#FreeShahidul |
Shahidul Alam’a özgürlük
‘‘...
Bakıyorum geceye demirlerden
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın
üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak
yıldızla birlikte çarpıyor...’’
(Angina Pektoris-Nâzım Hikmet)
(Angina Pektoris-Nâzım Hikmet)
Shahidul Alam,
Bangladeşli Fotoğrafçı, Gazeteci, Yazar; yani bir aydın ve Sanatçı.
Shahidul Alam 5 Ağustos 2018 tarihinde Al Jazeera ile yaptığı söyleşi
sonrasında Dhaka Bangladeş’teki evinden zorla alındı ve tutuklandı. Hapishanede
sağlığı kötüleşti.
Türkiye fotoğraf
çevreleri tanır. Bursa Fotofest, Galata Fotoğrafhanesi ve İfsak’ın
etkinliklerine katıldı, sergiler açtı, söyleşiler gerçekleştirdi.
Geçen hafta Alam için,
sosyal medyada “#FreeShahidul Küresel Protesto Haftası” başlıklı hashtag
açılırken Bangladeş sokaklarında dayanışma gösterileri yapıldı. Dünyanın önde
gelen aydın, sanatçı ve aktivistlerinden çağrılar yükseldi.
Shahidul Alam’la
ilgili 2012 yılında Bursa Fotofest etkinliği sonrasında ‘‘Shahidul Alam: Örnek
Bir Fotoğraf Ustası’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazımdan alıntılayarak
Shahidul Alam’ı sizlere tanıtmak istiyorum.
Konuşmasına “Ben
burada siyaset konuşacağım” diyerek başlamış şöyle sürdürmüştü: “Benim ülkem
dünya gündeminde görünmez, çünkü petrol savaşları yok. Her gün yüzlerce insan
ölüyordu, kaos ve kargaşa yaşanıyordu ama dünya bizi görmüyordu” diyerek,
üçüncü dünya ülkesi olarak kendi kaderine terk edilmiş bir ülke anlatıyordu.
Kendisi gazeteci, fotoğrafçı olarak çalışmalara başlamış. Geçim için
fotoğrafçılık yaparken bir yandan da Bangladeş’in en büyük galerisinde sergiler
açılmasını sağlamış. Shahidul Alam ödüller kazanan Drik ajansını, Bangladeş
Fotoğraf Enstitüsünü ve dünyadaki en seçkin fotoğraf okullarından biri olan
Güney Asya Fotoğraf Enstitüsü Pathshala’yı kurmuştur. Bu süreçte yaşadıkları ve
yaptıkları sanat ve fotoğraf dünyasında ses getirmeye başlamış. O artık
tanınmış bir gazeteci, muhabir, fotoğrafçı kısaca fotoğraf aktivisti olarak
bilinir olmuştu. Tehlikeli bir muhalif olarak ülkedeki siyasal erkin hedefi
olmuş, sürekli izlenmiş tehdit edilmiş, sergileri basılmış, sergi açması
engellenmeye çalışılmış. Hatta açtıkları bir serginin bir haftada 400 bin kişi
tarafından gezildiğini. Sabahın erken saatlerinde galerinin önünde kuyruklar
oluştuğunu fotoğraflar göstererek anlattı. Açık alan fotoğraf sergilerini köylere
kadar taşıdığını ve burada karşılaştığı hoş anıları yine fotoğraflar eşliğinde
paylaştı.
‘BENDEN BEKLEDİKLERİ ÖLEN YOKSUL İNSAN
FOTOĞRAFLARIYDI’
“Dünya Bangladeş’i
siyasal çalkantılar, insan haklarının ayaklar altına alındığı zamanlarda
görmezken, büyük doğal afetlerde görmek istiyordu” diyor ve yaşanan tsunami
felaketinden sonra dünyaca ünlü ajansların gazetelerin fotoğraf istediğini
söylüyordu. “Bekledikleri ölen yoksul insanlar ve mahvolmuş yerleşim
alanlarıydı. Yani umutsuzluğu ve çaresizliği bekliyorlardı. Ben ise bu yoksul
insanlara umutsuzluğun değil, umudun olduğu yarın daha güzelin kurulacağının
fotoğraflarının verilmesini istediğimi söyleyerek fotoğraflarımı yolladım”
diyordu. Gösterdiği fotoğraf ise tsunami sonrası balığa çıkmaya hazırlanan balıkçıların
fotoğrafıydı. Yaşanan çelişkileri belgeleyip tanık olduklarını paylaştığını
söyleyen Shahidul, “Düşünebiliyor musunuz, ülkede tsunami olmuş insanlar aç ve
açlık içinde matem tutarken hükümetin bir bakanı büyük bir düğün yapıyordu.
Salona girebilmek için stadyumun yan duvarını yıktırıp kırmızı halılar sererek
binlerce davetliye gösteriş yapıyordu” diyerek, “o gün ben de davetliydim. Bu
hali göstermek için gittim ve çektim” diyerek o fotoğrafı bizlerle paylaştı.Ben
fotoğraflarını izlerken zaman zaman S.Salgodo’nun fotoğraflarını anımsadım.
Belki bazı arkadaşlar yine fazlaca estetik bulacaklardır ama fotoğrafsa işte
fotoğraf bunlardı.
BU DUVAR SİZE NEYİ ANLATIYOR
Galata
Fotoğrafhanesindeki söyleşisinde, sergi açmalarındaki sorun ve karşılaştıkları
baskıları ve nasıl çözdüklerini anlatırken şöyle demişti ekrana yansıttığı
fotoğrafı göstererek; “Bu fotoğraf size ne anlatıyor?” Evet bana bir şey
anlatmıyordu. Bir sokaktaki duvarı biraz ilerde duran benzinci gibi bir yeri
gösteriyordu. Şöyle demişti Shahidul, “Sergiye gelenler bu fotoğraf için
geliyorlardı. Önceki sergilerde sergi açılmadan polisler gelip bazı
fotoğrafları sakıncalı bulup kaldırılmalarını isterlerdi. Onlar somut ve
gerçeği olduğu gibi anlatan fotoğraflardı. Oysaki bu fotoğrafta onlara göre suç
unsuru yoktu ama halk akın akın gelip o fotoğrafın önünde duruyordu.” Tekrar
seyircilere dönüp, “Evet bu sizler için sıradan bir fotoğraf. Ama benim ülkemde
sıradan bir fotoğraf değildi” demişti. “Çünkü burası işlenen cinayetlerin faili
meçhul cesetlerin bulunduğu duvardı. Ve insanlar bu sokak ve bu duvarı çok iyi biliyorlardı.
Onlar için ölüm, kayıp ve katliam demekti” demişti. O an ben de Diyarbakır
hapishanesini düşünmüştüm.
‘BURASI FAİLİ MEÇHULLERİN GÖMÜLDÜĞÜ YA DA ATILDIĞI
ALAN’
Bir örnek de
sergilenmeye çalışılan video performanstan vermişti. Ön planda insan boyu
yemyeşil otların olduğu arkalarda ağaçların olduğu bir kare. Kare diyorum çünkü
kadraj değişmiyor bir an baktığınızda fotoğraf karesi zannedebilirsiniz. Bir
gün boyunca hem ses hem de video görüntü olarak sabit bir şekilde çekilmiş.
Yine aynı soru “Siz bu videoda ne görüyorsunuz?” Gördüğümüz abartılı bir
yeşillik, zaman zaman insanı ürperten doğanın, rüzgarın sesleri, çok ender
uzaklardan geçip giden araba sesleri... Acaba ne anlatılıyordu? Sonra açıkladı.
Burası, ülkede katledilen insanların atıldığı ya da gömüldüğü bir alandı.
Herkes o bölgeden korkuyla söz edermiş. 500’den fazla faili meçhul cinayetin
işlendiği bir dönemi anlatıyormuş. Sergide karartılan bir odada bu video
oynarken ve bütün galeriye yayılan doğanın, rüzgarın ve canlıların çıkardığı yalnızlığın
o doğal sesi. “İşte benim insanlarım bunlara bakıp çok şey anlıyorlar” demişti.
Aklıma Diyarbakır Fis kayaları gelmişti. Anlattıklarında ne kadar benzerlikler
vardı... Drik Picture Library galerisinde açılan Crossfire isimli sergi 22 Mart
2010 tarihinde izinsiz açıldığı gerekçesiyle kapatılmış. Kolluk kuvvetleri
galerinin etrafını çevirmişler.
‘FOTOĞRAFIN OLDUĞU HER ALANDA ÖRGÜTLENDİK’
Fotoğraf mı, belgesel
mi, fotoğraf sanatı mı, sanat fotoğrafı mı? Bence fotoğrafın toplumsal işlevi
buydu. Fotoğrafın açtığı alanlarda bir silah gibi kullanımı bu olmalıydı. Daha
yazacak bir sürü ayrıntı var ama sizleri sıkmamak adına kendime saklayarak
devam edeyim. Söyleşiye bir sürü albüm ve fotoğrafla gelmişti. Çok kaliteli
kapsamlı basılmışlardı. Sordum “Peki paranın kaynağı ne, nasıl bu kadar
kaliteli ve bol miktarda basıyorsunuz, bir galerinin gideri bile oldukça
masraflı” diye. “Biz ülkede fotoğrafın olduğu her alanda örgütlendik. Düğün
salonlarının fotoğraf işlerinden, büyük sanayinin reklam işlerine, dijital
baskılarına kadar çok büyük bir ağ kurduk. Kazandığımız parayla da bu
anlattığım çalışmaları yapıyoruz. Haber ve fotoğraf ajansı, dünyaca ünlü
fotoğraf okulu ile hizmet veriyoruz. Kimseden yardım, hibe almadan kendi
gücümüzle kurduğumuz örgütlenmelerle bunu başarıyoruz” demişti.Fotofest’te bir
hafta boyunca kendi yöresel kıyafetleri içinde gezen bu adam ve çabaları
önemliydi. Gisele Freund’un “Fotoğraf ve Toplum” kitabının sanki pratikle
örtüşen ayağı gibi geldi bana. Sanatsal biçimler ve toplum arasındaki ilişkiler
konusunun sonunda şöyle diyordu Gisele; “... Fotoğraf tarihinin bazı yönleri
üzerinde çalışırken, çağdaş toplumun tarihini gözler önüne sermek, sanatsal
anlatım biçimleriyle toplumu birbirine bağımlı hale getiren ilişkileri somut
bir örnek aracılığıyla ortaya çıkarmak ve fotoğraf tekniklerinin dünya görüşümüzü
nasıl dönüştürdüğünü göstermek istiyorum.”
SHAHİDUL ALAM KİMDİR?
Bir fotoğraf
sanatçısı, yazar, galeri yöneticisi ve bir aktivist olan Shahidul Alam,
fotoğraf sanatına geçmeden önce Londra Üniversitesinde kimya alanında doktora
yaptı. Alam ödüller kazanan Drikajansını, Bangladeş Fotoğraf Enstitüsünü ve
dünyadaki en seçkin fotoğraf okullarından biri olan Güney Asya Fotoğraf
Enstitüsü olan Pathshala’yı kurdu. ChobiMela festivalinin direktörü/yöneticisi
ve dünya çoğunluk ajansında (Majority World Agency) yönetim kurulu başkanı olan
Alam’ın çalışmaları New York’taki MOMA galerisinde, Paris’teki Georges
Pompidou merkezinde, Londra Royal Albert Hall’da ve Tahran’daki modern
sanatlar müzesinde sergilendi. Alam, Sunderland Üniversitesinde misafir profesör
ve National Geographics Derneğinin – AllRoads Program – Bütün Yollar adlı
programında yönetim kurulu üyesi. Alam’ın son kitabı olan “My Journey as
a Witness” -Bir tanık olarak Yolculuğum- hakkında Life Magazine de fotoğraf
editörü olan John Morris, “Bir fotoğraf sanatçısı tarafından yaratılmış en
önemli kitaplardan biri ve fotoğraf sanatının ötesinde” yorumunda bulundu.
Bu gün Bangladeş
hapishanesinde. Shahidul Alam için küresel eylemler düzenlendi. Sharon Stone,
Başpsikopos Desmond Tutu, Noam Chomsky, Arundhati Roy, Sir Antony Gormley, Sir
Anish Kapoor, Sir Richard Branson gibi bir çok tanınmış kişi Shahidul’un
serbest bırakılmasını talep eden açıklamalar yaptı. Bangladeş kökenli İngiliz
Milletvekilleri Rupa Huq, Rushanara Ali ve Tulip Siddique de Shahidul’a destek
veren ve tutukluluğuna son verilmesini talep eden açıklamalar yaptı. Rupa Huq
ayrıca Alam’ın durumunu 4 Eylül Salı günü parlamentoya taşıdı. New York,
Sydney, Milan, Rome, Kathmandu, Mumbai ve Dhaka şehirlerinde yürüyüş ve
gösteriler düzenleniyor, sosyal medyada #Freeshahidul dayanışması
yapılıyor.
Bir ironi..
Tarih 1971, Bangladeş özgürlük hareketinin lideri ve şimdiki Başbakanın
babası Sheikh Mujibur Rahman şöyle demiş. “Size bağımsızlığınızı
verdim, şimdi gidin ve ona sahip çıkın.” Şimdiki Bangladeş Başbakanı
Sheikh Hasina Wazed babasının sözlerini ne kadar hatırlar bilemeyiz.
Bağımsızlığa sahip
çıkmak, basın özgürlüğüne sahip çıkmak anlamına gelir. Shahidul Alam’a
özgürlük.
İlgilenenlere :
Website information:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...