“…Ben bir fotoğraf çekmek için aylarca dolaştığımı
bilirim. İspanya’yı çok severim.
Bu ülke içerisinde istediğim pozları çekebilmek için 10 bin kilometre yol kat ettim. Madrit’te fotoğraf çekebilmek için öncelikle İspanya tarihini iyi bir tarihçi kadar öğrenebilmek gayreti ile yüzlerce eser okudum. Toplumu, insanları, yaşayışlarını araştırdım. Ondan sonra fotoğraf makinama elimi attım ve bir foto muhabiri olarak çalışmaya başladım. Başarının sırrını öğrenmek istiyorsanız siz de bu yoldan yürüyünüz...”
W. Eugene Smıth
Bu ülke içerisinde istediğim pozları çekebilmek için 10 bin kilometre yol kat ettim. Madrit’te fotoğraf çekebilmek için öncelikle İspanya tarihini iyi bir tarihçi kadar öğrenebilmek gayreti ile yüzlerce eser okudum. Toplumu, insanları, yaşayışlarını araştırdım. Ondan sonra fotoğraf makinama elimi attım ve bir foto muhabiri olarak çalışmaya başladım. Başarının sırrını öğrenmek istiyorsanız siz de bu yoldan yürüyünüz...”
W. Eugene Smıth
Fotoğraf: Alaattin Timur
60
yıl sonra turkcel kızıJ)
Belki
bu turksel kızını hep görüyoruz ama kağıt toplayıcısı nineyi bazılarımız
görüyorduk. Alaattin öyle bir görmüş ki bravo demekten başka söz bırakmıyor.
Hayatın çelişkisi karşımızda
Genellikle
kendi yaptığımız iş dünyanın en zor ve yorucu işidir. Başka işler hep kolay
gelir. Genel yaklaşım böyledir. Halbuki kolay iş yoktur. Her iş emek ve çaba
ister. Bazıları işlerin zorluğunu dışarıya sezdirmez ve didişir ha didişir.
Çünkü yaptığı işi seviyordur. Bazıları abartır ha abartır.
Fotoğraf; Bir kere sanat dünyasının üvey evladıdır ve bir o kadar da
vazgeçilmezi. Diyelim içinize ışık düştü ve fotoğraf yapma dürtüleri sardı.
Öncelikle, bir fotoğraf makinesi almaya kalkarsınız. Sonra zaman harcayıp,
fotoğraf çekmeye çalışırsınız. Bu arada bir şeyler olur; “Bir zamanlar bende
fotoğrafla uğraşmıştım.” dersiniz, (Hafif bir tebessümle). Acaba ne olmuştur da
böyle dersiniz? Ya da fotoğraf alanında ustalaşırken yeni dünyalar ve
birikimler edinirsiniz. İşte sözüm bu tipten arkadaşlara:
Sizde başlarken belki de basite almıştınız. Ama dalmayı yeni öğrenen dalgıçlar gibi güzelliklere ulaşmaya başladıkça daha derinlere inmektesiniz. Bu arada çevrenizde değişmekte; sizi anlayanlar ve anlamayanlar. Çünkü onlar suyun üstünde kalmışlar ve ancak başlarını suya sokarak sizi görmeye çalışmaktadırlar. Ve bir türlü akıl sır erdiremezler bu denli fotoğrafla uğraşmanıza ve fotoğraf üretmenizi küçümseyebilirler…
Daha somut mu anlatayım? Peki o zaman;
Diyelim sizin de sıradan bir hayatınız var. Hafta içi okul iş güç ve hafta sonları bu fotoğraf denilen hobi. Bir de arkadaş grubunuz ve içinde yer aldığınız sosyal çevreniz. Siz fotoğrafla uğraştıkça yavaş yavaş çevreniz de değişmektedir artık, hafta içleri de fotoğrafla uğraşır olmuşsunuzdur. Maazallah bir de geçim kaynağı ve sanat alanına yükselttiniz mi, işte hapı yuttunuz. Herkes tatil, gezi, piknikler, bayramlar ve seyranlar derdinde iken, siz bu sosyal ilişki-lerden fotoğraf yapıp yapamayacağınızı düşünürsünüz. İçine fotoğraf giren hiçbir gezi, tatil, bayram seyran çevrenizdekilerin düşündüğü gibi olmaz. Fotoğraf, onlar için hatıra fotoğrafları çektirmektir. Fotoğrafçı dediğin karısının, kocasının çocuğunun velhasıl eş dostlarının fotoğraflarını çeker (!) Fırsat bulursa çevresinin fotoğrafını çeker ve bol bol dans edip, tatilin, eğlencenin tadını çıkartır. Çünkü filancalar yaz geldi mi bilmem nerede tatil yapıyordur.
Fotoğraf çalışmalarının iki aşaması vardır: Birincisi üretim aşaması ki, o bir karenin çekilmesi için geçen süre. İkinci aşaması o bir tek karenin kullanıma hazırlanması, Yani bilgisayarla olan bağıntısı. İşte iletişimsizliğin kaynağı…
Bir fotoğrafçının ya da fotoğraf sanatçısının işi hiç de öyle kolay değildir. Oysa ki her şey dijitalleşti ya, kolay sanırlar. Dedik ya Fotoğraf deklanşöre basıldı mı bitti sanılır. Halbuki yeni başlıyor. Sorumluluk sahibi her fotoğrafçı deklanşöre her basışının ağırlığını duyar. O bir kare, o fotoğrafçı için çok önemli bir karedir. Artık o bir karenin demlenmesi gerekir. (Bazen de sıcağı sıcağına kullanılması söz konusu olabilir) Bilgisayara yüklersin arşivlersin. Photoshop ta saatlerce uğraşırsın ki her fotoğraf nihayi kullanım için mutlaka photoshop’tan geçer. Yapacağın çalışmalarda kullanılmak üzere gruplandırırsın. Bu arada fotoğraf alanında sana yetecek kadar da bilgisayar teknolojisini öğrenip geliştirirsin. Ama dedim ya dışarıdan bakanlar için boş şeylerdir bunlar… Çek bırak, fotoğrafçı dediğin çeker ya, Doğrudur bizler çekeriz:) Ama çekmek kadar, işlemek de kaçınılmazdır. Bazen bir kolaj yapmak için 3 gün beynimi yediğim ve bilgisayar başında uğraştığımı hatırlıyorum. Bir sergi hazırlamanın zahmetini -hem düşünsel, hem bilgisayar başında sabahlayarak- çok çekmişimdir. Ama dedim ya, siz artık bilgisayar ve hatta internet manyağı (!) olarak nam salmaya başlamışsınızdır. Düşünüyorum da ya ressam olsaydık ne olacaktı? Tuvaller, boyalar ve haftalarca süren çalışmalar. Havaleli döküntüler. Evde on tane basılı fotoğraf dergi araç gereç yer kaplıyor diye kopan fırtınalara ressam olsaydık nasıl katlanacaktık? O zaman da herhalde, “Sen ressamsın ne işin var bilgisayarla falan” denilebilirdi herhalde. Öyle boyalar tinerler, tuvaller, olmaz, öyle kukuman kuşları gibi de düşünmek yok. Al bir resim defteri karakalem eşinin dostunun portrelerini çiz mi diyeceklerdi acaba?” Çünkü onlar bizim işlerimizi bizden iyi bilirler(!) Evet arkadaşlar; tüm bu zorlukları yenebilirim diyor musunuz? Eşinizin, anne-nizin, babanızın veya sevgilinizin bu yaşam biçiminizle olan ilişkisine sınır koyabilirim diyebiliyorsanız hodri meydan. Yok olmaz diyorsanız, bence hiç başlamayın. İşinize gücünüze gidin. En iyisi gezin tozun hayata gelmenin tadını çıkartın (!)
Bazı arkadaşlara rastlıyorum. Kendisi fotoğraf tutkunu ya, istiyor ki sevdiği de fotoğrafla uğraşsın. Sepet gibi yanında dolaştırıyor ya da o dolaşıyor. Sonra iki cami arasında kalıp ne yapacağını şaşırıyor. (Seviyor ya), ya fotoğrafı seçer ya da fotoğrafa elveda deyip o bildik sözleri söyleyen potansiyel arasında yerini alırlar. “Ben de bir zamanlar fotoğrafla uğraşıyordum”
Sizde başlarken belki de basite almıştınız. Ama dalmayı yeni öğrenen dalgıçlar gibi güzelliklere ulaşmaya başladıkça daha derinlere inmektesiniz. Bu arada çevrenizde değişmekte; sizi anlayanlar ve anlamayanlar. Çünkü onlar suyun üstünde kalmışlar ve ancak başlarını suya sokarak sizi görmeye çalışmaktadırlar. Ve bir türlü akıl sır erdiremezler bu denli fotoğrafla uğraşmanıza ve fotoğraf üretmenizi küçümseyebilirler…
Daha somut mu anlatayım? Peki o zaman;
Diyelim sizin de sıradan bir hayatınız var. Hafta içi okul iş güç ve hafta sonları bu fotoğraf denilen hobi. Bir de arkadaş grubunuz ve içinde yer aldığınız sosyal çevreniz. Siz fotoğrafla uğraştıkça yavaş yavaş çevreniz de değişmektedir artık, hafta içleri de fotoğrafla uğraşır olmuşsunuzdur. Maazallah bir de geçim kaynağı ve sanat alanına yükselttiniz mi, işte hapı yuttunuz. Herkes tatil, gezi, piknikler, bayramlar ve seyranlar derdinde iken, siz bu sosyal ilişki-lerden fotoğraf yapıp yapamayacağınızı düşünürsünüz. İçine fotoğraf giren hiçbir gezi, tatil, bayram seyran çevrenizdekilerin düşündüğü gibi olmaz. Fotoğraf, onlar için hatıra fotoğrafları çektirmektir. Fotoğrafçı dediğin karısının, kocasının çocuğunun velhasıl eş dostlarının fotoğraflarını çeker (!) Fırsat bulursa çevresinin fotoğrafını çeker ve bol bol dans edip, tatilin, eğlencenin tadını çıkartır. Çünkü filancalar yaz geldi mi bilmem nerede tatil yapıyordur.
Fotoğraf çalışmalarının iki aşaması vardır: Birincisi üretim aşaması ki, o bir karenin çekilmesi için geçen süre. İkinci aşaması o bir tek karenin kullanıma hazırlanması, Yani bilgisayarla olan bağıntısı. İşte iletişimsizliğin kaynağı…
Bir fotoğrafçının ya da fotoğraf sanatçısının işi hiç de öyle kolay değildir. Oysa ki her şey dijitalleşti ya, kolay sanırlar. Dedik ya Fotoğraf deklanşöre basıldı mı bitti sanılır. Halbuki yeni başlıyor. Sorumluluk sahibi her fotoğrafçı deklanşöre her basışının ağırlığını duyar. O bir kare, o fotoğrafçı için çok önemli bir karedir. Artık o bir karenin demlenmesi gerekir. (Bazen de sıcağı sıcağına kullanılması söz konusu olabilir) Bilgisayara yüklersin arşivlersin. Photoshop ta saatlerce uğraşırsın ki her fotoğraf nihayi kullanım için mutlaka photoshop’tan geçer. Yapacağın çalışmalarda kullanılmak üzere gruplandırırsın. Bu arada fotoğraf alanında sana yetecek kadar da bilgisayar teknolojisini öğrenip geliştirirsin. Ama dedim ya dışarıdan bakanlar için boş şeylerdir bunlar… Çek bırak, fotoğrafçı dediğin çeker ya, Doğrudur bizler çekeriz:) Ama çekmek kadar, işlemek de kaçınılmazdır. Bazen bir kolaj yapmak için 3 gün beynimi yediğim ve bilgisayar başında uğraştığımı hatırlıyorum. Bir sergi hazırlamanın zahmetini -hem düşünsel, hem bilgisayar başında sabahlayarak- çok çekmişimdir. Ama dedim ya, siz artık bilgisayar ve hatta internet manyağı (!) olarak nam salmaya başlamışsınızdır. Düşünüyorum da ya ressam olsaydık ne olacaktı? Tuvaller, boyalar ve haftalarca süren çalışmalar. Havaleli döküntüler. Evde on tane basılı fotoğraf dergi araç gereç yer kaplıyor diye kopan fırtınalara ressam olsaydık nasıl katlanacaktık? O zaman da herhalde, “Sen ressamsın ne işin var bilgisayarla falan” denilebilirdi herhalde. Öyle boyalar tinerler, tuvaller, olmaz, öyle kukuman kuşları gibi de düşünmek yok. Al bir resim defteri karakalem eşinin dostunun portrelerini çiz mi diyeceklerdi acaba?” Çünkü onlar bizim işlerimizi bizden iyi bilirler(!) Evet arkadaşlar; tüm bu zorlukları yenebilirim diyor musunuz? Eşinizin, anne-nizin, babanızın veya sevgilinizin bu yaşam biçiminizle olan ilişkisine sınır koyabilirim diyebiliyorsanız hodri meydan. Yok olmaz diyorsanız, bence hiç başlamayın. İşinize gücünüze gidin. En iyisi gezin tozun hayata gelmenin tadını çıkartın (!)
Bazı arkadaşlara rastlıyorum. Kendisi fotoğraf tutkunu ya, istiyor ki sevdiği de fotoğrafla uğraşsın. Sepet gibi yanında dolaştırıyor ya da o dolaşıyor. Sonra iki cami arasında kalıp ne yapacağını şaşırıyor. (Seviyor ya), ya fotoğrafı seçer ya da fotoğrafa elveda deyip o bildik sözleri söyleyen potansiyel arasında yerini alırlar. “Ben de bir zamanlar fotoğrafla uğraşıyordum”
EVRENSELİN İŞGALİ:) *
“Fotoğraf bir lekedir aslında’ demişti kurstaki eğitmen. Sanırım doğru söylüyor. Lekeleye lekeleye yaşıyoruz, iz bırakıyoruz hayatta. Sanatın kurslarla öğrenilemediğini öğreneli çok oldu elbette, ama yine de bir ışık gerek insana, ışıksız olmuyor, dünya da, fotoğraf da. Neyse konumuza dönersek, şahsen işgallere, ilgalara karşıysam da fotoğrafın ve sizin kaleminizin evrenseli işgali bence gerekli diye düşünüyorum... Öyle ya, zorunlu işgaller de varmış hayatta. ‘Digital makina çıktı mertlik bozulduysa da’ bizim gibi belleksiz bir toplumda, giderek varsılların ekipmanlarını yarıştırdığı bir alan olsa da, boş bırakmamak gerek buraları. Onun için bir bilenden okumak, duymak gerek. Eylem ve etkinliklerde eline digital makine geçen cümle vatandaşın fotoğraf çekmesi beni çok mutlu ediyor. Zira kaydediyoruz, olanı-olmayanı, geleni-gelmeyeni.
En önemlisi de, hani derler ya; “Biz burada bunları yaptık, sen nerelerde ne hesaplar peşindeydin”. İşte bunu, en çok da bunu demek için… Fotoğrafı sizden dinlemek, okumak çok güzel, elinize emeğinize sağlık...”
*Bu hafta sevgili okurumuz Macide Boymul’dan gelen e-postayı
paylaşıyorum.
“Fotoğraf bir lekedir aslında’ demişti kurstaki eğitmen. Sanırım doğru söylüyor. Lekeleye lekeleye yaşıyoruz, iz bırakıyoruz hayatta. Sanatın kurslarla öğrenilemediğini öğreneli çok oldu elbette, ama yine de bir ışık gerek insana, ışıksız olmuyor, dünya da, fotoğraf da. Neyse konumuza dönersek, şahsen işgallere, ilgalara karşıysam da fotoğrafın ve sizin kaleminizin evrenseli işgali bence gerekli diye düşünüyorum... Öyle ya, zorunlu işgaller de varmış hayatta. ‘Digital makina çıktı mertlik bozulduysa da’ bizim gibi belleksiz bir toplumda, giderek varsılların ekipmanlarını yarıştırdığı bir alan olsa da, boş bırakmamak gerek buraları. Onun için bir bilenden okumak, duymak gerek. Eylem ve etkinliklerde eline digital makine geçen cümle vatandaşın fotoğraf çekmesi beni çok mutlu ediyor. Zira kaydediyoruz, olanı-olmayanı, geleni-gelmeyeni.
En önemlisi de, hani derler ya; “Biz burada bunları yaptık, sen nerelerde ne hesaplar peşindeydin”. İşte bunu, en çok da bunu demek için… Fotoğrafı sizden dinlemek, okumak çok güzel, elinize emeğinize sağlık...”
*Bu hafta sevgili okurumuz Macide Boymul’dan gelen e-postayı
paylaşıyorum.
Fotoğraf: Doğancan heperler
Gençlik
kampından…
Gençlik
kampından yansıyan fotoğraflar içinde en başarılı bulduğum bu fotoğrafı
paylaşmak istedim. Doğancan’dan çalışmalarını beklediğimi hatırlatmak isterim.
Fotoğraf: Murat Germen
Murat Germen’in İstanbul Modern’deki YOL sergisindeki “ertelenmis arzular” isimli kavramsal çalışması.
Fotoğraf: Özcan Yaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...