Siz Uyurken…
Sınıflı bir toplumda iki kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Bilimden
sanata kullanılan tüm kavramlar da ait olunan sınıfsal içeriğe göre anlam
taşıyor. O yüzden neredeyse tüm kavramlar önüne ya da arkasına ek yapılarak
kullanılır.
Örneğin ‘demokrasi’ kavramı. Nasıl bir demokrasi diye sorduğumuzda
‘burjuva demokrasisi’ ya da ‘halk demokrasisi’ diye açarız. Bu örneği hak,
hukuk, adalet, özgürlük, sanat, bilim … diye çoğaltın.
Örneğin ‘yarışma’, ‘ödül’ bunlar da sınıfsal bakımdan
konumlandırılabilir. Kapitalist sistemde yarışma, ödül; ne, nasıl bir anlam
taşır? Önce hangi sınıfsal açıdan baktığımızın altını çizmek gerek. Dahası,
hangi sınıfa ait olduğumuzla ilgilidir. Hakim sınıf kavramlara, nasıl bir
içerik/anlam veriyorsa öyle kabul etmemiz isteniyor. Karşı literatürle çıktığınız
zaman muhalif, marjinal veya modası geçmiş düşüncelere sahip kişi (Sıradan,
bilim insanı, sanatçı fark etmez) olarak yok sayılırsınız. Bir şekilde sesiniz
ve görünürlüğünüz artarsa ilerleyen dönemlerde yeni kavram ve söylemlerle
liberalleştirilirsiniz ve hizaya getirilmeye çalışılırsınız. Sonunda ‘Bir
zamanlar öyleydi şimdi böyle oldu’ denir.
Başa çıkılamayanlar için ise ‘Eh artık ne yapalım o zaman onlara
paye verip kullanalım’ olur. Böylece karşıt görüşlülere / muhaliflere
demokratik davranılmış olur. Bu da burjuva düzenine prestij kazandırır.
Örneğin, Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney, Orhan Kemal… Sonra mı? İşi parayla para
kazanmak olan bankaların, holdinglerin cicili bicili kültür sanat kurumlarında
çok satan klasikler olarak eserleriniz yer alabilir. Ve telif hakları, miras
hukuku derler… Bir banka neden Nâzım ve diğer sanatçılarımıza böyle değer
verir? Örneğin bu şiir o bankanın yayınları arasında yer alabiliyorsa bir kez
daha düşünmemizi gerektirir.
‘‘…Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz,
siz yurtseverseniz, / ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. / Vatan
çiftliklerinizse, / kasalarınızın ve çek defterlerinizin
içindekilerse vatan, / vatan, şose boylarında gebermekse
açlıktan, / vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan
kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, / vatan
tırnaklarıysa ağalarınızın, / vatan, mızraklı ilmühalse,
vatan, polis copuysa, / ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, / vatan,
Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, / vatan,
kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, / ben vatan hainiyim.
…’’ Nâzım Hikmet 1962
…
Zaman zaman bazı demokratik kitle örgütleri güzel, faydalı sanat
etkinlikleri yapmak isterler ve ‘hadi bir yarışma’ açalım derler. (Yarışmalar
konusunda görüşlerim sabit.) Neden, diye sorarım. Farklı önerilerde
bulunurum. (Bu köşede daha önce yayımlanan ‘Yarış-ma Kültürü’ adlı
yazımda) Özetlersem; sol, sosyalist, demokratik kurumların, vakıf ve
derneklerin yarışma açmaları ve sistemin içeriğiyle ödüller koymalarını doğru
bulmuyorum.
Geçen ay İzmir Büyükşehir Belediyesi Adnan Saygun Kültür
Merkezinde ‘‘Siz uyurken’’ isimli bir fotoğraf sergisi açıldı. Hacimli bir
foto-öykü albümü basıldı. Öncelikle böyle güzel bir çalışmaya olanak sundukları
ve destekledikleri için İzmir Büyükşehir Belediyesine ve kültür/sanat işleri
müdürlüğüne teşekkür edeyim. İFOD derneği üyesi bir grup fotoğrafçının uzun
soluklu çalışmalarıyla gerçekleşen proje bence bu konuda ‘Nasıl yapalım’ diye
düşünen kurumlara örnek olmalı.
SİZ UYURKEN;
Belediye kurumlarında çalışan işçi ve memurların (Keşke üst
düzey yöneticiler, belediye başkanı, yardımcısı vb. kişiler de olsaydı. Belki
ikinci bir çalışmada) gece mesailerini belgelemişler. Otobüs, trenlerin
temizlenmesi, elektrik, kanalizasyon tamir ve onarımları gibi. Her bölümle
ilgili çalışan kişi portresi ve çalışmalarından kesitlerin yer aldığı fotoğraf
öyküleri. 55 foto öykü. Uzun zaman ve emek harcanarak hazırlanmış.
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) Üyesi Fotoğrafçılar,
Adil Alpkoçak, Ahmet Kılıç, Ayhan Turan Menekay, Ayşe Aytün Aytar, Celal Erdem,
Kamile Kurt, Levent Aydınoğlu, Nejat Gündüç, Nihal Ağruslu, Özlem Sülo, Şenol
Sert, Ufuk Karhan, Veyis Polat’ın birlikte gerçekleştirdikleri belgesel bir
‘foto-öykü’ çalışması.
Kurumlar illa fotoğrafla bir şey yapacaklarsa boş verin
yarışmayı demek istiyorum. Dayanışma ve kolektif çalışmalarla kalıcı işler
yapın. Bu çalışma, sergi ve foto-öykü kitabı bunun güzel bir örneği.
10 Ekim günü Ankara Katliamı’nın 4. yılı nedeniyle etkinlik
için bulunduğum İzmir’de Adnan Saygun Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda, tesadüf
olarak denk geldiğim Veyis Polat ile Nejat Gündüç ile hem tanıştım hem de
serginin kitabını edindim. Bu çalışma üzerine epey daha yazılır, konuşulur.
Belki ileride uzun uzun yazma fırsatım olabilir ama yerim dar. Bu çalışmaya
katkı ve emek sunan yukarıda saydığım fotoğrafçı arkadaşlara, projenin öznesi
olan işçi/memur tüm çalışanlara şükranlarımı sunmak isterim. Örnek ve kalıcı
bir çalışma olmuş. Yarış-ma değil, dayanışma güçlendirir diyerek başarılarının
devamını diliyorum.
FOTOĞRAFLAR SERGİ KATALOĞUNDAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...