ESKİ İYİ ŞEYLERDEN DEĞİL,
KÖTÜ YENİ ŞEYLERDEN İŞE BAŞLA.
(*Brecht’in özdeyişi ile...)
O GÜN GELİNCE
O gün bir gelsin bak, bize artık aç kalmak yok.
Geçeceğiz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden.
Portakalları yığacağım önüne senin, tepeleme,
şarapları yığacağım, etli börekleri, salamları.
Elden geçireceğiz hepsini bir bir, unutalım diye
senin çektiğin acıları, benim gördüğüm işkenceleri.
Sevgili işçi kadın, şapka yapan makine,
artık bu elbiseler kaça diye sorma.
Kumaşı dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakkın.
Artık kunduracı da yürümeyecek yalnayak karda.
İpekli gömlekler uçuracak bizi rüzgârda kuş gibi.
Lâfta kalacak sanma, taş çatlasa bunlar olacak.
Bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,
nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya!
Çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.
Yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak!
Çeviri: A.KADİR - Asım BEZİRCİ
Bildiğiniz
gibi 11. İstanbul Bienalinin teması ‘İnsan neyle yaşar? Sorusu ve Brehct.
Anladık
burjuvazi sanatın hamiliğini yıllardır yapıyor. Burjuvazi tarih sahnesinde
varlığını sürdürdüğü sürece de bu hamiliğini sürdürecek gibi…Peki niye Brehct
ve Marksizm?
Yine
bildiğiniz gibi Kapitalizmin son krizinden kurtulma çabaları, karşı olduğu
değerleri dahası ideolojiyi neden gündeme getirme ihyacını ortaya koyuyor?
Kültür
ve Sanat alanındaki gelişmelere karşı, ne yapmalı? Sorusunu soran bir grup
sanatçının, bir araya gelerek oluşturduğu Alternatif Platform Çalışmaları
kapsamında Emre Zeytinoğlu’nun “My name is Casper” yazısı etrafında, söyleyecek
sözü olanların toplanmaya başlamaları ve etkinliklerini ortaklaştırmaları bu
alandaki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Ağustos ayında aşağıdaki ortak açıklamayı
kaleme alan; Yalçın Karayağız,Feyyaz Yaman,Emre Zeytinoğlu,Zeki Coşkun,Taner
Güven,Feza Kürkçügil,Özcan Yaman,Esat Tekand ve Yavuz Tanyeli, Eylül ayı
sonunda etkinlik programlarını açıklayacaklar. Ortak metni sizlerle
paylaşıyorum.
Tek kutuplu dünya ve
neoliberal “piyasa” ekonomisi’nin etkileri
sanat ve kültür alanını
da krize sürükledi.
Modernleşme
karşıtı olarak beslenen eleştirel dil uzmanlaştıkça, entelektüel alanı merkeze
çekerken minör alanlara sıkıştı. Tarihselcilik eleştirisi ise giderek, aidiyet
reddine kadar uzanıp milliyetçi yaklaşımların büyümesine yol açtı.
Yersiz
yurtsuzlaşan küresel özne, içine düştüğü şiddet ortamında “güncel” olanın
tasası peşinde koşarken, “varlık ve hakikat” yitimine uğradı. Teknolojinin
ezici yükselişini sindiremeyen hızın kurbanları, deneyselliğin, pratiğin,
emeğin disiplininden uzaklaşıp “oyun” içinde çözüm arar oldu.
İktidar
tepkisi “kalıcı olanı” dıştalarken, medyanın pırıltısı, kamusal alanı ve
yuttaşlık haklarını görünmez kıldı. Kısacası politik alan estetikleşirken
estetik alan politikleşmeye yöneldi. Bu yer değiştirme hem politik hem de
kültürel aktörlerin rol ve güç kaybına yol açtı. Okunamayan kimlikler, öznesiz
refleksler “büyük” resmin kurucuları karşısında “şeyleşti”.
Somut
yaşamda bu politikalar ile, sanat piyasası denilen fırsatçılar arasına sıkışan
“sanatçı” öz gücünü kaybettikçe yoksullaştı. Gündelik geçimdeki atölye kirası,
malzeme parası, sağlık sorunları gibi sıraladıkça uzayan imkansızlıklar altında
“üretebilmek” zorlaştı ve “kültürel irade”, aydın, yurttaş, kentli olarak sesi
giderek kayboldu.
Oysa
şimdi, her zamankinden daha fazla dayanışma gücüne ihtiyaç duyulan bu dönemde,
sorunlarımızı (ideolojik durumlar dahil) önümüze koyup, çözümlemek
durumundayız.
Modernite karşıtı post-modern
açmazları, güncel düşünmenin alternatifleri, aidiyet üzerinden geleceğin
kültürel taşıyıcıları olarak yarına aktaracağımızın neler olabileceği, sadece
avangard öncülüğün değil, var olanı kabul etmeyen-kırıcı değişimci
isteklerimizin öncüleri olarak, ütopyalarımızı imgeleştirecek çalışmalara
ihtiyacımız var.
Kamusal
alanda sözümüzü, temsili olarak gasp eden, STK, kurumlar, müzeler, üniversiteler
dışında doğrudan konuşan ve üretenler dayanışmasını korumak zorundayız.
Karşı
Sanat Çalışmaları bu doğrultuda önüne “Vakıf” hedefli bir yapılanma ve
“Enstitü” hedefli bir çalışma alanı oluşturmayı programladı.
Bunu
yaparken gerçek kültürel aktörler olarak siyasi yapılarda tek tek sanatçılara
kadar her yapıyla kurulacak olan temas sonucu, kısa ve uzun vadeli bir program
yaparak yol alırken, aceleci ve tepkisel refleksler yerine, inşa edici ve
kalıcı çalışmaları hedefliyoruz.
Önümüzdeki
zaman diliminde sırası ile sanat ve siyaset, sanat ve gerçeklik, sanatçı ve
aydın sorumluluğu, görsel ideoloji vs. gibi merkezli birçok program
tasarlanmıştır.
“Marksist
Estetik” üzerinden yılbaşından beri yürüttüğümüz teorik çalışmanın devamı
olarak 05-12 Eylül Getto’da sergi-parti, 30 Eylül-30 Ekim Bankalar Caddesi
Sümerbank’ta sergi ve etkinlikler, Eylül’den sonra Karşı Sanat Çalışmaları’nda
başlayacak sergiler, “Ahmet Oktay Günleri” adı altında Sosyalist Gerçeklik
paneli, yeni sezonun ilk çalışmaları olacaktır. Ana yaklaşımı Emre
Zeytinoğlu’nun “My Name Is Casper” metni üzerinden yorumlanacak çalışmalar için
alternatifplatform@googlegroups.com
ve kardelenfincanci@gmail.com başvurarak ilişki kurabilirsiniz. Ayrıca www.karsi.com sitesinden bilgi alabilirsiniz.
Fotoğraflar: Özcan Yaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...