakkı, Eğitim hakkı
ve Sağlık hakkı en büyük insanlık sorunu. Kolera günlerinden sonra Corona virüs
günlerini yaşıyoruz.
Bugün yaşadıklarımıza bakınca, dertler değişmeden, tarihlerin de
değişmediğini görüyoruz. O zaman tarihi değiştirmek için verilen mücadelede,
fotoğraf makinelerini bir silah gibi kullanmak biz fotoğrafçılara düşmüyor mu?
Ama sorumlulukla deklanşöre basarken iki kez düşünerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...