Gerçeklik ve
algı 17 Ağustos 2018
Bugün 17 Ağustos 1999
Marmara Depremi’nin yıl dönümü. Yani 19 yıl geçmiş. Deprem sonrası yaraların
sarılması, evsiz barksız kalanlar derken rantsal bölüşümün manivelası yapılarak
yoksullardan alınıp zenginlere lüks konutlar ve yaşam alanları seferberliğinin
yıllar sonrası yani. Deprem öncesi gizli gizli planlanan ‘’Kentsel Dönüşüm
(!)’’ planları hayata nasıl geçirilecekti? İşte deprem burada devreye girdi.
Depreme dayanıklı binaların yapılması, gecekondu ve gayri insani şartların
ortadan kaldırılması falan denilerek metropol merkezlerindeki alt gelir grubu
para, tehdit ve güçle TOKİ konutlarına sürüldüler. Bittiler mi? Yooo hâlâ
periferi denilen metropol çevrelerinde kalmaya direnenler var. Ele geçirilen
yerlere devasa gökdelenler yapıldı. Maslak, Zeytinburnu, Cevizlibağ, Ataköy
sahili ve E-5 kenarı, Şişli-Mecidiyeköy, Ataşehir ve Fikirtepe’de Taksim’de ve
3-5 ağaç olan yerlerle Okmeydanı, Küçükarmutlu topun ağzında. Beşiktaş, Kadıköy
arası yolculuk yapanlar 15 yıllık süreçte yaşanan değişimi görüp post modern ya
da Kich bir dikey yapılanmayı görünce yürekleri burkuluyor. Dolmabahçe’nin
arkasında dev betonlar yükseliyor. Bordo bir plaza 3. sınıf pavyon gibi
sırıtıyor. Bir de yanıp sönen yazı ve ışıklar Boğaz’daki köprülerin ışıklarıyla
yarış halinde... Sonra bir çevre toplantısında en yetkili biri çıkıp günah
çıkartıyor. ‘’Ben aslında dikey değil, yatay mimariden yanayım.
Selçuklu-Osmanlı mimari kültürü bla bla bla’’ kim ya da kimler kandırılıyor?
Neyse... Ataşehir’de dikey Selçuklu (!) mimari binanın eteklerine Mihrimah
Sultan Camii’nin taklidi büyük laflarla yerleştiriliyor. Fakat o da ne caminin
şaşaasından eser kalmıyor. Arkasındaki koca bina bırakılsa camiyi yutacak gibi
bir ucube ortaya çıkıyor. Ardından Zeytinburnu’daki 16-9 binalar koca
Süleymaniye Camii’nin peyzajının içine ediyor. Yine en yetkili çıkıyor sahneye
“Ben rica ettim peyzajı düzeltecek kadar traşlayın dedim, şimdi onunla
konuşmuyorum” diyor...
Şişli’den
Mecidiyeköy’e doğru giderken Koskoca mavi camlı dev bir zemin üstünde minicik
duran Şişli Camii’ni görünce yazık diyorsunuz. (Foto:1) O binanın yerinde
eskiden halk pazarı vardı ve cami kendine yakışan vakurluğuyla bir peyzaj
çiziyorken malum son kendini gösterir hale gelmiş. Biraz daha yaklaşınca cami
binanın yarısına geliyor (Foto-2). Biraz daha yaklaşıyor nerde ise camiye
dokunurken minare arkasındaki binayı geçiyor (Foto-3). Soru şu hangi foto
gerçek?..
İşte fotoğrafın
gerçekliği bu. Makineyi paralel tutup uygun uzaklıktan baktığınızda 1. Fotoyu
çekersiniz. Camiye yaklaşıp biraz makinayı yukarı kaldırırsanız 2. Fotoyu elde
edersiniz. İyice yaklaşıp makinayı yukarı doğru eğerseniz 3. Fotoyu çekersiniz
yani öndeki nesne büyürken arkadaki küçülür. Hele geniş açıyla bunu yaparsanız
iyice abartmış olursunuz. Gerçekliğin perspektivle dansı böylece sürer. Algı
ise ne göstermek istiyorsanız odur. Şimdi fotolara bakınız. Siz hangi gerçeği
görüyorsunuz?
Şimdi durumu yine
fotoğrafla özetleyelim. (Foto-4)
Yer Zincirlikuyu
mezarlığındaki camii ve arka planı. Önde mala mülke değer vermeyen(!)
yatırımlarını öbür dünyaya yapan cemaat. Arkada bu cemaatin çalıştığı iş
yerleri. İroninin çatladığı kare.
Ve bir kare de
Beylikdüzü’den (Foto-5). Kent dışında neredeyse bir ağacın bile çok görüleceği
modern yerleşim alanı. Yani deprem olgusuna duyarlı bir yerleşim (!). 17
Ağustos’tan bu yana 19 yılda gelişen İstanbul manzarası bu. Deprem bahane rant
şahane diyelim...
fotoğraflar: Özcan Yaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...