Fotoğraf:
Selçuk Alp/ redfotoğraf
TEKEL’in SESİ VAR!
Dünya tarihi
sınıf mücadeleleri ile doludur.
Ülke tarihine
baktığımızda büyük dönüşümlerin işçi sınıfının başkaldırısı ile gerçekleştiğini
görürüz. İşin özneleri olanların ayaklanması, toplumsal depremi veya
sarsıntıları yaratıyor. 15 -16 Haziranları yaratanlar işçiler sendikal hak ve
özgürlükleri yok eden yasanın çıkmasını engellemişlerdir. Yani işçi örgütlenme
hakkına sahip çıkmıştır. Sonuç olarak toplumsal muhalefet yükselmeye
başladığında, iktidar kendi sınıfsal çıkarlarını korumak için faşizmin gücünü
kullanmaktan çekinmemiştir. 12 Eylül 80 bunun bir örneğidir. 89 Bahar eylemleri
ise bu zinciri kıran dönüm noktası olmuştur.
Zonguldak maden
işçilerinin yürüyüşü iktidarı korkutmuştur. Sonrası malum…
1980 öncesi
ülke nüfusu 48 milyon, sendikalı işçi sayısı 2.5milyondur. Bugün ise ülke nüfusu
78 milyon ve sendikalı işçi sayısı 750 bindir…
İktidar antidemokratik
yasaları bir takım rakam ve harflerle karmaşıklaştırarak neo-liberal
politikalarını uygulamaya çalışıyor. 4C
ne demek? Demek ki bunun 1c si 2c si 3 c si de var ki 4c ye kadar gelmiş. A,b,c
si ne oluyor? Özetle kafa karışıklığı yaratarak özelleştirmenin yüzü sevimli
gösterilmeye çalışılıyor diyebiliriz.
Sendikalar
küçültüle küçültüle etkisizleştirilirken demokrasi büyüyebilir mi? Artık zenginle
yoksul arasındaki fark uçurum olmaktan çıkmıştır. İktidara bakarsak her şey
güllük gülistanlıktır. İşçilerde evlerine dönsünler. Bakalım öyle mi? Bir
sınıflandırma yaparsak nüfusun %15’i işsiz. %45’i asgari ücretle gayri insani
koşullarda karın tokluğuna çalışıyor. %20’si orta sınıf olarak sınıflar
arasında gidip geliyor. % 20 ise tuzu kurular oluyor. İktidarı onlar belirliyor. Onun içindir ki, Bu düzen değişmelidir..!
Sendikalı Ol!
İşçilerin hızla
sendikalarda örgütlenmeleri ve sınıf sendikacılığının hayata geçmesi gerekiyor.
Bu amaçla Petrol-İş sendikasının “ Sendikalı Ol” kampanyası önemlidir.
Tekel işçileri,
sınıf kardeşliğini ortaya koyan bir ateş yakmıştır. Emek örgütleri bu ateşi
harlı tutmak için güçlerini birleştirmiş gözüküyor. Özellikle ay sonunda akla
kara ortaya çıkacak. Bir yanda polisi işçilerin üzerine saldırtacağını ilan
eden bir komutan edasıyla iktidarın başı diğer yanda bu haklı direnişte
kenetlenen emekçiler. Şimdi güçleri karşılaştıralım:
İktidar
medyasından polisine kurulu sistemin her türlü olanağı ile donanmış. Direnenler
bir avuç Tekel işçisi ve onlara destek veren emek örgütleri… Burada kilit noktada
olan sendikalar. Sonuçsuz görüşmelerle iktidarla sorunu çözmeye çalışıyorlar.
Bu sorunun çözümü bellidir. Özlük hakları ve özelleştirmelerin durdurulması,
dahası özelleştirilenlerin kamulaştırılmasıdır. O nedenle sendikaların
görüşmeleri kesip hükümet temsilcilerinin direniş çadırlarına gelerek, tüm
işçilerin önünde tartışmalarını sağlamak olmalıdır. Çünkü iktidarın ve de
sermayenin başı ilan etmiştir ki ay sonunda polisi saldırtacakmış. En başta bu
sözü geri aldırmak olmalıdır sendikaların görevi…
Evet toplumun
her kesiminden destek, yardım veya yardım sözleri geliyor. Her ne kadar moral
verici olsa da mesele Ankara’ya gidip “yanınızdayız” deyip dönmek değildir.
Toplumsal
hafızaları tazelediğimizde Medya denilen sansasyonel araçlarının iktidarın iki
dudağı arasında olduğunu görürüz. Bu gün televizyonların, Gazetelerin bangır
bangır yazıp çizmelerine aldanmamak lazım. Yarın Tekel haberleri bıçak gibi
kesilecek. Çünkü onların tokmağı sermayenin elindedir. Peki ne yapılmalı? Ekonomik
ve manevi gücümüzü kendi medya ve örgütlerimize vermeliyiz. Sınıfın yanında ve
içinde olan medya araçlarını güçlendirmeliyiz. İnternet ortamında sınırlarını
zorlayan Sendika org’a güç vermeliyiz…
Biz de sanatçısından,
seyyar satıcısına yeni yollarla yeni protesto yöntemleriyle sese ses katarak
hayatı hem renklendirerek, hem de kamusal alanlarda var olduğumuzu göstererek
toplumsal duyarlılığı canlı tutacağız. Bu alanda redfotoğraf ve İKF ( İstanbul
Kültür Forumu,Mimarlar odası öncülüğünde oluşturulan demokratik platform ) önümüzdeki
hafta TEKEL’in SESİ VAR! diyerek etkinliklerini
başlatıyor.
“TEKEL DİRENİŞİNDEN PORTRELER” Fotoğraf
sergisi
redfotoğraf ise şöyle sesleniyor fotoğrafçılara;
“Günler,
haftalar ve artık aylar geçmeye başladı.
Direnişin ilk
günlerinden itibaren fotoğrafçılar tanıklıklarını saat saat, gün gün, hafta
hafta
kaydettiler.
Afsad, evsahibi olarak direnişin ortasında çadırını kurdu sergisini açtı.
Fotoğrafçılar
bu anlamlı direnişi belgelediler, belgeliyorlar…
redfotoğraf olarak artık sergilemenin zamanıdır
dedik.”
İstedik ki
sokaklarda sergileyelim. Fotoğraflarımızı elimize alıp yollarda sergileyelim.
…ve Direnişten
portrelerle başlayalım.
Bu amaçla fotoğrafları
70x100 cm. boyutunda basıp, fotoğraf çantalarımız sırtımızda,
gücümüz yettiği
sayıda Beyoğlu’ndan –Tünel’e,Yıldız’dan-Beşiktaş’a, İncirli’den – Bakırköy ve daha
başkaca cadde ve meydanlara yürüyerek, dinlenerek sergileyelim.
Fotoğrafın
gücünü anlamına uygun kullanalım.
Bu amaçla
çektiğiniz fotoğrafları yüksek çözünürlükte 15 Şubat tarihine kadar
redfotograf@gmail.com adresine yollamanızı bekliyoruz. Fotoğrafla
birlikte isminizi yazmayı unutmayın.
Ayrıca İKF
(İstanbul Kültür Forumu); redfotograf Grubu, Homur Mizah Grubu, Ressamlar ve
Ritim Müzik Gruplarıyla bu etkinliği daha kapsamlı hale getirmeyi
kararlaştırmıştır.
Yakında program
ilan edilecek ve tüm destek ve katılımcılarla sokaklar ve caddeler birer sergi
mekanına çevrilecektir. İKF hakkında internet sitesine girip daha detaylı bilgi
alabilirsiniz. http://www.istkf.org.
“…gönlün yoksa ezilmeye
sen de katil direnişe
işçilerle, işçilerle, işçilerle el ele
nereye payidar nereye …”
sen de katil direnişe
işçilerle, işçilerle, işçilerle el ele
nereye payidar nereye …”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı yazarsanız yardımcı olursunuz...