TİROJ “Bir ışık
huzmesi” DİYAR-I BEKİR
"Siz
kurallar koymayı çok seversiniz, Ama kuralları bozmayı daha çok seversiniz.
Tıpkı okyanus
kıyısında sabırla kumdan kuleler yapan,
sonra da kahkahalarla onlarıdeviren
çocuklar gibi.
Ancak siz
kumdan kulelerinizi yaratırken, okyanus kıyıya kum taşımaya devam eder.
Ve siz
onları yerle bir ederken, okyanus da sizinle birlikte güler.
Gerçekten de okyanus, daima
masum olanla beraber güler.
Fakat yaşamı
bir okyanus ve insanların koyduğu kuralları
kumdan kuleler olarak görmeyen
kişiler için ne diyebiliriz?…
Veya
boyunduruğundan hoşnut olup, ormanındaki
geyiği başıboş bir serseri olarak yargılayan bir
öküz için?....” Ermiş- Halil Cibran,
Diyarbakır, dünyanın
uygarlıklar ve kardeşliğin başkentidir diyebilirim. En son yirmi yıl önce
gitmiştim. Çok kısa kalmış ve ilçeleri dolaşmıştım. O zamanlarda gelişmişliğine
şaşırmıştım. Eşimin programına uyup dört günlük bir gezi yapma fırsatını
buldum. Hava şartlarının dolayısıyla ışığın uygun olmaması nedeniyle gözümle
çekip sizlerle paylaşamadığım bir çok fotoğraf karesiyle dönerken, çekebildiklerimi
sizlerle paylaşmak istedim.
Doğru Sur
Belediyesine gittim. Başkan yardımcısı Gülbahar hanım güleryüzlü
konukseverliğiyle ağırladı. Belediye çalışanı Fahri beyle bizi tanıştırdı. Fahri
bey tarih ve arkeolojiye meraklı, yöreyi iyi bilen bir turizm rehberi olarak
hava kararıncaya kadar gezdirdi.
“Şehir hava alsın!”
Diyar-ı Bekir
surları, burçlarıyla ve tarihi dokusuyla etrafımızı sarıyor. Tam merkezde ise
bir boşluk var. Yaklaşık yüz metrelik sur eksik, merak edip sordum. Valinin
biri surları yıkmaya kalkmış ve “Şehir hava alsın” bahanesiyle yıktırmış. Artık
gülmekten başka yapacak şey yok. Tarih boyunca büyük uygarlıklara beşiklik
etmiş bir kent Diyarbakır. Yaklaşık 10 bin yıl öncesine dayanan geçmişiyle
oluşmuş bir kültür ve kardeşlik başkentidir. İstila ve hakimiyetlere görede
ismi hep değişmiştir. Amed, Amid, Kara Amid, Diyar-ı Bekir ve Atatürk’ün bir
konuşmasında Diyarbakır olarak telaffuzuyla Bakırla ilgisi olmayan bu günkü
ismiyle Diyarbakır. Bir Kalkan balığı şeklinde
5 km
uzunluğunda Dicle nehriyle elipsi tamamlayan surlar eski Diyarbakır’ı hala
sarmaktadır.
İç Kale de; Adliye, Cezaevi, Atatürk
Köşkü, Kışla, Hz.Süleyman camii ve Jitem karargahı
İç Kalede büyükçe
bir alanda bulunan, yaklaşık iki yıl öncesine kadar korkuyla anılan tarihi
yapıların içine giydirilmiş işkencehaneleriyle, cezaevleriyle sözde adalet dağıtan kurum ve binaların
boşaltılmasıyla turistik ve açık arkeoloji müzesi haline getirilecekmiş. Atatürk’ün
kaldığı bina Atatürk Köşkü olmuş. Halbuki insanlık müzesi yapılmalı. (Diyarbakır
5 nolu E tipi cezaeviyle karıştırılmasın. Orası sur dışında Bağlar’da bulunan
şimdilerde yerleşim alanının ortasında kalmış yine insanlık dışı işkenceleriyle
meşhurdur. Orası içinde boşaltma kararı alındığı söylenmektedir.)
“ Yaşamda ve toplumda acı var. İnsanın
da acı karşısında takınması gereken bir tutum: Oda sürekli diri kalmak, sürekli
eylem içinde olmak. Yaşayan ve üreten insan için ne karamsarlık söz konusu, ne
de acıya tutsak düşmek. Acı çekilir ve aşılır…”
Seval Esaslı-Şair-
“Hele
koşun zenginler Baraj yapmış !" Aslında yazılacak çok şey var ama tarihselliği bir yana bırakıp, birazda
sosyal yaşamı anlatayım. İç Kaleden manzaralar fotoğraflarda. Daracık sokakları
Medreseleri Kiliseleri camileriyle ve müzeleriyle bir bütün olarak Diyarbakır böyle. Fakat otuz
yıldır süren savaşın neden olduğu göç nufusu arttırmış. Yoksulluk diz boyu.
Gecekondular, işsizlik ve hırsızlık en büyük sorun. Parçalanmış aileler barış
özlemiyle çocuklarını bekliyorlar. Kimi yakılan boşaltılan köyüne dönmenin
peşinde kimi ise bizim için o devir kapandı diyor. Bunun yanında son derece
lüks villalarla ve modern apartmanlarıyla orta ve üst sınıf kendini
hissettiriyor. Bir doktor arkadaşım siteye yapılan sosyal tesise masa sandalye
taşıyan işçilerden birinin havuzu görünce arkadaşlarına “Hele koşun zenginler
baraj yapmış.” diye bağırmasını unutamadığını söylemesi yaşananların ironisini
ortaya koyuyor. Hastaneler tıklım tıklım özellikle çocuk hastanesi. Dr.
Arkadaşım yoksulluğa bağlı hastalıkların çok fazla olduğunu söylüyor.’
Hastanede yatırıp iyi edip yolluyoruz bir ay sonra yine geliyorlar’ diyor. Bu
insanların yaşam şartlarının düzeltilmeden hastalıkların da önüne
geçilemeyeceğini söylemesi yaşanan gerçeği gösteriyor. Yani sokaklarından
mekanlarına ve lüks araçlarından el arabalarına kadar sınıfsal ve kültürel farklılık
çarpıyor gözüme. Bağlaç olarak Kimlik ve din sınıfsal farklılığı ikinci plana
itiyor. Kürt burjuvazisinin gelişmesi kapitalist ilişki biçimlerini de
geliştiriyor ama burjuva kültürünü henüz oluşturamamış. Bunlar benim
gözlemlerim.
Demokrasi,
Barış ve Kardeşlik gerçekleşmeden Kürt sorununun da çözümü mümkün değil. Halk,
Aş, İş ve özgürlük istiyor. İradesiyle seçtiği Belediye başkanlarının gözaltına
alınmasına tepkili. Kent bilboardlarda Kelepçeli fotoğraflarla irademe dokunma
diyor!
Foto-1: Ben u sen
.
Foto-2-3:Belediye başkanlarının gözaltına
alınmasını protesto eden pankartların asılı olduğu belediye binasına girince,
kocaman “Bu halk için ne yaptın?” yazısıyla karşılaşınca bildik belediyeleri
düşündüm. Kamusallığa karşı özelleştirmeci, Halk yerine abone ve mülkiyetcilik
anlayışını yayan o bildik süslü yazılarla karşıladıkları halk, burada,öznelik
bilinciyle kamuya hizmet mantığıyla karşılanıyordu. ‘İrademe dokunma!’ diyerek
tepkisini
gösteriyordu.
Foto-4-5-6-7-8-9:
Öyle bir boşaltmışlar
ki antika bir kent görüntüsü var. Duvarları tavanları ve yerleri kazımışlar, ya
da yıkmışlar. Bilmiyorlar ki görüntü hakikati yok edemez. Faili meçhul ve
işkence iddialarının odağı haline gelen bir dönemin ünlü
JİTEM Grup
Komutanlığı‘nın Diyarbakır‘daki üssü konumundaki İç Kale hakkındaki kötü
anıları silmek için İl Kültür Müdürlüğü harekete geçmiş. ‘500 yıllık tarihi İç Kale, açık arkeolojik
müzeye dönüştürülecekmiş. İç Kale‘yi gezen vatandaşlar ‘Buranın JİTEM‘in sorgu merkezi
olduğunu biliyoruz. O dönemin karanlık izlerini taşıyan bu mekanı gezmek
bizleri oldukça ürkütüyor‘ diyorlar, aynı ürküntüyü bende duydum. Bir demecinde
(şimdi gözaltında olan) İHD Diyarbakır
Şube Başkanı Muharrem Erbey, ‘O dönem insanların hemen
girişin sol tarafında sorgulandıklarını biliyoruz. Hazin olan şey, sorgu
merkezinin hemen karşısında adliye vardı. Ancak işkence sesleri savcılara
gittiği halde kulaklar tıkanırdı‘ demiştir
Foto-10-11-12:
“… Eğer süt inmese memelerime
Kanla çatılmamış olsa kimliğim
Ellerim açılmasa sayfa sayfa
Ve iyi tanımasam turunçları…
Şimdi yüzüm utanmak bilmez bir ova
Bağışlamaz ayak izlerini.
Buğdayın masalını belletirim çocuğuma
Ağlamayı unutur.”
“Sekizinci Renk” / Seval
Esaslı
Foto-13-14-15-16-17-18:İç Kalenin daracık sokakları…Aynı sayfada yer almaktan onur duyduğum Mıgırdiç
Margosyan’ın isminin verildiği sokakta dolaştım. Ayrıca Ahmed Arif’in
dizelerini mırıldanarak yine isminin verildiği sokakta ve evinin önünden gurur
duyarak geçtim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...