EVRENSEL
GAZETESİ
KADRAJ
28) 16 Ağustos 2009
Özcan Yaman
A SOSYAL Mİ?
SOSYAL Mİ?
… “Ve, direnmeyi bilmiyorsanız,
Kül olun savulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman,
bu kentin ışıksız varoşlarından..” …
Ahmet Telli (vı.Kül olan şiirinden.)
On yıl önce yaşanmıştı 17 Ağustos depremi. Yarın yıldönümü. Yine
hamasi nutuklar atılacak. Ordan oraya anma toplantılarına koşulacak. aSosyal
devlet iş başında gözükecek. Dünya bankasından para almak için bir takım resmi
kurumlar güzel isimli dernekler ve vakıflar kuracaklar yada kurdular bile. Yine
depremzedeler toplanacaklar, dertlerini / dertlerimizi bir kez daha
anlatacaklar. Her yıl olduğu gibi…
Sonra bir yıl daha geçecek, sorulamayan hesaplar
hanesinde, kentsel dönüşüm ve depremzedeler diye yer açılacak. Ama reklamlar
…”koşun koşun depreme dayanıklı, milyon dolarlık konutlar var!” Diye
bağıracaklar. Sanki deprem bu konutların dışında onları yakalamayacakmış gibi…
Aydınıyla, sanatçısıyla, işçisiyle - işsiziyle ve
emekten yana güçlerin örgütlülüğü ile aSosyal devlete, Sosyal devlet olma
sorumluluğunu, her alanda duyurma zamanıdır. Deprem için saat çalışıyor,
Güler Zere ve onun şahsında tüm ağır hasta tutuklular,
Asosyal devlet kurbanı olmasın!
Devletin görevi, vatandaşlarının yaşamlarını ve
sağlıklarını korumaktır. Devlet, bir kesime sosyal bir kesime asosyal olamaz.
Hele, bilim kurumları hiç olamaz. Yok eğer durum buysa o zaman devlet
bölücüdür, ayrımcıdır, eski tabirle (mutlaka bir şekilde yenisi de vardır.) bir
sınıfın, diğer bir sınıf üzerinde tahakkümünü sağlıyor. demektir. O zaman baskı
altında olanların bu adaletsizliğe karşı direnme hakkı doğar. Ancak ve ancak
tüm alanlarda bu direnişler ortaklaştırılırsa sonuç alınır. Fotoğrafçılarda, bu
gerçeği belgelemeye çalışarak katkılarını ortaya koyacaklardır. Ölüm
oruçlarında olduğu gibi, “Metin’in katilleri yargılanacaklar” diyerek davaya
sahip çıkıldığı gibi, bizlere asosyal olan devleti, sosyalliğine kavuşturma mücadelesinin
bir adımı, zaferi olarak Güler Zere, Erol Zavar ve tüm ağır hasta tutukluların
serbest bırakılmalarını sağlamalıyız.
Açılımlar ve gerçekler!
Siyaset sahnesi tam bir satranç oyunu. Otuz yıldır
süren savaştan nemalananlar ne oldu da birden Kürt sever oldular? Unutulmamalı
ki burjuvazi almadan bir şey vermez. Verirken de sanki halkın çıkarına imiş
gibi pozlar takınır.. Halkların kardeşliği ve barış taleplerinin ne kadarı
karşılanacak? Yine de Roza Lüksemburg’a kulak verelim.; …” Ve… halk,
günümüzde savaşların sadece ve sadece küçük bir avuç kapitalist savaş avcısının
ve sömürücülerin yararına yürütüldüğünü, büyük kitlelerin ise her açıdan
militarizmin kurbanı olduğunu…kavradığında, o zaman bu düşünce kitlede öyle bir
politik güce dönüşür ki, tüm süngüler onun önünde kırılır”…
Ve 12 Eylül ve İstanbul’da bienal ve…
Gündem yoğun. Nereye koşturacağımızı şaşırdık. Bir
ara kalbimiz duracak gibi oldu(!) neyse korkulan olmadı. Sayın Evren tehlikeyi
şimdilik atlattı. Otuz yılın hesabını vermeden gitmek yok. Yukarıda dedik ya
asosyal devlet diye sosyalliğine kavuşturmada bir noktada başta Evren olmak üzere tüm cuntacıların
yargılandığı günlerin yaşanmasıyla
gerçekleşecek. Bir çok emek örgütü, parti, ve sendika, 12 eylülü şanına yakışır
biçimde, lanetleme ve hesap sorma günü olarak, alanlara çıkmak için bir araya
geliyor ve çeşitli eylem biçimlerini görüşüyor. Sanatçılar sokaklarda görsel ve
işitsel işler üretmek üzere atölyelerine daldılar. Derken tamda bu manalı
günde, birde İstanbul bienali başlıyor. Hem de Marksist küratörler aracılığıyla.
Marksistlerin en başta da Bertold Breht’in yıkmak için ömrünü verdiği kapitalizmin
temsilcilerinin organizasyonuyla.” İnsan neyle yaşar!” temasını kullanarak. Hem
de Zagrepli bu dört Marksist küratör kar hırsı gütmeden yalnızca masrafları
karşılığı bu iyiliği yapıyorlarmış. İKSV’ye yani bienale sponsorluk yapanlara (
Eczacıbaşı, Koç, Turkcell, DHL, Kültür Bakanlığı…vb. gibi) sponsorluk
yapan Marksistler oluyorlar. Oysa ki E-KART
, IBM çalışanlarının durumu ortada. Yine haftalardır o halkı çoook seven, şu
parantez içindeki sponsor kurumların medyalarının görmediği KENT A.Ş
işçilerinin durumu ortada. SİNTER işçilerinin durumu ortada. Sabah-Atv
grevcileri ortada daha saymaya devam etsek yer kalmayacak. Eee bu kadar da
sponsur yetmez tabii birde bu sergileri izlemek için bilet satmak lazım. Hem de güncel sanata katkınız olsun. Siyah ve
beyaz lale kombine bileti alırsanız 112,5 Tl. Kırmızı ve Sarı lale kombine
alırsanız 120 Tl. Dilerseniz bienal artı bilet şıkkını 150 Tl ye
kullanabilirsiniz. (Benimde bir katkım olsun reklamlarını yapayım değil mi?) Bu
arada basın veya medya mensupları yada gazeteciler akreditasyon yaptırmayı
unutmayın! Öyle gazeteci kimliği ile girmek yok! Sanki Breht vari bir ironi
yaşıyoruz gibi.
Fazla söze ne gerek İşçi B.yi dinleyelim hep
birlikte:
GÖRÜŞ- “Hür teşebbüs dokunulmazdır” görüşünü Binbirinci defa, Tekrarlayınca işletmenin patronu. İşçi B. – Bu
emre uyun, dedi arkadaşlarına. Hür teşebbüs işletmesine dokunmayın! Ve fabrika durdu. ( Peter Maiwald
- Yılmaz Onay İşçi B.nin Hikayeleri –Evrensel Yayınları)
Duyurulur ki, bu ülkede çook İşçi B.ler var beyler…
Fotoğraf: Nazım Serhat Fırat
Bu yol nereye çıkar?
Fotoğraf: Özcan Yaman
Şehri saran Şirket feodalizmi
Fotoğraf: Özcan Yaman
Ya ben olmasam?...
Fotoğraf: matthieu chazal
Haberci
Duydunuz mu? kente bienal geliyo muş.
Karşılamasını bilmek gerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...