Translate

Bu Blogda Ara

45-ÖZNE’den, YÜKLEM’e…13 aralık 2009-Evrensel

Fotoğraf: Özcan Yaman

ÖZNE’den, YÜKLEM’e…
Özne olmak önemlidir. Koca bir cümlenin başlangıcıdır. Ama yüklem ağırlığı taşır. Bir anlamda yüklem sonuçtur. Toplumsal yaşamda iş bölümü deriz. Herkes çalışmalı deriz. Sabahın köründe kalkar işe gideriz. Akşam aynı şekilde döneriz. Oysa ki hayat, doğduğumuz andan itibaren bitmekte ve ölüme her geçen saniye yaklaşmaktayız. Yıllar hızla geçer bir bakmışız  hala sabah erkenden işe giden, akşam dönen bir makinaya dönmüşüz. Yani çalışmak için yaşamaktayız.
Oysa ki yaşamak için çalışmalı insan! Bu da öznelik bilinci ile olur tabii ki.
Dünyanın, hadi geçtim ülkenin % 20 si elini sıcak sudan soğuk suya sokmazken , % 80’i bu kısır döngü içinde hayatını noktalamakta. İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir milletiz yalanlarıyla, Sosyal bir hukuk devletinin bireyleri olduğumuz tekrarlanır durur. Bir ülkede insanlar çalışmak için yaşıyorlarsa o ülkede adalet, hukuk hele sosyal devlet yok demektir. Aslolan; yaşamak için, yetecek kadar çalışmaktır.
Bir sabah erkenden başlayıp akşama kadar insanları izleyin. Metrobüse binmek için  çıktığınız köprünün üstünden bakın, Saatlerce birbirleriyle kavga ederek araçlara binmeye çalışan insanları izleyin. Mesai arkadaşlarınızın yüzlerine bakın . Akşam dönerken yine aynı şekilde inceleyin. Sabahın akşama bir yansıması olan fotokopi toplumunu göreceksiniz. İşte burada başlıyor özne olmak. Edilgen mahlukatlar mıyız yoksa insanmıyız? Hayatı değiştirecek ve dönüştürecek koca bir aileyiz oysa ki. Yeter ki Neden? Niçin? diye sorgulayalım. Toplumsal bilincin gelişmesinde oynayacağımız rol bizlerin hangi alanda olursak olalım sorumluluğumuzdur.
Bu anlamda Fotoğrafçılar olarak ister hobi olarak, ister sanat olarak bu çağa tanıklığımızı fotoğrafla sağlayabiliriz. Birkaç haftadır sürdürdüğümüz fotoğrafın toplumsal bilincin oluşturulmasındaki rolü. Fotoğrafçılığın ve sanatın bu alanlarda nasıl olduğu ve olması gerektiği konusunda yazdık. Günlük yaşamdaki gözlemlerimizi fotoğraflara aktarıp paylaşalım. İş yerlerinde özellikle sendikalarda fotoğraf eğitim ve kültür merkezleri oluşturulması yolunda ısrarcı olalım. Şubelerden Genel merkezlere İşçi sınıfının da Kültür ve sanata ihtiyacı olduğunu gösterelim. Emekten yana sanatçılarımıza sahip çıkalım.
Bir düşünelim; Her meslek grubundan, Hemşirelerden-doktorlara, Torna tezgahlarından-Teksil sektörüne, Liselerden-Üniversitelere yaygınlaşmış ve yaptıkları işlerin birer öznesi olmuş arkadaşların gözünden oluşturularak sorunları, sevinçleri, hüzünleri mutlulukları anlatan kareleri, Bunların sergilerle paylaşıldığını. Baskılı ve görsel yayınlarda kullanıldığını bir düşünelim…
Özne’den Yüklem’e doğru adım adım ileriye …


Bu gün Erdal’ın ve Annemiz Şadan Eren’in pek görülmemiş fotoğraflarını paylaşıyoruz.
Bu köşede sizlerin de fotoğraflarına ve görüşlerine yer vereceğimizi duyurmuştuk.
Bu hafta okuyucumuz Çağla Başak’ın görüşlerine yer veriyoruz.

Merhaba
Lise 3 sınıfı öğrencisiyim ve fotoğrafa olan merakım sebebiyle kendimi bu yönde geliştirmek istiyorum. Son zamanlarda RED fotoğraf ile birlikte sizi takip etme şansım oldu.
Evrensel’ de yayınlanan Fotoğrafçılar yazısında şöhret ve para için fotoğraf çeken ve bu işi meslek haline getiren kişileri fotoğraf sanatçısı diye tanımlarken, düşünce ve görüşlerini toplum ile paylaşmak  için fotoğrafı kullanan kişilerin fotoğrafçı olduğunu belirtmiştiniz. Her ne kadar burjuvazi kendilerini fotoğraf sanatçısı diye tanımlasa da ben asıl sanatçıların, sınıfsal mücadelesinde toplumsal gerçekleri görselleştirebilenlerin olduğunu düşünüyorum… Kapitalizmin fotoğraftan yararlanma biçimlerine her gün tanık oluyoruz. Buna karşı sanata, toplumu aydınlatmak için başvuran fotoğrafçılar yakaladıkları gerçeklikleri bir şekilde açığa çıkarma çabasındalar. Bu iki zıt durum karşısında ben sanatçı diye nitelendirilmesi gereken kişilerin, bu işi hiçbir kazanç sağlamadan, “toplum için sanat” yapanların olduğunu düşünüyorum.
Oldukça ilgi gören ve çoğu yerde kullanılan fotoğraf, düşünce ve görüşlerimizin sembolleştiği bir alan oldu artık. Dergilerde, gazetelerde ve birçok iletişim araçlarında herhangi bir an’ı zihinlere kazımak için başvurulan en önemli yöntemlerden biri halinde hiç kuşkusuz. Tüm bu gerçekliklere rağmen işçi sınıfının kurumları fotoğrafı gerçeklikleri aksettirmede kullanırken çok eksik kalıyor ve gerekli önem verilmiyor.  Kurumların yetersizliği yanında bireysel olarak meydana gelen çalışmalar bir şekilde günışığına çıkarılmıyor ve yarar sağlanamıyor. Bireylerin ürettiklerini bir şekilde açığa çıkarmaları ve bu ürünlerin kullanılması büyük bir adımın başlangıcı olur diye düşünüyorum. 

“İşçi sınıfı kültür ve sanat merkezinde fotoğraf” öznelinde düşünürsek şunları söyleyebilir miyiz? Böyle bir merkezde sergilerin yanı sıra bir de fotoğraf dergisi çıkarılabilir. Bu kapsamda önemli çalışmalar yapılabilir. Daha profesyonel çalışma içinse bu kurumda görevli sanatçılara (fotoğraf sanatçılarına) ihtiyaç duyulabilir. Sendika merkezlerinin bunu yapacak gücü var mıdır? Bence vardır. Zaten niyet bu işi yapmak olduktan sonra müthiş bir destek de gelecektir. Çünkü bu ilk kez yapılacak bir çalışma olur. Siz bir süredir bu konuyu tartıştırarak bu çalışmanın devasa kapsamı hakkında ipuçlarını veriyorsunuz. Bunu düşünmek mükemmel bir heyecan yaratıyor.

 Böyle bir kurumsal çalışmada mimariden mühendisliğe sanattan edebiyata ve diğer birçok alandan mesleğinde yetkin kişiler gönüllü olarak çalışacaklardır diye düşünüyorum. Evet, istenirse işçi sınıfı kültür ve sanat merkezi kurulabilir ve bu kurum sınıf mücadelesinde eksik olan önemli bir ayağı doldurur. Bu çalışmanın başlatılması ise bazı ortak konularda birleşen tüm kurumların (en başta ve hepsinden önce sendikaların) bir araya gelmesi ile olabilir. Yazacak ve üzerine söyleyecek çok şey var. Özetle  “baldırı çıplakların” “amelelerin” “ayak takımının” yani işçi sınıfının; proletaryanın yarattığı değer ve güzelliklerin neler olduğunu dost düşman herkes görmüş olur.
Çağla Başak
………………………………………………………………………………..



“Bu gün tam 29 yıl oldu. Daha güzel bir dünyanın kurulması için mücadele eden koca bir ailenin bir küçücük öznesi. Mert, yiğit, Er. İncecik bir Dal. Yaşıyla kıyaslandığında nice insan müsvettelerine taş çıkartan Eren. Halkın Kurtuluşu mücadelesini darağacında “Faşizme ölüm! Halka hürriyet!.. sloganıyla sürdürürken, elleri titreyen celladın ve acele ile asılmasını emredenlerin gözlerine bakarak inancın ve ölümsüzlüğün nasıl olacağını gösteren Erdal Eren. Yoldaşların seni hep özlüyor…” 

BIRAKIP GİTTİN BENİ
bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

ARAGON


















01-Şadan Eren (Erdal’ın Annesi)
Fotoğraf: Özcan Yaman


sözler ki
o sözler ki acıdır
mapusane avlularında
demirli kırbaçlar gibi şaklar
o sözler ki sırasında
çiçek açmış bir nar ağacıdır
dağ ufkuna vuran deniz aydınlığı
sırasında gizemli bıçaklar

o sözler ki
imgelem sonsuzluğunun
ateşten gülüdürler
kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
o sözler ki kalbimizin üstünde
dolu bir tabanca gibi
ölüp ölesiye taşırız
o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
uğrunda asılırız
Atilla İlhan



03- erdal ve arkadaşları
Bir fotoğraf neyi anlatabilir?Yıllara direnen, Şimdi fotoğraflarına bakıyoruz, Her genç gibi arkadaşlarınla, ama onlardan bir adım önde olarak taşıdığın onurunla bakıyorsun…









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...